NEFRETE KARŞI KAZANILAN ZAFER

Genç adam nefes nefeseydi. Kısa ama yoğun tempolu bir koşuyu en önde tamamlamanın mutluluğu tribünlerdeki binlerce insandan gelen tezahüratla birleşmişti. Ayakta alkışlanıyordu. İlk yarışını kazandığında daha çok şaşkınlıkla karışık mahçup bir alkış varken ikinci galibiyeti zaferini taçlandıran coşkun bir kutlamaya dönüşmüştü. Bu zafer o günün muktedirini ikinci kez stattan kaçırıyordu. Bu kaçış iki kez daha tekrarlanacaktı…

James Clevland Owens 1913 yılında Alabama’da doğdu. Henüz dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte maruz kaldıkları ırkçılıktan dolayı Cleveland’a taşındılar ve atletizmle burada tanıştı. Rekorlarla dolu atletizm hayatının zirvesi 1936 Berlin Olimpiyatları’nda, 100m, 200m, uzun atlama ve 4 x 100 yarışlarında aldığı altın madalyalar oldu. Bir olimpiyatta 4 altın kazanan ilk sporcuydu artık. Bu başarısı tam 48 yıl sonra 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nda Carl Lewis tarafından tekrarlanabilecekti ancak.

Jesse ikon haline geldi

Bu başarının Nazilerin yükseliş döneminde, başkentin kalbinde gövde gösterisi yapmayı planladıkları bir olimpiyatta gelmesi Jesse’yi bir ikon haline getirdi. Hikayenin etrafında, öncesinde ve sonrasında yaşananlar bulanıklaştırıldı.

Jesse’nin o dönemde en büyük rakibi olan Eulace Peacock kas yırtılmasından muzdarip olmasa belki de tarih bambaşka yazılacaktı. Jesse’nin yerinde Peacock olabilirdi ya da madalyalar aralarında paylaşılabilirdi. Hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Jesse 1936 olimpiyatlarının tek siyahi yıldızı değildi. Ralph Metcalfe 100 metrede saniyenin onda biriyle gerisinde kalmıştı Jesse’nin. Bir diğer siyahi takım arkadaşı, Mack Robinson 200 metrede saliselerle ikinci olmuştu onun arkasından. ABD takımındaki 18 Afro-Amerikalı sporcu sekizi altın olmak üzere 14 madalya kazanmışlardı Berlin’de. Ama tarih hep kazananları hatırlar. Hele ki bu zaferler aryan propagandasının tam göbeğine saplanan hançerler ise, asla unutulmayacak simgelere dönüşürler.

Owens’ı hep Hitler’i kaçıran adam olarak hatırlıyoruz

Daha doğrusu bize öyle dayatılıyor. Oysa Nazi Almanya’sındaki olimpiyatlar belki de hayatının en eşit olduğu günleriydi Owens’ın. Kendi ülkesinde çok daha fazla ayrımcılığa uğruyordu genç atlet.
Üniversitede okuduğu yıllarda antrenman sona erdiğinde, siyah olduğu için duşlarda beyazların işinin bitmesini beklemek zorundaydı mesela. Antrenmanlarını ayrı bir pistte yapıyordu çoğu zaman. Siyahlara ayrılmış yurtlarda kalıyor, yarışmalara gittiğinde siyahlara ayrılmış otellerde konaklayabiliyor, takımla birlikte bile seyahatte olsa beyazların yediği restoranlara giremiyordu. Hepsinden daha da acı olanı ise bu olimpiyat kahramanının ülkeye dönüşte onuruna verilen davete bile “siyahlara ön kapıdan giriş izni olmadığı” için servis kapısından girmek zorunda kalması idi belki de.

Oysa olimpiyatlar için Berlin’e vardıklarında bambaşka bir dünya vardı karşısında. Oteldeki görevliye çekinerek siyahların nerede kalacağını sorduğunda böyle bir ayrım olmadığı yanıtı sürpriz olmuştu kendisine. Olimpiyatlar boyunca takım arkadaşlarıyla aynı otelde kaldı, aynı restoranda yemek yedi. Hitler’in Almanya’sında!

Ne olmuş ki Hitler onu tebrik etmediyse? En azından dürüsttü Hitler bu konuda. Kendisine sorulduğunda “Hitler’in tebrik etmeyişi bir yana Başkan Roosevelt de beni tebrik etmedi. Beyaz Saray’a çağırılmadım, bir tebrik notu ya da bir telgraf bile almadım” diyordu Owens.

Popüler kültür ve ABD propagandası Owens’ın madalyalarını süsleyerek aryan Nazilere karşı büyük bir sportif zafer kazanıldığını pompaladı hep. Oysa Almanların kazandığı 33’ü altın 89 madalyaya karşı Amerikalılar 24’ü altın 56 madalya kazanabilmişlerdi. Olimpiyatların sportif galibi net bir şekilde Almanya’ydı.

ABD’nin iki yüzlü tutumu

ABD’nin iki yüzlü tutumu bununla da sınırlı kalmadı. 4×100 bayrak takımındaki iki Musevi sporcunun koşmaları da bazı alengirli nedenlerle engellendi.
Owens Berlin’de sadece Hitler’i değil, dünyanın tüm ırkçılarını da mağlup ediyordu. Ama sadece pistte olduğu sürelerde. Ülkesine döndüğünde Berlin’den daha kötü şartlar kendisini bekliyordu.

Owens hikayesinin bir de duygusal kısmı var

Hitler’in gözde aryan sporcusu Luz Long Jesse’nin uzun atlamadaki en büyük rakibiydi. Owens’ın daha elemelerde yarış dışı kalmasını ufak bir yardım ile Long sağlıyordu kendi anlatımına göre. Hitler ve Göbbels’in gözlerinin önünde siyah bir atlete önce yardımcı olması, sonra da – adil bir yarışta elbette – geçilmesi muktedirleri oldukça kızdırmış olmalı. Bu iki rakibin Berlin’de başlayan dostlukları Long’un 2. Dünya Savaşı’nda cephede hayatını kaybetmesine kadar sürdü. Owens’ın Berlin’de siyah bir atlet olarak Hitler’e karşı kazandığı başarı gibi, Nazi Almanya’sında, ona herkesin gözünün önünde bu yakınlığı gösteren Long da ABD’deki ırkçılara karşı bir zafer kazanmış olmuyor mu?

İki büyük rakip, iki büyük sporcudan nefrete karşı kazanılan zaferin madalyalardan çok daha değerli olduğunu anlamamız gerekiyor. Hepimizin…

Behçet ÜSTÜN

Paylaş

Son Yazılanlar

Bedeli pahalı bir dünya kupası

20 Ağustos 2023, Sidney’de Stadium Australia’da önemli bir organizasyonun, Kadınlar Dünya Kupası’nın finalinin son düdüğü ile birlikte İspanyol futbolcular büyük

Putin de olurmuşum ben!!!!

Sizin kırmızı çizginiz nedir ? Hani o çizgiyi geçince savaş ilan edebileceğiniz yer. İşte geçen gün bizim evin “minik” Puta’sına

Eskiden biz arabulucuyduk

Kiracı-ev sahibi arasındaki uyuşmazlıklar dağları aşınca arabuluculuk sistemi zorunlu hale getirilerek uygulanmaya kondu. Düşünün 2020 yılında 27 bin, 2021 yılında

Dayatılan koşullara direnmek

Ne yaman ikilem; bir yanda, şemsiyesi altında yaşayanlara bağışladığı özgürlüğün tek savunucusu rolünü oynarken, diğer yanda soluksuz çalıştırdığı insanları kendisine

Azim, kararlılık ve mücadele

Değerli Bi’nevi Gazete okurları, Özel sebeplerden ötürü uzun bir süredir sizlerle değildim. Bu yüzden öncelikle siz değerli okurlardan, sonra da

Küçük “Puta”lar işini bilir

Siz onları bilmezsiniz. Acındırarak, yardıma muhtaç bir şekilde girerler hayatınıza. Bi mağdur, bi zavallı, bi güçsüz. Tatlı tatlı masum masum

“Cumhuriyet vazgeçmemektir!”

Haçadur Kelleci… Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapında mücevher ustalarından biri… Dünyanın en büyüleyici ve renkli merkezlerinden biri, Kapalıçarşı’da ve Çuhacı Han’da