İpsala’dan komşuya geçtikten sonra sizi ilk karşılayan şehir Aleksandrapoli. Artık bizim için sokak isimleri ile, yerel halkın sadece bildiği lezzet durakları ile avcumuzun içi kadar iyi bildiğimiz bir şehir oldu. Bu defa Selanik’e gitmek ve orada üç dolu dolu gün geçirmekti amacımız.
O yüzden Aleksandrapoli Makri Köyünde Salih Usta’nın yerinde tandırımızı yedik, her gün taze hazırladıkları çıtır çıtır baklavasından tattık ve ağırlaşmış ama mutlu bir mide ile, yolda Yunan radyosundan bulduğumuz neşeli Yunan şarkıları eşliğinde Selanik’e doğru yola çıktık. Aleksandrapoli’den Selanik arası araba ile molasız 3 saat sürüyor.
Selanik, aynı İzmir Kordon, çok benziyor, çok da görecek bir şey yok zaten diyenlere kulak asmayın. Selanik’i çok hafife alan yorumlar bunlar. Belki de geniş bir zaman dilimi ayrılmamış, içinden bir günlüğüne geçilmiş ve sahil şeridinden başka bir yer görülmemiş olabilir.
Güneşin o her şeyi güzel gösteren ışığının eksikliğine, kış ve soğuk olmasına rağmen çok güzel bir şehir olduğunu söyleyebilirim Selanik’in. Ama bir de ilkbaharda gelmeli ve buraları bir de baharda görmeli diye de aklıma koydum.
Şehrin tam merkezinde büyükçe bir ev tuttuk ve her yeri yürüyerek gezdik. İyi ki de öyle yapmışız, çünkü Selanik İstanbul’dan beter arabanıza park yeri bulmak ve trafik yoğunluğu bakımından. Gezmeye görmeye ayıracağınız tüm zamanı arabayla uğraşmaya harcarsınız.
Akşam yemeği saatinde şehre varabildik. Ayaklarımız bizi şehrin en canlı, ne popüler bölgelerinden bir tanesi Ladadika’ya götürdü. Burası canlı müzik sunan barları, restaurantları ile Asmalı Mescit havasında bir yer.
Yunanistan’da yemek her yerde güzel ama bazı yerlerde daha güzel olduğu kesin. O yüzden ben bir yere gitmeden mutlaka bu konuda araştırmamı yapar, işimi şansa bırakmam. “Palati” nin çok methini duymuştum ve çok şanslıyız ki bir rezervasyon iptali sayesinde bizi alabildiler.
Yemekler, taş fırında kendi yaptıkları sıcacık ekmek, akşam dokuzdan sonra başlayan canlı müzik ile tüm duyularımız tatmin oldu. Ladadika’nın bir çekim merkezi olduğu kesin, akşam dokuzdan sonra herhangi bir yerde oturacak masa bulmak çok güç. Bu canlı ve ışıl ışıl bölgeden; İzmir Kordon’a benzetilen sahil şeridi boyunca yürüdüğünüzde Aristoteles’in heykelinin de olduğu görkemli Aristoteles Meydanı karşılıyor sizi.
İtalya’daki meydanlara benziyor
Sarı ışıklı sokak lambaları ile şehrin kalbi sayılan meydan, çok güzel, romantik. Beyaz Kule’ye on dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan Aristoteles Meydanı şehrin en merkezi noktası diyebilirim. Zamanın kralı İkinci Philip, filozof Aristotelous’u oğlu Büyük İskender’i politik ve askeri açıdan geliştirmesi için getirtmiş.
Bu filozofun ismi daha sonra bu meydana verilmiş. Günümüzde çok sayıda miting ve siyasi konuşmalara ev sahipliği yapan Aristoteles Meydanı festivaller, karnaval kutlamaları ve Noel gibi bir çok kültürel etkinlik için de kullanılıyor.
Atatürk’ün doğduğu ev olması ve ona ait bir kaç eşya bile insanı duygulandırmaya yetiyor
Selanik’e gelip Atamızın evini ziyaret etmeden olmaz. Sabah ilk iş Atatürk Evi Müzesi, Türkiye‘nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün 1881 yılında dünyaya geldiği yer olan ve bugün müze olarak kullanılan Selanik‘teki evine ziyaret ile güne başladık.
Selanik Belediyesi, Türkiye’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle 1933’te evi satın alıp Mustafa Kemal Paşa’ya hediye etmeye karar vermiş; satın alma işlemleri tamamlanıp hediye edilmesi 1937’de gerçekleşebilen ev 1953’te müze olarak açılmış.
Müze evin yılda 50 binden fazla ziyaretçisi var. Evin bahçesindeki Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi tarafından dikildiği rivayet olunan tarihi nar ağacı, tarihi ve kültürel değeri nedeniyle müzenin en çok ilgi çeken noktalarından.
Müzeye yürüme mesafesinde “Rotunda” yı görmeden Selanik’ten ayrılmayın. Beyaz Kule ve Rotunda şehrin tarihi simgeleri.
Rotunda, eski adıyla Sultan Hortaç cami , Selanik’te minaresi kalan son tarihi eser. Geçmişi çok daha eskilere 4. yüzyılda Galerius dönemine kadar uzanıyor. Her dönemde farklı bir yüzü ile yüzyıllarca ayakta kalmayı başarmış bir yapıt. Tavanındaki mozaikler hala capcanlı, göz alıcı renklere sahip.
Beni en çok etkileyen ise yaklaşık 500 yıl boyunca Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan bu binanın girişte harabe halindeki şadırvanı oldu.
Şuan da müze olarak kullanılsa da zaman zaman ayin yapılmak için sandalye ve dua yeri mevcut.
Hala Rotunda’nın etkisi altında, Beyaz Kule’yi görmek için yürümeye başlıyoruz. Yunanca adıyla Lefkos Pirgos olan bu kule, Selanik şehrinin simgelerinden biri. İzmir Kordon’a benzetilen deniz kenarında bulunan bu kule tam olarak ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmese de 15. yüzyılda Osmanlı’nın Selanik’i işgali sonrası yaptırıldığı düşünülüyor.
Mimar Sinan’ın yaptırdığını söyleyen kaynaklar da mevcut ancak bu konu tam olarak netlik kazanmamış durumda. Osmanlı Devleti zamanında denizden gelen saldırılara karşı savunma amacıyla kullanılan kule zamanla kale, zindan ve garnizon olarak çeşitli amaçlarda da kullanılmış.
1826 yılında kulede yapılan katliam sonrası ‘Kanlı Kule’ olarak adını almış. Beyaz Kule, şimdiki adını Balkan Savaşları sonucunda şehri ele geçiren Yunanların kuleyi beyaza boyamasından almış. Zamanla eski rengini almasına rağmen yapının adı Beyaz Kule olarak kalmış.
Aslında ne kadar basit ve sade ama bir o kadar da dikkat çekici bir yapıt
İnternette Selanik Şemsiyeleri diye aratınca bulabildiğiniz ve fakat aslında eser sahibinin adıyla literatüre geçmiş bir yapıt. Selanik’i ziyaret eden her turistin altında fotoğraf çektirdiği, özellikle gün batımı manzaralarının nefes kestiği bir sanat eseri.
Zongolopoulos Şemsiyeleri (The Zongolopoulos Umbrellas), Yunan heykeltıraş Georgios Zangolopoulos tarafından 1997’de yapılan ve Selanik’in simgelerinden biri haline gelen bir sanat yapıtı. Paslanmaz çelikten yapılmış anıtın görünümü havanın koşullarına göre değişiklik gösteriyor.
Selanik sahil boyunda, Beyaz Kule ve Büyük İskender Heykelini arkanızda bırakıp yürümeye devam ettiğinizde sonunda karşınıza çıkıyor. Dünyanın en çok fotoğraflanan heykellerinden biri olan Şemsiyeler, Selanik sahilinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş .
Şemsiyeler’i 92 yaşında inşa eden Zongolopoulos, çalışmalarının dinamizm, duyarlılık, hayal gücü ve vizyonla dolu olduğunu kanıtlıyor. Dünyanın en çok fotoğraflanan heykellerinden biri olan Şemsiyeler, Selanik sahilinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş.
Selanik’de alışveriş için Tsimiski caddesi yerel ve dünya markalarını bulabileceğiniz çok büyük bir cadde. Bizim Mısır Çarşısını andıran Bezesteni Market, Aristoteles Meydanına çok yakın Modiano Market ve Kapani Çarşısı’da yerel ürünler bulabilmek, taze sebze, meyve, balık ve envai çeşit baharat ve meze bulabileceğiniz otantik alışveriş noktaları.
Selanik, Aleksandrapoli gibi küçük bir şehir değil. Ama planlı gezerseniz, görülmesi gereken yerlerini üç günde görebilirsiniz.
Selanik kurabiyesi bizimkinden çok farklı ve eşsiz güzel
Son olarak, damak tadınız için naçizane iki tavsiye de daha bulunacağım. Bir tanesi, Beyaz Kule’ye iki yüz metre uzaklıktaki “ To Elliniko”. Mezeleri ile ünlü bir yer. Çeşit çok fazla.
Bozcaada’da Vahit’in Yeri’ne gidenler bilir bir sıcak bir soğuk mezeler dolabı vardır upuzun, neyi seçeceğinizi şaşırırsınız. To Elliniko’da öyle bir yer. Ne yerseniz yiyin, her şey mükemmel. Uozo’nuzu söyleyin 3 sıcak, 3 soğuk meze söyleyin, keyfinize bakın.
Selanik’e gelinip Selanik kurabiyesi alınmadan dönülür mü ? En güzeli Atatürk’ün müze evinin olduğu sokakta. Adını maalesef not etmemişim ama sadece bir tek yer var orada, gidince göreceksiniz. Bizde Selanik kurabiyesinin içinde üzüm vardır, burada sadece badem var ve ben şu cümleyi kurdum tatırılınca “ Ben hayatımda hiç Selanik kurabiyesi yememişim meğer!” Alacaksanız eşe, dosta kutu kutu buradan alın.
Yetmedi Selanik bana, üç gün yeter dedim ama yetmedi. Bir kez daha gelmek istiyorum. Bu defa güneşli bir bahar günü olsun diye niyet ediyorum ve her gittiğim yerde yaptığım gibi, kendime bana orayı hatırlatacak bir hediye alıp ayrılıyorum.
Aslı Erten Çokça