Sıra dışı yapıları ile Rotterdam

 

Hollanda’da üniversite okuyan oğlum ile hasret gidermek için onun dönem sonu 5 günlük ara tatilini kısa ama keyifli bir buluşma ile değerlendirmeye karar verdik. Son dakika bilet bulur muyum acaba diye düşünürken koltuğumu, bagaj hakkımı belirlerken buldum kendimi. En sevdiğim planlar, aniden, spontane yapılan planlar. Hayatı geldiği gibi yaşadığımı ve değerlendirdiğimi hissettiğim anlar.

Hollanda çok küçük bir ülke.  Bir uçtan bir uca tüm ülkeyi karayolu ya da tren yolu ile bir günde geçebilirsiniz. Gün içerisinde üç şehri tren ile inip binerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Yalnız trenlerin metro gibi algılanmaması gerektiğini ve pahalı olduğunu belirtmeliyim.

Bir haftalık bilet, gün içerisinde bir çok destinasyon yapacaksanız çoklu kullanım gibi paket uygulamaları yok. Her yöne her sefer bilet alıyorsunuz. Oğlum Hollanda’da öğrenci olduğu için ona yüzde 40 indirimli. Bu avantajdan faydalanabildim.

Kaldığım süre boyunca her gün bir şehri ziyaret edip, tüm zamanımızı tek bir şehirde yoğunlaşarak geçirmeye karar verdik. Daha evvelki ziyaretimde Amsterdam’ı gördüğümüz için,  turumuza Amsterdam’ın en büyük rakibi, festival, sanat galerileri ve hareketli bir gece hayatının merkezi olan Rotterdam ile başlamaya karar verdik.  Nüfus çoğunluğu değil, yüz ölçümü olarak bakılırsa Hollanda’nın en büyük şehri.

Türk Hava Yolları ve pek çok hava yolu şirketinin Rotterdam’a direk uçuşları var.

Hollanda’da şehir adlarının dam ile bitmesi

Hollanda’da şehir adlarının dam ile bitmesi, nehir üzerine kurulmuş barajlardan kaynaklanıyor. Maas Nehri üzerindeki Rotterdam’ı çok sayıda köprü süslüyor. En güzel köprüler filozof Erasmus ve Kral Willem’e ithaf edilenler.  Şehrin en karakteristik özelliğini sorarsanız sıra dışı mimari yapıları derim.

Bu şehir mimarların ve mimariye meraklı olanların iştahını kabartacak, çok özgün yapılara ev sahipliği yapan bir şehir. Sadece bu yapıları görebileceğiniz mimari içerikleri zengin turlar var. Bu konuda çok gelişmiş olmasının sebebi, şehir  II. Dünya Savaşı’nda neredeyse tamamen yıkılmış ve sonra sıra dışı bir mimariyle küllerinden yeniden doğmuş olması.

Çatısı tamamen güneş enerjisi panelleri ile kaplı Tren İstasyonundan çıktıktan sonra ilk iş, park halinde duran elektrikli motosikletlerden bir tanesini kiralıyoruz. İlk istikametimiz şehrin kalbi sayılabilecek, en büyük meydan Blaak caddesindeki  Küp Evler’i görmeye gidiyoruz. (www.cubehouse.nl ) Piet Blom’un 1984’de tasarladığı eğri görünümlü evlerde 38 aile yaşıyor, 23’ü üniversite binası ve ofis, sadece biri ziyaretçilere açık.

Büyüklükleri 18 ila 70 m2 arasında. Mimarı şehrin ortasında tamamen ağaçlardan esinlenerek, tahta malzeme kullanarak, terasları birbirine bağlı, bu şekilde bir üst geçit görevi de gösteren bir nevi kasaba yaratmış. İçinde yaşamak nasıl bir histir merak ettim doğrusu. Çok kolay olmadığını düşünüyorum.

 

Küp Evler’in hemen karşısındaki görkemli bina Markthal’a geçiyoruz. Markthal üst tarafı at nalı şekilde tasarlanmış bir apartman. Nalı oluşturan kaviste daireler var, İçi ise çok büyük bir Pazar yeri. Yunan mutfağı, Hint Mutfağı, Çin, Uzakdoğu, Lübnan mutfağı, yerel lezzetler, kokteyl barlar, hediyelik eşyalar satan dükkanlar, ne ararsanız var.

Çok güzel vakit geçirebileceğiniz, biraz ondan biraz bundan farklı bir sürü lezzet tadabileceğiniz, çok hoş bir yer. Kafanızı kaldırıp, tavanına bakmanızı tavsiye ediyorum. Arno Coenen  ve Iris Roskam’ın ‘Horn of Plenty’ isimli eseri tüm tavanı insanın içinde bahar esintisi hissettiren renkler ve desenler ile süslüyor.

Elektrikli mobiletimizi bu meydanda bırakıp, gezimizi daha çok fotoğraf çekebilmek için yürüyerek geçirmeye karar veriyoruz. Markthal’da biraz keyif yaptıktan sonra 800 metre uzunluktaki Erasmus köprüsünü, Maas nehrini izleyerek geçiyoruz. Köprünün mimarı yapısından dolayı lakabı Kuğu. Gerçekten de beyaz bir kuğu gibi 1996’dan beri şehrin güney ve kuzey yakasını  hem yaya hem araçlara birleştirme görevini asalet ile yerine getiriyor.

Erasmus Köprüsü’nden geçerken sağ tarafta sizi görülmedik yapısı ile görür görmez etkileyen De Rotterdam binasını görüyoruz. Binayı farklı açılardan gördüğünüzde üst üste dizilmiş ve birbirine bağlı üç kulesi sanki şekil değiştiriyor. Başlı başına  ‘dikey bir şehir’ olarak tasarlanmış sanki.

Binanın adı, 1873’ten 1970’lerin sonlarına kadar binlerce göçmen Avrupalıyı, yanında De Rotterdam’ın bulunduğu Wilhelmina İskelesi’nden New York’a taşıyan Holland America Line üzerindeki orijinal gemilerden birinin adından gelmekte.  Şehrin görülmesi gereken belli başlı mimari harikalarından bir tanesi.

Buradan tarihi bir zenginliğe,  Hotel New York’a doğru yol alıyoruz. 1880 yılında deniz yollarının genel müdürlük binası olarak kullanılmış. Eski Wilhelmina Limanı’ndan kalkan gemiler New York’a gidip gelirmiş. On binlerce insan bir zamanlar daha iyi bir yaşam umuduyla bu gemiler ile Amerika’ya göç etmiş.

İkinci Dünya Savaşı’nda bombardımandan ayakta kalan iç binadan biri olma özelliği taşıyor. İyi ki de ayakta kalmış. O kadar nostaljik ve güzel bir havası var ki.  1993 senesinden beri otel olarak faaliyet gösteriyor.  Otelin Maas nehrine bakan ön tarafında bir yorgunluk kahvesi içiyoruz. Şansımıza hava güneşli ve dışarıda oturmak için çok elverişli.

Yaklaşık beş altı kilometre yolu geri yürümemek için otelin hemen yanından kalkan water taxi ile yine şehir merkezine dönmek istiyoruz. Kaptanımız mı çılgındı yoksa hep hızlı mı kullanıyorlar bilemiyorum ama sürat teknesine binmiş gibi su zerrecikleri ile hafif serinlerken şehir merkezine maceralı bir yolculuk yapıyoruz.

Taksimizden inmeden evvel nehirde tur yapan yüzer jakuziler görüyoruz. Soğuk şampanyalarını yudumlarken, sıcak jakuzilerinde nehirde gezen keyif düşkünü insanları selamlıyoruz, onlar da bize kadeh kaldırıyorlar.

Taksinin bizi indirdiği yer tesadüfen tam da görmek istediğimiz şehrin en hareketli ve popüler caddelerinden bir tanesi Wİtte de Withstraat. Sağlı sollu cafeler, restaurantlar, çok özgün hediyelik eşya dükkânları, gençler ile dolu cıvıl cıvıl çok canlı bir cadde.  Rotterdam’da diğer Hollanda şehirleri gibi dümdüz ve tüm şehri  baştan başa isterseniz bisiklet ya da bizim yaptığımız gibi elektrikli motosiklet kiralayarak turlayabilirsiniz.

Euromast ( mast kule demek ) ile şehri kuşbaşı görerek turumuzu tamamlamak istedik. 100 metre yüksekliği başka yüksek binalar ile geçilince 1970 yılında Uzay Kulesi’de eklenerek 85 metre daha uzatılmış. Yüksek hızlı asansörler ile kulenin terasına kısa sürede çıkabiliyorsunuz.  Eğer hava güzel ise kuleden 30 kilometre ilerisini, çevredeki şehirleri görebilmek bile mümkün. 100 metrede ise muhteşem manzaranın tadını çıkartırken yemek yiyebileceğiniz iki restoran mevcut.

Kulede bulunan diğer aktiviteler için detaylı bilgi almak isterseniz web adresini bırakacağım. www.euromast.nl/en/

Küllerinden yeniden doğan şehir

Kuruluşu 1260’lara dek uzanan, tarihi boyunca savaşlardan çok çekmiş, yıkılmış ve yeniden yaratılmış bir şehir Rotterdam.
Dünyanın en büyük limanlarından birine sahip. Dünya deniz ticareti açısından önemli bir aktarma noktası konumunda. Nieuwe Maas Nehri’nin kuzey ve batı olmak üzere iki bölgeye ayırdığı kentte nüfusun etnik köken çeşitliliği de oldukça fazla. Hâliyle bu çeşitlilik kentin çok kültürlü bir geleneği yaratmasında da etkili olmuş.

Fakat Rotterdam’ın bir kent mimarisi ve küllerinden doğma konusundaki asıl dönemeci İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk geliyor. Almanya tarafından bombardımana tutulan şehirde, tarihî kent bölgesi, o eski balıkçı kasabası olma özelliğini yansıtan mekânların bir çoğu tahrip oluyor.

Bundan sonraki süreç ise şehrin yıkıntıların arasından yeniden ayağa kaldırılması azmiyle şekilleniyor. İnovasyona çok açık olan şehir planlamalarında genişletilmiş yollar, modern yapıların yanı sıra sıra dışı teknikler de kullanılıyor. Yaratıcılığın izini şehrin detaylarında da nehir kenarında yükselen yapılarında da trafik lambalarında da bulabiliyorsunuz.

Modern ve füturistik mimarisi, müzeleri, sokaklarında sık sık karşınıza çıkacak heykel ve yerleştirmeleri ile Rotterdam her detayında estetik bir dokunuş içeriyor.

Bir güne sığdırılabilecek maksimum deneyim ile Rotterdam’dan ayrılıyoruz. Benim önerim bu güzel şehrin tüm güzelliklerini görebilmek için siz en az iki gün ayırın. Şu ana kadar gördüklerim arasında Rotterdam en  beğendiğim Hollanda şehri oldu.

Tren ile 1.5 saate tekrar Eindhoven’a geri dönüyoruz. Üzerimizde tatlı bir yorgunluk.

Bir sonraki yazımda, beş günlük Hollanda seyahatimin ikinci şehri Volendam’ı anlatacağım.

Aslı Erten Çokça

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Nostalji dolu bir Aralık ayı

Her sene Aralık ayı geldiğinde içimde o kadar farklı duygular doğar ki. Bence yılın en neşeli en mutlu ve lezzet dolu günlerini yaşadığım bir ay

Balonlu bir cumartesi öyküsü

Bilmiş bilmiş konuşuyor, küçücük ellerinden biri boşta kalmış, boyundan yukarıda, şimdi yazdığı senaryoda oynuyor sanki. Öteki elini tutan annesine günün sonu kalmış bu tatlı yaramazla

Yıldızların altında gastronomi hikayemiz

Michelin Rehberi 2025 Türkiye seçkisi, gastronomi dünyasında büyük bir ilgi ve heyecanla bekleniyor. İstanbul, İzmir ve Muğla’nın öne çıkan restoranlarını kapsayan 2025 seçkisi, Türk mutfağının

Mirasla geleceği harmanlayan buluşma

Türk gastronomisinin global arenadaki en güçlü temsilcilerinden biri haline gelen Gastromasa Uluslararası Gastronomi Konferansı bu yıl dokuzuncu kez İstanbul’da düzenlendi. “Legacy & Menu” (Miras &

Zeytinyağının hayatımdaki önemi

Maria’nın günlüğünde bugün; zeytin hasadını konuşup zeytinyağının hayatımda, sağlığımda, evimde, restoranlarımdaki önemini anlatmak istedim. İki hafta önce sevgili arkadaşım Emine ve eşi Mark, beni arayıp