Son sayıyı alarak maçı kazandığında şampiyonluğun mutluluğu sarmıştı her yerini muhtemelen. Tarihe geçtiğinin farkındaydı mutlaka, ama aslında başardığı şeyin önemini ne kendisi ne de izleyenler yeterince anlamamışlardı. Spor tarihi geri dönülemez bir yola girmişti artık. Günümüzde mücadele farklı bir seviyede sürüyor olsa da 1900 yılının o harika günündeki zorluklar çoktan geride kalmış durumda.
Antik olimpiyatlarda oyunlar sadece Yunanlılar içindi
Kadınların olimpik harekette yer alma süreci diğer tüm toplumsal alanlarla benzerlik gösteriyor aslında. Büyük zorluklarla ve büyük bedeller ödeyen öncüler sayesinde bugünlere gelindi her alanda. Hele ki spor gibi gücün ön planda olduğu maskulen bir dalda…
Antik olimpiyatlarda oyunlar sadece Yunanlılar içindi. Daha doğrusu sitenin vatandaşı özür erkek bireyler için. Şehirdeki yabancılar ve köleler (doğal olarak) yer alamıyorlardı. Kadınların ise seyirci olarak dahi sahaya girmesi ölüm cezasına neden olabiliyordu.
Modern olimpiyatlarda en azından ölüm cezası yoktu, ama kadınların katılımı yine de problem yaratıyordu. Modern olimpiyatların fikir babası olan Pierre Coubertin, o dönemin düşüce biçimiyle olsa gerek, kadınların katıldığı bir olimpiyatın uygun olmadığını düşünüyordu. Yine de 1900 olimpiyatlarında kısıtlı dallarda kadın sporcular yer alabildiler. Okçuluk, yelkencilik, binicilik, balık tutma, golf ve tenis gibi bazı dallar bir başlangıç oldu.
Hatta Alice Milliat’ın 1919’da kadın atletizminin oyunlara alınması başvurusu reddedilince ortaya Dünya Kadınlar Olimpiyatı çıktı ve dört kez düzenlendi. Zamanla birçok branş eklense de kadınların tüm branşlarda temsil edilmesi – sıkı durun – 2012 Londra Olimpiyatları’nı buldu. Son eklenen branş boks oldu.
Kahraman Charlotte Cooper
Yeniden asıl kahramanımıza dönelim. Paris 1900’de tek bayanlar tenis şampiyonluğunu kazanan Charlotte Cooper, bireysel bir etkinlikte olimpiyat altını kazanan ilk kadın atlet oldu.
Tenis dediysem gözünüze bugünkü tenis oyuncuları gelmesin. Oyun uzun elbiselerle oynanıyordu.
Cooper, ilk Wimbledon tekler şampiyonluğunu henüz 25 yaşındayken, 1895’te kazanmıştı. Bu başarıyı da dört kez daha tekrarlayacaktı. 1908’de, 37 yaş ve 296 günle bu prestijli turnuvanın en yaşlı kazananı olduğunda aynı zamanda bir eş ve bir anneydi de.
Wimbledon’da ardı ardına sekiz finallik rekoru Martina Navratilova arka arkaya dokuzuncu final maçını kazanana kadar yaklaşık 90 yıl sürdü.
Cooper 26 yaşında işitme duyusunu kaybetmişti. Şampiyonluklarından biri hariç hepsini ses avantajı olmadan yaşadı. Raketini bisikletin ön çatalındaki brakete bağlıyordu. İki raketi olduğu söyleniyordu. Bir tanesi eskiydi ve yağmurlu havalarda kullanıyordu, diğer ise daha kuru havalardaki maçlar için yeni ve daha iyi bir raketti. Bugünün sporcularının o dönemin şartlarını anlaması için bunları da eklemiş olalım.
O günlerden bu günlere köprülerin altından çok sular aktı elbette. Hayatın her alanında kadınlar çok daha ileri ve katılımcı konumlara geldiler. Yeterli mi? Çok tartışmalı. Sporda, özellikle spora yön veren organizasyonların yönetimlerindeki kadın sayısı hala çok az.
Ama 1900’lerde bir kadının olimpiyata katılması bugün spor yönetimine gelmesinden belki de çok daha zordu. Charlotte asla pes etmemek gerektiğini öğretiyor bizlere yüz yıl öncesinden.