Haçadur Kelleci… Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapında mücevher ustalarından biri… Dünyanın en büyüleyici ve renkli merkezlerinden biri, Kapalıçarşı’da ve Çuhacı Han’da yetişmiş bir isim.
Bugün hâlâ kuyum, mücevher ve ticaret dünyasının kalbi olan Kapalıçarşı, yüzyıllarca İstanbul’un ticari hayatına damga vurmuş kompleks bir yapı olmasından öte bir kültür mirası… Onu bu kadar kıymetli kılan elbette yüzyıllardır orada biriken yaşanmışlıklar ve mekanın ruhunu anlatan evrensel değerleri: dürüst olmak, adaletli davranmak, insan sevmek yani zamansız etik kurallarıyla hareket etmek…
Bu mirasın en önemli emanetçileri ise yaşayan insan hazineleri olan mücevher ustaları… Zira hangi kültürde olursa olsun, binlerce yıllık kadim bilgelik öğretilerinde en önemli sembollerden birini sarraf ve kuyumcuların oluşturması boşa olmasa gerek. Gerçeği zahirden ayırabilmeyi, doğru ve evrensel bilginin peşinde olan bir bilgenin yolculuğunu, değerli bir taşı sahtesinden ayırt edebilen bir mücevher ustasından daha iyi kim sembolize edebilir ki…
İşte Haçik Usta böyle bir mirasın simgesi…
“Türkiye’yi dünyada temsil eden mücevher ustalarından birisiniz. Bu size ne hissettiriyor?” diye soruyorum; “Benim yurdumu anlattıklarında mutlu oluyorum,” diyor ve ekliyor:
“Cumhuriyet, bir mücadelenin adıdır. Var olabilmek ve hep var kalabilmek için verilen mücadeledir. Vazgeçmemektir. Kötü mirasyedi olmamak için çok çalışmalıyız. Çanakkale’de can verenlerin ödediği bedellerle bu ülke bize emanet edildi. Yanı sıra daha ileri bir medeniyet olmak için büyük bir vizyon bırakıldı. Bunları unutmamalıyız.
Her gün biraz daha çok çalışarak, işimizi daha iyi yapmaya çabalayarak, üreterek bunu başarabiliriz. Bir ümmetten bir millet yaratan Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı bir birey olarak devlet biziz. Devlet benim, devlet sizsiniz. Ahmet, Mehmet’tir devlet. Hepimiz kendimize sormalıyız ben ne kadar liyakat sahibiyim, ne kadar etik hareket ediyorum, yeterince çalışıyor muyum, üzerime düşeni yapabiliyor muyum, diye…
Bu hayatta sadece bedelini ödediklerimiz bize aittir.”
Cumhuriyet Söyleşileri’nin yeni konuğu Üstad-ı Mıh Haçadur Kelleci…
Her başarı öyküsünün içinde muhakkak büyük emekler vardır. Sizin hikâyeniz nedir?
Aslında insanın kendini anlatması çok zordur. Benim kim olduğumu da ancak beni tanıyanlar anlatabilir. Şunu söyleyebilirim, kendimi inşa ederken sırtımı yasladığım en önemli adresler, Kapalıçarşı ve Samatya’dır. Mahalle kültürü içinde her dilden, dinden insanın bir arada yaşadığı bir semt olan Samatya’da doğdum, büyüdüm.
Ardından Kapalıçarşı, Çarşı terbiyesi ve Osmanlı Dönemi’nde Saray’a mücevher ustası yetiştiren ve bu tarihi misyonunu bugüne dek sürdüren, bu işin üniversitesi Çuhacı Han, benim hikâyemdeki en önemli etkendir.
9 yaşındayken, babamın beni “Eti senin kemiği benim” diyerek sevgili Haçik Ustama teslim etmesiyle Çarşı’ya adım attım ve o gün bugündür, benim “50 saniye” olarak hissettiğim ve ifade ettiğim yarım asırdır Çarşı’dayım. Bugün hâlâ Çuhacı Han’daki 500 yıllık dükkânımda kişiye özel mücevher tasarımı ve imalatı yapmaya devam ediyorum.
Üstelik ilk günkü heyecanla! Mesleğime duyduğum aşk beni ayakta tutmaya devam ediyor. Elbette, bizi biz yapan içinde büyüdüğümüz ve arkamızı yasladığımız yüzlerce yıldan bugüne Ahilik ile şekillenerek süzülüp gelmiş Çarşı kültürüdür.
“Kapalıçarşı’nın içinden dünya geçer”
Buranın içinden dünya geçer. Çarşı’daki çok kültürlülük ve adaleti merkezine alan erdemli ticaret anlayışı ile harmanlanmayı başarırsanız bu yaşam felsefesi sizi dünya insanı yapabilir. Başaramazsanız dünyanın neresine giderseniz gidin, kendinizi sağlam biçimde inşa edemezsiniz. Çarşı kültürü ve terbiyesi, temelinde insan sevgisi olan ahlaka dayalı bir ticari kültürdür. Şu andaki mevcut küresel sistem bununla baş edemez.
Dediğiniz gibi eğer ortada bir başarı varsa büyük de bir emek vardır. Hep söylerim, bedelini ödemediğiniz hiçbir şey sizin değildir. Ben kendimi var edebildiysem bu; mücadele ettiğim, çok çalıştığım ve vazgeçmediğim içindir. Bütün bunlar hem var olabilmek hem de var kalabilmek için olmazsa olmazdır.
“Yurdum adına seviniyorum”
Türkiye’yi dünyada temsil eden mücevher ustalarından birisiniz. Bu size ne hissettiriyor?
Öncelikle yurdum adına seviniyorum. Buraya gelen misafirimiz ülkesine gittiğinde, “Türkiye’de bir ustaya gittim. Bir saat sohbet ettikten sonra benim için bu tasarımı yaptı. Kendi ülkemde ulaşamayacağım bir rakamla bunu bana verdi,” diye anlatıyor. Benim yurdumu anlattıklarında mutlu oluyorum.
“Cumhuriyet, bizi ‘bir’ kılan en büyük teminattır”
Sizin için Cumhuriyet fikri ne ifade ediyor?
Cumhuriyet, bir mücadelenin adıdır. Var olabilmek ve hep var kalabilmek için verilen mücadeledir. Vazgeçmemektir.
Üzerinde yaşadığımız topraklar, bütün renkleriyle tarih boyunca dünya üzerinde çok özel bir yere sahip olmuştur. Her biri birbirinden farklı ve kıymetli köklerimiz tek bir ağaca bağlıdır.
O ağaç da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bizi “bir” kılan en büyük teminattır.
“Güzellikle bakarsanız güzellik bulursunuz”
Siz de o renklerden birisiniz ve bu ülkenin tarihi boyunca zaman zaman o renk ayrımlarının altı çizilmeye çalışıldı. Bunun için ne dersiniz?
“Dünyada her şey “iki”dir. İki yüzüyle vardır. Kadim kültürlerden bu yana insanın olduğu yerde güzellikleri, yüce, kıymetli veya ahlaklı olarak adlandırdığımız tüm o değerleri görebiliyorsak kuşkusuz olumsuz örnekleri de görebiliriz.
Beşer şaşabilir fakat içinde yetiştiğim Çarşı kültürünü bu kadar zamana rağmen hâlâ ayakta tutmayı başaran omurganın omurlarından biri olarak konuşuyorum; her zaman iyi kulpundan tutarım. Güzellikle bakan güzellik bulur. Diğer türlü eleştirdiğinizin altında kalırsınız.
Tarihe baktığınızda Anadolu ve Mezopotamya’da kaos eksik olmamıştır fakat aynı zamanda bu coğrafyanın bir özelliği de sevgidir. Dünya üzerindeki en büyük uygarlıklara, temeli insan sevgisi olan felsefi düşüncelere beşiklik etmiştir.
Cumhuriyet, bu topraklarda barış ve sevgi içinde yaşamanın tartışmasız en dengeli ve mükemmel yoludur. Bir yeniden doğuş hikâyesidir. Yok edilip boğulmaya çalışılan bir medeniyetin yeniden dirilişi ve dünyaya kendini kabul ettirmesidir. O medeniyet de farklı renklerin bir arada yaşadığı gerçek evrenselliğin merkezi Anadolu’dur.
“Atatürk’ün insanüstü bir deha olduğunu düşünüyorum”
Bildiğim kadarıyla siz büyük bir Atatürk hayranısınız?
Doğru, insanüstü bir deha olduğunu düşünüyorum. O kadar kısa sürede insanları büyük bir inançla aynı ideal etrafında toplamayı başarması, sadece tek bir alanda değil her konuda ve tüm zamanlarda geçerliliğini koruyacak bir vizyonla inkılaplar gerçekleştirmesi, asla vazgeçmemesi ve daha birçok şey…
“Kötü mirasyedi olmamak için çok çalışmalıyız”
Sizce Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak konusunda nasıl bir karneye sahibiz?
Kötü mirasyedi olmamak için çok çalışmalıyız. Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda birçok cephede can verenlerin ödediği bedellerle bu ülke bize emanet edildi.
Daha ileri bir medeniyet olmak için bize büyük bir vizyon bırakıldı. Bunları unutmamalıyız. Hafıza bilinçtir. Unutursak vazgeçeriz ve vazgeçtik mi ihanet etmiş sayılırız. Her gün biraz daha çok çalışarak, işimizi daha iyi yapmaya çabalayarak, üreterek bunu yapabiliriz.
“Devlet benim, devlet sizsiniz…”
Bir ümmetten bir millet yaratan Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı bir birey olarak devlet biziz. Devlet benim, devlet sizsiniz. Ahmet, Mehmet’tir devlet.
Hepimiz kendimize sormalıyız ben ne kadar liyakat sahibiyim, ne kadar etik hareket ediyorum, yeterince çalışıyor muyum, üzerime düşeni yapabiliyor muyum, diye… Tabii ki hepimizin önüne hayatımızda birçok engel çıkıyor ancak kimlerin mirasçıları olduğumuzu unutmamalıyız. Direnmeye devam etmek zorundayız.
Peki, biraz da sizin işinizden bahsedelim. Kişiye özel mücevher tasarlıyorsunuz, müşteri değil misafir diyorsunuz ve size dünyaca ünlü insanlar bile gelse isimlerini de kimseyle paylaşmıyorsunuz. Birçok şeyin “göstermek” için yapıldığı günümüz dünyasında bu durum işinizi zorlaştırmıyor mu?
Aldığımız terbiyeye göre biz işyerimizi işyeri görmeyiz. Bu yüzden müşteri değil, misafirimizdir. Dünyanın her ülkesinden misafirlerim oluyor. Hiçbir zaman bu kişi bizim misafirimiz oldu diye konuşmam. Çünkü misafirlerimiz bizim namusumuzdur. Biz kişiyi reklam olarak kullanmayız. Disiplinde, çalışma hayatımda buna çok önem veririm.
Başkasının ismini kullanarak bir yerlere gelmek ona hakarettir. Onu ya büyütmek ya da küçültmektir. Ayrıca nevi şahsına münhasır yani kişiye yaptığım mücevheri, izin almadan asla başkasına yapmam. Bunlar bize özel iki temel prensip. Çünkü mesleğimiz sanata ve insanlığa hizmet. Misafirlerim, Haçik Usta’ya bir mücevher yaptırdığını söylemek isterlerse söylerler.
Bizden tasarım talep eden popüler bir isim, marka veya kurum ismini ilan ederek kendimizi anlatmaya kalkmak, onların isminin üzerine basarak yükselmeye çalışmaktır. Bu, öncelikle kendimize hakarettir.
“Kimse için ‘Onu ben yetiştirdim’ demem”
Aynı şey yetiştirdiğim çıraklar için de geçerlidir. Bugüne kadar 26 çırak yetiştirdim. İçlerinde dünyaca ünlü markalarda yöneticilik yapmış insanlar da olmuştur, Türkiye’de işine devam eden de… Her biri ile ayrı ayrı gurur duyuyorum. Onlar bizim ismimizi telaffuz ederse mutlu oluruz fakat biz kimse için “Onu ben yetiştirdim” diye bir ifadede bulunmayız.
“Bizim sermayemiz güvendir”
Temel sermayemiz güvendir. Bu, yüzyıllardan bugüne Kapalıçarşı’nın marka olarak kabul edilmesinin ana dayanağıdır.
Günümüzdeki tanıtım ya da markalaşma stratejileri dedikleri yöntemler ile Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Eğer güven veriyorsanız günümüz tabiri ile markasınız demektir.
Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir marka?
Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir ideali kısa sürede hayata geçirmeyi başarmış ve insanlarının hâlâ güvenini koruyan bir çatı… Zaman zaman hepimiz karamsarlığa düşebiliriz ama az önce de dediğim gibi bu ülke kurulurken elde ettiğimiz başarı, bize hâlâ güven vermeye devam ediyor. Etmeli de…
“Kendi ülkesinde sorununu çözemeyen dışarda da kaybolur”
Etmeli diyorsunuz ama çok fazla karamsar insan da var. Buna ne diyeceksiniz?
Etmezse dibe batarsınız, inanç ve umut her şeydir. Tabii ki sadece “Ben umut ediyorum, inanıyorum” deyip oturup beklemekten söz etmiyorum. Çalışmaz, çabalamazsanız bunun da bir değeri yoktur. Buradan başka bir vatanımız yok. O yüzden mecburuz. Ayrıca bırakıp gitmek isteyenleri de duyuyorum, görüyorum ama unutmamak gerekir ki kendi evinde, ülkesinde sorununu çözemeyen dışarda da kaybolur.
Peki, Cumhuriyet’in 100’ncü yılı için bir mücevher tasarlasaydınız ne çizerdiniz?
Kanatları gökkuşağından bir Zümrüdüanka kuşu!
Dilek Karagöz