
Ünlü şef Hazer Amani obur bir çocuk olarak önce kendine küçük sandviçler hazırlamış, sonrasında anne ve anneannesinin notlarını karıştırarak mutfağa girmiş. Zamanla içindeki yemek aşkı onu Güney Afrika’ya Cordon Bleu’ya kadar sürüklemiş. Aralarında Nelson Mandela’nın da bulunduğu pek çok ünlü isme yemek yapan şef, Şişlili olmasını ve yemekle olan ilişkini anlattı.
Hazer Amani’nin yemekle buluşma sürecinden bahseder misiniz?
Yemekle buluşma sürecim aslında her obur ve yemek yemeyi seven çocuk gibi dolabı açıp, dolaptan bir şeyler alıp kendime ufak sandviçler yaparak oldu. Sonra, okuldan gelip dolapta bir şey bulamayınca dur bakayım şu annemin veya anneannemin notlarını karıştırayım diyerek, kurabiyeler, börekler yaptım. Daha sonra baktım çok hoşuma gitti bu durum, ben de biraz daha geliştirdim, makarnalara, pilavlara ve yemeklere dönüştü, sonra eşimi dostumu ağırlamaya başladım evde yemekte.
Bunlar hep orta okul, lise dönemlerinde yaşandı. Daha sonra üniversitede araştırarak ve kendimi biraz daha geliştirerek büyük yemeklere, uzun pişen etlere dönüştü. Sonra da ODTÜ’de okurken dedim ki “Ben hobi olarak bu işi yapmayı çok seviyorum, açıkçası çok iyi de bir öğrenci de değilim, Hobi olarak yaptığım bu işi neden profesyonelliğe dökmüyorum?” Atladım Güney Afrika’ya gittim.
Dünyada pek çok ünlü isme yemek yapmışsınız, en çok etkilendiğiniz hangisiydi?
Güney Afrika Cape Town’da yönetici şefliğini yaptığım otel ünlülerin gelip kalmayı çok sevdiği bir yerdi. Bunların arasında Elton John’dan The Muse grubuna Kate Moss’tan Nicholas Cage’e kadar birçok insan var ama en çok etkilendiğim Table Of Unity isimli bir etkinlikte Nelson Mandela ve onun gibi birçok devlet büyüğü ve Güney Afrika’nın önde gelen isimlerine yemek yapmış olmamdı. Tüm bu isimlerin arasında en çok Nelson Mandela’ya yemek yapmak beni etkiledi.
O kadar zor bir soru ki bu aslında… Gerçekten ülkemizin, Anadolu’nun mutfağı birçok farklı kültür, farklı ırkın birleşimiyle oluşmuş. Açıkçası her yörenin ayrı bir yemeği hoşuma gidiyor. Mesela Antep’in sulu tencere yemekleri, evde yapılan yemekleri inanılmaz hoşuma gider. Adana’nın kebapları harika. Karadeniz’in mesela karalahana çorbası muhteşem. Ege’nin zeytinyağlıları, İzmir’in esnaf lokantaları ve sakatat kullanımı inanılmaz hoşuma gider. Antalya’nın mesela mutfağını çok severim, çok da güzel yemek yerim Antalya’da. İç Anadolu’da Konya ve tabii ki Kayseri mutfağı öne çıkanlar arasında.
Trakya Edirne’ye gittiğiniz zaman kuzu ve köfteleri çok hoşuma gider. Açıkçası culinery olarak, gastronomi olarak zengin ve çok farklı bir ülkeyiz. Bu arada Kars’ı tabii unutmamak lazım hem peyniri olsun hem yaptıkları güzel kaz yemekleri vb. Olsun.. hakikatten şehir seçmek çok zor.. bu şehirlerin hepsi diyorum ben.
Bundan 20-30 yıl öncesine kadar şeflerin ünlü olmasına pek rastlamıyorduk, son dönemdeki popülerliği, yemek kültürünü keşfettik diye açıklayabilir miyiz?
Aslında hayır, birazcık sosyal medyanın, birazcık herkesin elindeki telefonla internet erişiminden dolayı olduğunu düşünüyorum. Bu bilinç global bir şekilde arttı zaten. Sadece Türkiye’de şefler popüler olmadı, inanılmaz fazla sevilen bir sürü takipçisi olan şefler ve onların yaptığı gerek yemek, gerek gezi programları buna sebep oldu. Artık kime sorsanız Gordon Ramsay’i bilir. Eskiden sadece yemekle iç içe olan insanların bildiği bir şefti o. Veya rahmetli Anthony Bourdain ki benim hayran olduğum insanlardan biridir.
Marco Pierre White, diğer iki isim kadar bilinmiyor, televizyon programlarına da çok fazla girip çıkmadı. Ve bence son 20-30 yılda televizyondaki yemek programlarının artması ve şeflerin bu programları yapmasıyla oldu. Çünkü daha önceden sabah kuşağında bir yerde çıkıp bir tane yemek yapıyordu, sonra program şefin kendisinin oldu. Ben bundan dolayı olduğunu düşünüyorum.http://www.fireroom.com.tr
6698 Sayılı kişisel verilerin korunması kanununa istinaden web sitemizde hiç bir kişisel veriniz kayıt edilmemektedir.
Copyright © 2020 Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım Medya1011 tarafından yapılmıştır.