Fenerbahçe sokakta oynasa da kaldırımdan destekleriz!

Hayattaki tek irrasyonel özelliğim Fenerbahçeli olmak! Galatasaray Lisesi’nde okudum, Beşiktaş’ta geçti hayatım. Ama Fenerbahçeliyim… Babam da Fenerbahçeliydi, Adanaspor’un kaptanı amcam da. Daha ilkokula gitmeden ilk maça amcam götürmüştü beni, jübilesinin hemen sonrasında.

O zaman İnönü Stadyumu’nda oynana Fenerbahçe-Adanaspor maçına. Sonrasında hep sevdim sarı-laciverdi. Hem de bayağı bir sevdim. Kulüp gibi kuluptü mesela, kürek, optimist, boks, atletizm, voleybol, basketbol, aklınıza gelebilecek her branşta etkindi ve de başarılı sporcular yetiştiriyordu, hala da öyle…

Diğer iki ezeli rakibiyle kıyas kabul etmeyecek şekilde! Waldyr Pereira Didi, Todor Veselinoviç zamanlarını yaşama şansına sahip oldum. Joachim Löw’ü ayrı sevdim. Lefter Küçükandonyanis, Can Bartu, Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Rıdvan Dilmen, Rüştü Reçber, Jes Högh ve Uche Okewachu tandemi… Daha onlarcasını sayabilirim. Hepsini sahada izlemek apayrı bir zevkti.

Başarıya Kurgulu Taraftar Olunmaz

6-0’lık Galatasaray maçını Lise Açık’ta, ilk yarısı 0-3 biten, 4-3’lük Gaziantepspor maçını Sosyete’de izledim. Birkaç gün sesim açılsın diye pastile talim ettim! Hep iyi anılar yok tabii, lig açılışlarında yaşadığımız hezimetleri de unutmam, Aydınspor’dan 6 gol yemek gibi…

Pendikspor’a kupada elenmek gibi… Hiç fark etmezdi, çünkü başarıya kurgulu bir taraftar olmadım, öyle bir taraftarın Fenerbahçeli olmasını da hiç anlamam zaten.

Lise yıllarında atletizm yaptığımdan olsa gerek beni en çok gururlandıran Fenerbahçe’nin bu branştaki başarıları oldu hep. Basketbol vevoleybolda zaten hep başarılı… Boks desen öyle, optimistte dünya şampiyonlarımız var.

Futbol Sevgisi Başkadır Lümpen Fanatiklik Başka

Ben futbolu izlemekten zevk alan bir insanım. Hemen her ligi takip ederim, kötü oynanan bir maç sonrası, “Hakkımız yendi” deyip Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF), Merkez Hakem Kurulu’na (MHK), Profesyonel Futbol Hakemleri Kurulu’na (MHK) falan sövüp saymam.

“Hak ettik’ der geçer giderim. Maç başladığında hakemlere küfreden lümpen taraftarlardan hiç hazzetmem. Karşı takıma ana avrat sövenlerden de iğrenirim. Sarı-kırmızı, siyah-beyaz, bordo-mavi gördüm mü huylanırım o kadar!

Pek çok Trabzonspor maçına gitmişliğim de vardır. Hemen hepsinde de sinirden gülerim. Zira ben böyle bir seyirci kitlesini hiçbir yerde görmedim. Söz gelimi, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda bir maçta, ki yine yenmiştik, misafir tribünden önce bir pembe yastık, ardından da bir kazma atıldığına şahit olmuştum.

O maçta bunu atan iki Trabzonspor taraftarı stattan çıkartılırken ağızlarından köpük saçıyor ve gerçekten de hamsi gibi titriyordu! Bir tür toplu delilik yaşayan taraftar kitlesinde benzersiz olduklarını bilirim, tehlikeli olabildiklerini de! Ve her zaman birileri tarafından kışkırtıldıklarını da…

KATLİAMA RAMAK KALA!

Maç deplasmandaysa kavga, saldırı, pusu, yaralama vaka-ı adiyedendir. İntihar edenler bile oldu yenilgi sonrasında… O sebeple her maç öncesinde kötü bir habere hazırlıklı olurum. Ve bir gün Heysel benzeri bir katliam olmasından da korkarım.

İşte yine böyle bir deplasmanı olabildiğince ucuz atlattık. Her an iş saha içinde bir katliama dönüşebilirdi.

Niye böyle?

Geçmişten gelen bir anlamsız nefret sebebiyle… Yenilmeye tahammül edmeyen, İstanbul’dan nefret eden, ama İstanbul nefretini Fenerbahçe’ye odaklamış, Fenerbahçe’den nefret eden her şeyin yanında olmayı marifet sayan, abuk sabuk bir ‘Anadolu milliyetçiliği’ni sözde ideolojik paravan yapmış yerel aktörler ve onları gaza getiren futbol tüccarları, siyasetçiler, gazetecilerden dolayı…

Ve tabii çok ciddi bir demografik ve sosyokültürel dönüşüm yaşayan bir kentten söz ediyoruz. Belki de temel sebep bu, her türlü provokasona açık bir ortam.

MESELE NE TRABZONSPOR NE DE ÜÇ-BEŞ HAPÇI!..

Trabzon, Cumhuriyetin ilk yıllarında kent kültürünün yeşerdiği, futbol kulüplerinin kurulduğu, şehir gibi şehirken, şimdi bu halde… Trabzon İdman Ocağı, Martıspor ve Karadeniz Gücü’nün bir araya gelmesiyle kurulan Trabzon Gençlik Kulübü, resmi adıyla Trabzon 1966, bir yıl sonra Trabzonspor adını aldı.

Bakmayın 1967’deki resmi kuruluşuna futbolda İstanbul, İzmir, Ankara’nın ardından Adana ve Trabzon gelir. Yani köklü bir futbol kültürü vardır. Eli öpülesi Ahmet Suat Özyazıcı gibi bir teknik direktörü sayesinde bugünlere gelmiştir, hem entelektüel kapasitesi, hem futbol kültürü, hem başarılarıyla Türkiye futbol tarihinde benzersizdir Özyazıcı. Bir ona bakın, bir de şu anki haline Trabzonspor’un!

ÇIKAR ÇETELERİNDEN KURTULMAK İÇİN…

Yani mesele basit bir ‘Trabzonspor taraftarı kötü’ meselesi değil, Türkiye’de futbolun içine düşürüldüğü bataklık. Ve artık bu son maç bardağı taşırmış oldu. TFF’si, PFDK’sı, MHK’sı, kulüp yönetimleri, menacerler, spor medyası, taraftar grupları ve futboldan çöplenen her türlü mafyozi tayfanın batağa çevirdiği bu ortamdan kurtulmak için radikal bir tepkinin zamanı geldi de geçiyor.

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç’un dile getirdiği ligden çekilme, en net ve gerçekçi çözüm olabilir. Varsın Fenerbahçe bir yıl alt ligde top koştursun, hiç fark etmez! Bu kulüp değil mi ki iktidarla ortak hareket eden bir örgütün kumpas saldırılarına tek vücut direndi, başkanı hapis yatmayı göze aldı. Bu kulüp değil mi ki, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda nice canlar verdi.

Bu kulüp değil mi ki, mazisinde bir tarih yatar, işte şimdi o tarihin uyanma zamanı! Taraftarından ‘hep destek, tam destek’ gelecektir her zaman!.. Çekilelim Süper Lig’den, yeter ki kökten bir düzenleme, finansal bataktan çıkarlar zincirine futbolu zehirleyen şu berbat düzen bir son bulsun!

Sol Açık Taraftar Grubu’nun sözüyle bitireyim, “Sen sokakta oyna, biz kaldırımdan destekleriz”… Yeter ki futbolda bu kara lekeler bir bir temizlensin!

Süleyman Karan

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar