Genç adam 200, 4×200 bayrak ve cirit atmada birinci olmuştu. Bu sayede kulübünü şampiyonluğa taşımıştı. Ama sevincini yaşamaya vakti yoktu. Çivili ayakkabılarını bile çıkartamadan Kurbağalıdere’ye koştu kan ter içinde. Kendisini bekleyen tekneye atladı ve hemen yola çıktılar. Tekne hızla yol alırken genç adam kıyafetlerini değiştiriyordu. Futbolcu kıyafetlerini giydikten kısa süre sonra Şeref Stadı’na yanaştılar. Zaten başlamış olan karşılaşmadaki yerini aldı genç sporcu hemen. Takımının dört golünden birisini atarak şampiyonluğa katkıda bulunurken kendisi de gol kralı oluyordu.
Sporda günümüzde çok özel bazı sporcular var. Yarıştıkları branşta tarihte kimsenin başaramadıklarını başarıyor, rekorlar kırıyor, tüm dünyayı kendilerine hayran bırakıyorlar. Ama geçmiş sporcularla kıyaslamaları yapılmıyor değil zaman zaman. Oysa farklı zamanlar, farklı adetler, farklı kurallar…
Bambaşka iki dünyayı nasıl kıyaslayabilirsiniz ki?
Günümüzde fiziksel dirençlerin beslenme ile, tıbbi destekle, bilimsel antrenman metotlarıyla hiç olmadığı kadar arttığı, sınırları zorladığı sporcuları eskinin şartlarıyla nasıl kıyaslayabiliriz ki?
Evet, geçmişte beslenme de, antrenmanlar da daha zayıftı günümüze göre belki, ama bu o günlerin süperstarlarının çıkmasını engelleyebilir miydi ki?
Hem atlet hem futbolcu
Az önceki satırlarda bahsi geçen genç adam Melih Kotanca idi. Hem atlet, hem de futbolcu idi ve aynı gün içerisinde bu yarışmaların tümünde yer alıp başarılı da olabiliyordu. Bugün mümkün olabilir mi böyle bir şey sizce? Hiç sanmıyorum.
Kotanca 1915 yılında Balıkesir’de doğdu.1936 yılında dönemin güçlü ekiplerinden Ateş Güneş’e transfer oldu, ki onun hikayesi bile tesadüflerle dolu. Kulübün teknik yetkilisi ilk önce onu başından savıyor. Birkaç gün sonra ümidini yitirmişken bile vedalaşmadan dönmek ayıp olur diye kulübe yeniden uğruyor Kotanca. Arada her ne olduysa bu kez lisansı çıkartılıyor Melih Kotanca’nın. Daha ilk maçlarında ağları sarsmaya başlıyor.
Kotanca ile gücüne güç katan Güneş 1937-38 İstanbul Ligi şampiyonluğu, 1938 Milli Küme şampiyonluğu ve atletizmde de İstanbul şampiyonluğunu kazanıyor.
Futbol dışında atletizmle de uğraşıyordu Melih Kotanca. 5 Ekim 1940’ta 4×100 bayrak yarışında, oldukça dezavantajlı şekilde aldığı bayrağı finişe ilk ulaştıran o olmuş ve Türkiye’ye Balkan Şampiyonluğu’nu getirmişti. Ayrıca 200 ve 400 metrede altın, 400 metre engellide de gümüş madalya kazanmıştı ülkesi adına. Türkiye tarihinin ilk Balkan Şampiyonluğu’nu kazanıyordu.
O sezon forma giyemedi
Güneş Kulübü’nün faaliyetlerine son verme kararı birçok insan için sürpriz olmuştu. Melih Kotanca Fenerbahçe ile anlaştı, ama mevzuat gereği o sezon forma giyemedi.
Fenerbahçe ile de büyük başarılar elde edecekti genç sporcu. Geçmişe ait istatistiklerin yeterince sağlıklı olmadığı gerçeğini unutmadan şu rakamları verelim; 185 maçta 205 gol attığı söyleniyor Kotanca’nın. Olağanüstü bir ortalama…
Bu muhteşem sporcunun futbolculuğu ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelmişti. Milli takım 1937-1948 arasında milli karşılaşma yapmadığı için milli formamız bu yetenekten mahrum kaldı. Kimbilir, belki de tarih bambaşka yazılabilirdi Kotanca ile…
33 yaşında spora veda ediyordu Melih Kotanca.
O günlerde spor hayatının, büyük yetenek de olsanız, hayatınızın kalanını idame edebileceğiniz bir gelir sağlamıyordu. Çok sevdiği kızı için çalışmak zorundaydı Kotanca. Deniz Yolları’nda ambar memuru olarak çalışmaya başladı. Kızı Gönül hayatının merkeziydi artık. 2 Mayıs 1969 yılında ise dünyası yıkılıyordu Kotanca’nın. Kızı Gönül Amerika’da bir trafik kazasında vefat etmişti. Hayata küstü. Kupa ve madalyalarını kulübe teslim etmek istedi, muhatap bulamadı. İyice küsmüştü her şeye.
8 Haziran 1986’da yalnız ve küskün bir şekilde veda etti hayata.
Geçmiş ve bugün…
Farklı şartlar, farklı imkanlar, farklı yetenekler…
Melih Kotanca günümüzde yaşıyor olsa belki sporla hiç ilgisi olmayacaktı, belki de bir dünya yıldızı. Kimbilir?
Not: Bu yazıda Fenerbahçe Tarihi Çalışma Grubu’nun çalışmalarından yararlanılmıştır.