Tanzanya Devlet Başkanı John Magufuli’nin 17 Mart 2021 tarihinde hayatını kaybetmesinin ardından görevi devralan Zanzibar doğumlu hemcinsim Samia Suluhu Hassan’a görevinde başarılar diliyorum. Hassan’ın memleketi, eşsiz güzelliklere sahip Zanzibar Adası üzerine kaleme aldığım yazımı da bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Unguja Adası Zanzibar diye anılıyor
Farsça’da “siyahların sahili” anlamına gelen “zangi bar” kelimelerinden türetilen Zanzibar, dört büyük ada (Unguja, Pemba, Mafia, Latham) ve 46 civarı adacıktan oluşan takımadaların ortak adı. Adaların en büyüğü ve en popüleri olan Unguja ise “Zanzibar” ismiyle anılıyor.
Beyaz kumsalları, turkuaz renkli denizi, dhow adı verilen egzotik Arap yelkenlileriyle tropik bir rüya hüviyetindeki Zanzibar, istiridyenin içindeki nadide bir inci gibi parıldıyor. Zanzibar’a deniz-kum-güneş̧ ağırlıklı bir tatil için gidenler, adanın sahil bölgelerinde kalıp, başkent Stone Town’ı ve diğer bölgeleri günübirlik turlarla gezebilirler. Kültür ve tarih ağırlıklı bir seyahat için ise başkenti üs edinmekte fayda var. Ben, ikincisini tercih edip bir araç kiralıyorum.
Tarihte Zanzibar
Tarih sahnesine 1500’lerde Portekiz sömürgesi olarak çıkan Zanzibar, 1600’lerin sonlarında Arap Yarımadası’nın güneydoğu kıyısında yer alan Umman Sultanlığının yönetimine geçmiş̧. Stone Town’ın evrimi ise sultanın 1840’ta başkentini Umman’daki Muskat’tan buraya taşımasıyla başlamış. Sultanın ölümünden sonra oğulları, sultanlığı Zanzibar ve Umman olarak ikiye bölmüşler.
Zanzibar, tarihte en kısa savaşın yaşandığı yer. Anglo-Zanzibar Savaşı, 1526’da Osmanlı ve Macar orduları arasında iki saat süren Mohaç Meydan Muharebesi’nden bile kısa sürmüş. Zanzibar Sultanı Halid bin Bargaş’ın 1896’da İngilizlere karşı açtığı savaş̧, sadece 38 dakikada son bulmuş. Sonuç mu? Zanzibar, İngilizlere teslim olmuş̧.
Bugünkü Birleşik Tanzanya Cumhuriyeti’nin kuruluşu ise 1964’teki Zanzibar Devrimi’nin sonrasına denk geliyor. Günümüzde Zanzibar, Tanzanya’ya bağlı, ama yarı özerk bir yapıya sahip.
Stone Town’da yüzyıllar öncesine yolculuk
Afrika, Arap, Avrupa ve Hint genlerinin kaynaştığı adada, bugün Hint, Arap ve Svahililer yaşıyor. Yaklaşık yüzde 99’u Müslüman olan halk, (*)Svahili dilini konuşuyor. Küçük bir kesim ise İngilizce’ye hâkim.
Yüzyıllar boyunca Arap Yarımadası, Asya ve Afrika arasında ticarette oynadığı önemli rol sonucu zenginleşen ilginç mimarisiyle, Doğu Afrika’daki köle ticaretinin önemli bir merkezi olması ve Dr. David Livingstone’un köleliğin bütün dünyada yasaklanmasını sağlayacak kampanyayı Zanzibar’da başlatmasıyla tarihe geçen Stone Town, 2000 yılında UNESCO Dünya Kültürleri Mirası Listesi’ne dâhil edilmiş.
Tezgahlarda gösterişli tropikal meyveler
Mercan kayalıkları üzerine, mercan kayalarından yontulan taşlarla inşa edilmiş̧ evleriyle ünlü Stone Town’un labirenti andıran, trafiğin soldan aktığı dar sokakları insanı yüzyıllar öncesine götürüyor sanki. Kumaşçılar, bakkallar, berberler, hırdavatçılar, tuhafiyeciler, tamirciler, Afrika’ya ve adaya dair hediyelik eşya dükkânları, resim galerileri ilk göze çarpanlar. Tezgâhlardaki gösterişli tropikal meyveler iştah açıyor.
Entarili ve takkeli erkekler dükkânlarının önünde koyu bir sohbete dalmışlar. Kadınların kimi çarşaflı, kimi rengârenk kangalı (*).
Bir zamanlar burası kendi halinde bir balıkçı köyüymüş̧. Önce baharat, ardından köle ticaretinin önem kazanmasıyla Stone Town giderek zenginleşmiş̧. Yüzyıllar boyunca Arap Yarımadası, Hindistan ve Avrupa ile kurulan yakın ilişkiler, ada kültürüne ve mimarisine sinmiş. Dar sokaklarda dolanırken karşınıza çıkan göz alıcı oymalı kapılar, kafesli balkonlar, ince ince işlenmiş pencereler işte o günlerden miras. UNESCO koruması altındaki şehirde restorasyon projeleri yürüyor, sıvaları dökük eski taş evlerin dış cephelerine kurulu tahta iskelelerde işçiler harıl harıl çalışıyor.
Gizemli öyküler fısıldayan kapılar
Daracık sokaklı Stone Town’un ihtişamlı kapıları gözden kaçacak gibi değil. Genelde tik ağacından yapılmış oymalı, kakmalı, metallerle bezeli eski kapılar günümüze sapasağlam ulaşmış. Arap geleneğine göre kapı, ev sahibinin varlığının en önemli simgesi. Cümle kapılarındaki desen ve simgeler, ev sahibinin dinini ve toplumdaki yerini anlatıyor. Yoksul halk da ne yapıp edip evlerine birer süslü kapı takmış. Hint asıllılar lale, fil gibi basit figürleri ve adada bulunmasa da, fillere karşı evleri korumaya yarayan pirinç mahmuzları kullanmış. Grafik desenleri tercih eden Müslüman aileler evlerinin aydınlık ve havadar olması için kapıların üstüne kafes koymuş, bunların hemen altına da Kur’an-ı Kerim’den bir ayet yerleştirip eve bereketi, mutluluğu ve sağlığı davet etmişler. Kentte yangınlardan, savaş ve yıkımdan kurtulup günümüze kadar ulaşan tarihi kapı sayısı iki yüz yetmiş yedi.
Adada ayrı bir renk, Darajani Pazarı
Yerel halkla kaynaşmak için en ideal yerlerden biri tabii ki pazarlar. Adanın en büyük ve en hareketli pazarı olan Darajani, sabah saatlerinde çok canlı. Rengârenk kangalar, taze ve kurutulmuş balıklar, tropikal meyveler, baharat tezgâhları, ayakkabı tamircileri, terziler ve doğal sabun kalıpları gözüme ilk çarpanlar. Kulağıma çalınan Zanzibar’ın geleneksel müziği taarab nağmelerine daha fazla dayanamayıp kendime bir de CD ediniyorum.
Stone Town’ı daha iyi anlamak için görülmesi gereken başka duraklar da var. Örneğin; St. Monica Yurt Binası’nda, 100 kölenin aynı anda sığdırıldığı minik hücre ya da Afrika’daki son köle pazarının bulunduğu noktaya sonradan inşa edilen Anglikan Katedrali bu duraklardan ikisi. Buraya sadece Doğu Afrika’nın ilk katedrali olduğu için değil, bahçesindeki İsveçli heykeltıraş Clara Sornas’ın kölelik anıtı için de gidilmeli. Barış Anıtı Müzesi, Arap Kalesi ve Beit al-Ajaib (Harikalar Evi) de diğer uğrak noktaları.
Şehre panoramik bir bakış
Bu yoğun şehir-tarih turunda soluklanmak için adanın ikinci en yüksek binası olan Emerson on Hurumzi Hotel’in terası ideal bir nokta. Ben burada bir mola verip, Hint Okyanusu’na yelken açmış̧ dhowları, tarihi evlerin çatılarını, minareleri, Hindu tapınağının renkli kubbesini fotoğraflıyorum.
Moladan sonra, gün batımında kızıla boyanan okyanusu fotoğraflayabilmek için limandaki Freddie Mercury Bar’a yöneliyorum. O mucizevi dakikalarda, limana süzülerek yanaşan dhowları seyrederken, fonda Bohemian Rhapsody bana eşlik ediyor.
Queen’in vokali Freddie Mercury Zanzibarlı
Rock müziğin güçlü vokali Freddie Mercury (asıl adı Farrokh Bulsara), 1946 Stone Town doğumlu. Pers kökenli ailesi Hindistan’dan Zanzibar’a göç etmiş, Mercury’yi de Hindistan’da yatılı okula göndermişler. O dönemde sadece tatillerde Zanzibar’a gelen Mercury Ailesi, 1964’teki Zanzibar Devrimi’nden sonra da İngiltere’ye yerleşmiş. Sonrası malum; Mercury, İngiliz rock grubu Queen ile dünya çapında bir efsaneye dönüştü. Henüz 45 yaşındayken AIDS’ten yaşamını yitirdiğinde, sadece bir rock ilahı değil, eşcinsellikle ilgili tabuları da sarsmış bir simgeydi. Fanatikleri, Mercury’nin izlerini bugün Stone Town’da sürüyor. Yürüyüş turlarında, şarkıcının büyüdüğü Shangani bölgesi ve ailesiyle gittiği Zerdüşt tapınağı geziliyor, ayrıca Mercury Evi’ne uğranıyor. Ancak evin gerçekten müzisyene ait olup olmadığı konusunda rivayetler muhtelif.
Freddy Mercury Bar çıkışında dolaşırken alev ağaçlarının gölgesinde küçük bir mola verdiğim Forodhani Bahçesi’ne tekrar uğruyorum. Şişlere geçirilmiş deniz mahsulleri, ızgaralara dizili balıklar, kızarmış muzlar ve şekerkamışı suyu çıkaran preslerin bulunduğu tezgâhlar iştah açıyor. Yerel halkın ve turistlerin sosyalleştiği bir panayırı andıran bahçenin, özellikle cumartesi ve pazar akşamları büründüğü mini karnaval havası kaçırılmamalı.
Ada turu
Ertesi gün Stone Town’ın merkezinden çıkıp, adanın ağaçların gölgelediği, kenarlarına karanfillerin yayılıp kurumaya bırakıldığı yollarında kuzeye doğru ilerlerken, iki yanı açık, üzeri tenteli minibüsler (dala dala’lar) yanımdan geçiyor. Adadaki ulaşımı sağlayan dala dala’ların kasasındaki ahşap sıralara sığışan insanlar, güneşten uzak, havadar bir yolculuk yapıyorlar.
Kambur öküzlerin çektiği çalı çırpı yüklü kağnılara saz damlı, toprak duvarlı, elektriği ve suyu olmayan evler eşlik ediyor. Evlerin şatafatlı kapıları bile yoksulluğun boyutlarını gizlemeye yetmiyor.
Zanzibar’da ortalama yaşam süresi 58-62 civarında; nüfusun yarıdan fazlası da 15 yaşın altında. Beş çocuğun sıradan kabul edildiği ailelerde kadınlar hindistancevizi kabuğunun lifleriyle ürettikleri ipleri satarak, erkekler ise balık tutarak geçimlerini sağlıyor. El yapımı oyuncaklarıyla toprağın içinde oynayan çocukların yüzlerindeki gülümseme onların sahip oldukları koşullarda mutlu olduklarının ispatı.
Adada zenginlik ve fakirlik sırt sırta, bir arada. Sultan Bargaş bin Said’in 1880’lerde mercan kayalıklarının üzerine inşa ettirdiği Mahurubi Sarayı’nın kalıntıları da bana bu tezatı hatırlatıyor. Kalıntıların arasında dolaşırken, sultanın o dönemde 100 kişilik haremiyle sürdürdüğü hayatı hayal ediyorum.
Mangapwani sahilinde sakin bir gün
Stone Town’a yarım saat mesafedeki, cennete açılan kapı Mangapwani sahili adanın yaban hayatı ve nefes kesen turkuaz tonlarıyla tanışmak için kesinlikle doğru seçim. Hindistancevizi ağaçlarının gölgesinde, pudra gibi bembeyaz kum sahilde dinlendikten sonra hemen derinleşmeyen deniz ferahlamak için ideal. Köpekbalığı tehlikesi olmayan, gelgit olayına bağlı olarak her altı saatte bir çekilip tekrar yükselen ada sahillerinde denizkestanelerine karşı dikkatli olmanızı öneririm.
Mangapwani sahili yakınlarındaki mercan kayalarının oyulmasıyla yeraltına yapılmış olan Köle Odaları, köle ticaretinin yasaklandığı dönemde devreye girmiş. Haremlik ve selamlık olarak iki bölümden oluşan odaların ilerisindeki karanlık, nemli ve serin mercan mağaralarında bekletilen köleler, suyun yükselmesiyle kıyıdaki gemilere bindiriliyormuş. Araplar bir süre köle ticaretine gizlice buradan devam etmişler.
Zanzibar, bir dönem Doğu Afrika’nın en büyük köle ticareti merkezlerinden biri. Afrikalı esirler burada satılıyor, gemi yolculuklarından ya da uzun yürüyüşlerden sağ çıkabilenler, Arap Yarımadası ve Hint Okyanusu adalarındaki şeker ve baharat plantasyonlarında çalıştırılıyordu. Buradaki köle pazarlarında 2 milyon kişinin satıldığı tahmin ediliyor.
Köle ticaretine son nokta
İskoç misyoner ve kâşif Dr. David Livingstone’un, bu trajedinin sona ermesinde etkisi büyük. Livingstone’un kampanyaları ve gazetelerdeki yazıları etkili olmuş ve İngiliz hükümetinin Zanzibar Sultanı üzerindeki baskısı sonucu son köle pazarı da kapatılmış ve Doğu Afrika’daki köle ticareti resmen sona ermiş.
Zanzibar’a gelip de kendinizi tek bir plajla kısıtlarsanız, adanın hakkını vermiş sayılmazsınız. Uçurtma sörfü meraklılarını adanın doğusundaki Paje’de bırakıp, özellikle dalış ve şnorkele merak duyanları baştan çıkaracak mercan resiflerine kıralım rotayı. Bunun için, adanın kuzeydoğusundaki Matemwe kıyısından binilen bir yelkenliyle 4.5 kilometre mesafedeki Mnemba Adası’na geçmek gerekiyor.
Oluşumları eski çağlara dayanan ve “denizlerin yağmur ormanları” diye anılan mercan resifleri, Mnemba’da deniz kaplumbağaları, rengârenk balıklar, yunuslar ve pilot balinalara yuva görevi görüyor. Ada etrafındaki 24-30 derece sıcaklıktaki tropik sularda yaşam süren mercanlar planktonlar ve güneş ışığıyla hayat buluyorlar. Planktonların azalıp görüş mesafesinin 20 metreyi bulduğu kasım-şubat aylarında ise Mnemba’da şnorkel ve tüplü dalış için çanlar çalıyor. Adada, dalış programlarına katılabilirsiniz. Planktonlarla beslenen 10 metre boyundaki dev balina köpekbalıklarıyla yüzmeyi aklınıza koyduysanız eğer, Zanzibar’ın güneyindeki Mafia Adası’na geçmeniz gerekiyor. Her sene ekim-mart ayları arasında ada sahillerinde beslenip Doğu Afrika kıyılarından aşağıya iniyorlar.
Şişe burun yunuslarla yüzmek için ise Zanzibar’ın güneyindeki balıkçı köyü Kizimkazi dünyanın en uygun yerlerinden biri. Ben de 10 metre derinlikteki mercan sığlığında, kıyıya paralel yüzen yunusların peşine düşüyorum. Dokunma mesafesindeki balıklar bir altımdan, bir yanımdan geçip gidiyorlar.
Adanın simgesi dhowla Hapishane Adası’na doğru
Bütün bu deniz sefaları boyunca uzak yakın pek çok dhow görüyorum. Zanzibar’ın simgelerinden olan bu yelkenli tekneler adaya Arap ve İran limanlarından ticari ürünleri taşımak amacıyla yüzyıllar önce gelmiş. Günümüzde dhowlar hâlâ eski araç gereçler kullanılarak şekillendirilen ağaçların, hindistancevizi ağacı lifleriyle birbirine bağlanmasıyla, çivi kullanmadan yapılıyor. Adanın simgesi sayılan bu yelkenlilerin yapıldığı tersaneyi, Zanzibar’ın en kuzey noktasındaki Nungwi’de görebilirsiniz. Yok eğer bir tanesine binmek isterseniz, adanın birkaç kilometre açığında bulunan Hapishane Adası’nı (yerel adıyla Changuu) ziyaret iyi bir bahane olabilir. Limandan bindiğim dhowun 5.6 kilometrelik yolu alması 20 dakika kadar sürüyor. 1919’da Seyşeller’den Zanzibar Sultanına hediye olarak getirilen dört tane Aldabra kara kaplumbağasının çocukları günümüzde bu adada yaşıyor.
Jozani Ormanı’nda columbusların peşinde
Eğer “biraz daha vahşi doğaya girelim” derseniz, Zanzibar’ın güneyindeki Jozani Ormanı’na uğrayabiliriz. Bir ulusal park olan ormandaki yüksek incir, palmiye, badem, abanoz ve maun ağaçları adaya endemik, 2 bin 500 civarındaki kırmızı columbus maymununa yuva görevi görüyor. Nesli tehlike altındaki türün dünyadaki son sığınaklarından biri işte bu orman. Maymunlar yanlarına yaklaşıp onları izlemenize izin veriyorlar. Ama temkini elden bırakmayın tabii, her ne kadar sevimli olsalar da neticede vahşi hayvanlar. Ağaçların körpe yapraklarıyla beslenen maymunların birbirlerinin kuyruklarına asılarak daldan dala atlamaları görülmeye değer.
Baharat turu
Stone Town’un kuzeyindeki ormanlık alanda yapılan Baharat Turu’na katılıyorum. Zanzibar’a ilk karanfili Muskat doğumlu tüccar Saleh bin Haramil al Abray, 1812’de Hint Okyanusu’ndaki Reunion Adası’ndan getirmiş. Sultanın emriyle üretilmeye başlanan karanfil yüzyılın sonunda Zanzibar’a “Baharat Adası” unvanını kazandırmış. Yemeklerimizde şimdiye kadar kullanmakta olduğumuz baharatların ve birçok kurutulmuş şifalı bitkinin yetiştiği ortamı görmek, özelliklerini öğrenmek ve tatmaktan çok keyif alıyorum.
Zanzibar’a veda zamanı
Zanzibar’a belki de adanın en güzel sahili olan Nungwi’de veda etmeli. Köyün içlerine doğru yürüdüğüm yol, kapıları gösterişli virane evlerin çevrelediği bir meydanda bitiyor. Entarili ve takkeli erkekler gölgede tembellik yaparken, birbirlerinin saçlarını yapan kadınlar sohbetteler. Bisikletli fesli erkek çocuklar ve başörtülü ip atlayan kız çocuklar ortama neşe katıyorlar. Bu dingin dünyayı arkamda bırakarak yola koyuluyorum. Artık Zanzibar’dan ayrılma zamanı.
Yüzüme yayılan tebessümle uçağın penceresinden adaya son bir kez bakarken, kendi kendime “buraya geri gelmeliyim” diye mırıldanıyorum.
Svahili : Svahili veya Kiswahili, Doğu Afrika’daki yerel dillerle Arapça’nın karışmasından ortaya çıkmış, günümüzde 80 milyon insanın konuştuğu bir dil. Svahili, “Sahillerdekiler” anlamına gelen Arapça “sawahil” kelimesinden türemiş.
Kanga : Svahili orijinli yerli kadınlar, kanga adı verilen renk renk, desenli kumaşların etek uçlarına dokunmuş yazılarla eşe, dosta, en çok da sevgiliye mesaj veriyorlar.http://www.figengunduzletaconnoux.com
Figen Gündüz