56 gramın sırrı…

Son günlerde uzmanlar, doğanın eczanesi adı verilen bitkiler dünyasına el attı. Balta girmemiş yağmur ormanlarından, Alaska’nın insan ayağı değmemiş bölgelerine varıncaya kadar bilim seferleri düzenleniyor, orada yaşayan bitki ve canlılar üzerinde araştırmalar yapılıyor. Ayrıca, bilinen dünyamızdaki bitki ve canlılar üzerinde araştırmalar yapılıyor çünkü; gerek genetik, gerekse elektronik alanında meydana gelen beklenmedik hızdaki teknolojik gelişmeler, bilim dünyasına yeni ufuklar ve imkanlar bağışlamış durumda. Mesela, yapılan araştırmalar sonucu, elma içerisinde, şimdiye kadar bilinmeyen yüzlerce enzim, protein ve hormon çeşidi ortaya çıkarıldı.

Sağlık kaynağı

Ülkemizde de yetişen kudret narı (Momordica charantia) bitkisi, Hindistan, Çin ve Orta Amerika ülkelerinde birçok hastalığın tedavisinde kullanılır.  Mesela kan şekeri düşürmede, bağırsak kurtları, hemoroid tedavisinde bu bitkiye sıkça başvurulur. Kudret narı üzerinde son zamanlarda yapılan araştırmalar, narın etli kısmındaki bazı kimyasalların, insan hücrelerindeki zarın okside olmasını önlediğini ortaya çıkardı. Bu, yaşlılık dahil birçok hastalığın tedavisi demektir. Saint Louis Üniversitesi uzmanlarından Ratna Ray ise ünlü Cancer Reserch adlı dergide yayınladığı bir makale ile, kudret narı özüyle, göğüs kanserinin tedavi edilebileceğini açıkladı.  Açıklamaya göre kudret narının özündeki bazı kimyasallar göğüs kanseri hücrelerindeki intihar mekanizmasını harekete geçirmekte ve kanserli hücrelerin ölümüne neden olmaktadır. Bir başka araştırmaya göre ise kudret narından elde edilen yağın (Linolensaeure) içinde bulunan kimyasalların bazı kanser hücrelerini intihara yönelterek  tahrip ettiğini ortaya çıkardı.

56 gramın sırrı

Şeker hastalığı, ciddiye alınıp tedavisi için gerekenler yapılmazsa bütün organizmayı tehdit eden bir boyut alabiliyor. Mesela sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz damarlar bu hastalık nedeniyle büyük tahribata uğruyor. Hal böyle olunca da tahrip olan damarların beslediği organ ve sistemler ciddi hastalıkların pençesine düşüyor.

Tip-2 Diyabet diye anılan şeker hastalığı damarların iç çeperlerindeki hücrelerin kalitesini bozarak esnekliğini yok eder. Ardından başta damar sertliği, tansiyon, fonksiyon bozuklukları olmak üzere pek çok olumsuz gelişme kendini gösterir. Yale üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. David Katz ve arkadaşlarının bu konuda yaptıkları araştırmaların sonuçlarına göre; Tip 2 diyabet hastalarına 16 hafta süreyle ve günde 56 gram ceviz verildi. Hastalar bu süre içinde hayvansal yağdan az bir beslenmeye tabi tutuldu. 16 hafta sonra yapılan testler sonucunda hastaların damarlarının esneklik özelliğini büyük oranda yeniden kazandıkları ortaya çıktı. Kan kolesterol düzeylerinin azaldığı da görüldü. Hastalar, günde 56 gram ceviz yiyip, artı 366 kalori fazla almalarına rağmen hiç kilo almadı.

Turgay RENKLİKURT

Paylaş

Son Yazılanlar

Trump 2.0 kazandı, dünyada ne olacak?

Borsa İstanbul haftanın ilk iş günü 10 bin puan üzerinde kapanış yaptı. Altın, haftaya yatay başladı, ons 2700 dolar seviyelerinde, gram altında ise 3100 TL

Türk Gastronomisinin Altın Kaşıkları

Mutfak Dostları Derneği’nin 2018’de onur ödülü vererek başlattığı Altın Kaşık Gastronomi Ödülleri bu yıl çok önemli bir kategoriyi de Yılın Servis ödülü başlığı altında değerlendirmelerine

Kadın emeğinin gastronomiye yansıması

Senelerdir severek yaptığım iş gastronomi yazarlığı ve bunun gibi yeme içmeye, damak tadına ilişkin konulardaki  etkinlikler. Resmi bir tanımı yok, verilmiş unvan da  değil. Sadece 

Gastronominin evrensel gücü

Altın Kaşık Ödülleriyle Mutfak Dostları Derneği’nin ödüllendirdiği yaratıcılık, FSUMMIT 2025’in vizyonuyla sektöre kazandırdığı yenilikler ve Husin belgeselindeki derinlemesine hikâye, gastronominin sınırları aşan gücünü gözler önüne

Prada dertsiz başına dert mi arıyor?

Tasarımlarından marka kimliğine, müşteri portföyünden sattığı hayallere kadar birbirinden çok farklı iki marka hakkında bir söylenti dolaşıyor lüks moda sektöründe… İtalyan moda devi Prada’nın, Capri

Sofralarımızın Ortak Dili

Yemek sadece fiziksel bir gereksinim değil; kültürel kimliğimizi şekillendiren, tarihimizin sessiz tanıklığını yapan ve insanlar arasındaki bağları güçlendiren evrensel bir unsurdur. Her ülkenin, her yörenin