Flowers Of Manchester…

Spor, milyonlarca insanı heyecanlandıran ve eğlendiren devasa bir dünya. Ancak sporun arkasındaki hikayeler her zaman mutlu sonla bitmiyor. Performansı en üst düzeye çıkarmak, kupalar kazanmak ve şöhrete ulaşmak için sporcular bedenlerinin sınırlarını zorlar, ağrılara katlanır ve büyük fedakarlıklarda bulunurlar.

O ışıltılı sahneye çıkmak kolay değildir ve bunu hedefleyen milyonlarca gencin birçoğu oraya ulaşamadan elenir gider. Bizer ise tüm bu çabanın sonunda sahne alan yetenekleri izleriz ve yaptıkları bize çok kolay gözükür. Zira öyle gösterirler.

Zirveye çıktıktan sonra orada kalmak da, tüm bu yukarıdakiler haricinde bambaşka fedakarlıklar gerektirir. Zira artık karşılaşma sayısı daha fazladır, daha uluslararasıdır. Sürekli seyahat eder, sürekli kamp hayatı yaşarsınız. Bunun da bazı riskleri vardır.

Ulaşım teknolojisi günümüzde çok daha güvenli bir hale geldiyse de bu her zaman böyle değildi. Seyahat esnasında yaşanan kazalarda hayatını kaybeden sporcu sayısı tahmin ettiğinizin çok daha üstünde.

Bunun bir örneğinin yıl dönümünü idrak ettik geçtiğimiz günlerde.

Tarih 6 Şubat 1958, yer Münih, saat 15.04.

Soğuk bir kış öğleninde yitip giden 23 can… #FlowersOfManchester

Onlara Busby Babes lakabı takılmıştı…

Birkaç yıldır, hatta daha doğrusu Sir Alex Ferguson’un ayrılışından bu yana problemli bir dönem yaşıyor olsa da dünyanın en büyük ve zengin kulüplerinden birisi olan Manchester United 1930’larda iki kez üst ligden düşmüş ve iflasın eşiğine gelmişti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1941 yılında, Nazi hava kuvvetleri Luftwaffe stadları Old Trafford’u bombalamıştı ve United iç saha maçlarını yerel rakipleri Manchester City’nin sahası Maine Road’da oynamak zorunda kalmıştı.

İşler pek iyi gitmiyordu

Şubat 1945’te Matt Busby United’ın başına geçmeyi kabul etmişti. Busby geleceği şekillendirebileceğine inanan, gençlere yatırım yaparak istediği gibi şekilllendirebilceğini düşünen bir vizyonerdi.

Busby, Old Trafford’a çok yakın bir ofis kurdu.

“O küçük ofiste hayal kurmak için fazla yer ya da zaman yoktu ama hayal kurdum.”

Busby’nin hayallari iki yıl içinde gerçeğe dönüşmeye başlıyordu. United neredeyse 40 yıl sonra ilk kupasını kazanıyordu. FA Cup, 1948 yılında efsanevi İngiliz oyuncu Stanley Matthews’un yer aldığı Blackpool takımına karşı kazanılmıştı.

Birkaç kez az bir farkla kaçırılan lig şampiyonluğu ise 1952’de geldi. Ancak takım yaşlanıyordu ve Busby’nin genç, yerli, yeni oyuncuları üst düzey kadrosuna katmasının zamanı geliyordu.

1951/52 sezonunda kanatta mükemmel bir performans sergileyen Roger Byrne kısa sürede bekte düzenli bir oyuncu haline geldi.

Byrne ile birlikte “Babes” olarak adlandırılan ilk oyuncular olan Jackie Blanchflower’a, 1952’de şampiyon olan takımda da birkaç kez forma giymiş olan orta saha oyuncusu Mark Jones katıldı. Daha sonra Eddie Colman ve Duncan Edwards, henüz 17 yaşındayken ilk kez A takıma çıktı.

Busby’nin tüm oyuncuları kendi yetiştirdiği “Bebekler” değildi. Mart 1953’te santrfor Tommy Taylor’ı Barnsley’den 29.999 Sterlin karşılığında transfer etti. Özellikle 1955/56 sezonunda, birlikte oynadıkları 27 maçın 21’inde en az birinin gol attığı Dennis Viollet ile müthiş bir ortaklık kuracaklardı.

United 7 Nisan 1956 Cumartesi günü Blackpool’a karşı şampiyonluğu kazandı. Takımın yaş ortalaması sadece 22’ydi.

İngiltere ve Avrupa futbolunun belki de gelecek on yılını domine edecek bir takım geliyordu.

Ancak hayat da kendi planlarını yapıyordu.

 

Moraller yüksekti. Busty Babes bir gece önce, Avrupa kupasında Yugoslav Kızılyıldız’ı deplasmanda eleyerek yarı finale yükselmişti. İki gol Bobby Charlton, bir gol de Dennis Viollet’ten gelmişti. 3-3’lük beraberlik United’a turu getirmişti ve keyifler yerindeydi. 22 yaş ortalamalı takım ikinci kez üstüste yarı finale kalmıştı.

Uçuş yakıt ikmali yapmak için Münih’e indi.  “Elizabeth” sınıfı Airspeed Ambassador Belgrad’dan Manchester’a aktarmasız bir uçuş yapabilecek menzile sahip değildi. Hava kötüydü. Kar ve sulu kar yağıyordu. Kaptan pilot James Thainve ikinci pilot Kenneth Rayment kalkıştan iki kez vazgeçtiler.

İlkinde uçak hızlanmaya başladıktan kısa süre sonra bir şeylerin ters gittiği anlaşıldı. Yardımcı pilot Kenneth Rayment, aşırı takviye basıncı ya da ‘dalgalanma’ tespit etmişti ve bunun motorların havada arızalanması riskini doğurduğunu biliyordu. Uçak terminale döndü.

Kısa süre sonra yolcular yeniden uçağa çağırıldılar. Yerlerini aldılar, kemerlerini bağladılar ve kalkışa hazırlandılar. Bu kez burun tekerleği kalkmayı reddetti. Frenler devreye girdi ve uçak beyaz-kahverengi bir çamur tabakası üzerinde sarsılarak durdu.

Bu pistten çıkmak için yapılan ikinci başarısız girişimdi. Yeniden terminale dönerken yolcuların neredeyse tümü geceyi Münih’ye geçirmek zorunda kalacaklarından emindiler. Hatta Duncan Edwards Manchester’daki ev sahibesine bir telgraf gönderdi: “Tüm uçuşlar iptal edildi. Yarın uçuyorum, Duncan”

Şaşırtıcı bir şekilde yolcular kısa süre sonra yeniden uçağa davet edildiler. Pilot James Thain’e tekrar deneme izni verilmişti ve yolculardan herhangi biri bunun çılgınca olduğunu düşündüyse de kimsenin sesini çıkarmaya cesareti yoktu.

Tekerlekler pistte dönmeye başladı. Uçak giderek hızlanıyordu ama kaptan pilot Thain’in yüzü endişeyle gerilmişti. Kar, buz ve toprak zeminde yeterli hıza ulaşamıyorlardı bir türlü.

Kafasını kaldırıp baktığında, pistin tükenmekte olduğunu gördü. İleride bir yol, bir çiftlik evi, bir çevre çiti, birkaç ağaç ve çok fazla kar vardı. Pilot “alt takım yukarı” diye bağırdı ve tekerlekleri geri çekti, böylece uçak karnı üzerinde kayabilecek ve teorik olarak daha hızlı durabilecekti. İşler planlandığı gibi yürümedi.

Uçak kayarken Thain, bir çiftlik evi ile büyük bir ağacın arasına girmek için yeterli alan olmadığını görebiliyordu. Hâlâ yüksek hızda seyreden uçağın sol kanadı çiftlik evine çarptı. Bu kanat ve kuyruk ünitesinin bir kısmı da koptu, ancak uçağın büyük kısmı ölümcül yoluna devam etti. Patlayan kanat tanklarından yakıt püskürdü ve ev alevler içinde kaldı.

Bir sonraki çarpışmada bir ağaç kokpiti parçaladı. Alt takımdan geriye ne kaldıysa kopmuş ve birkaç yolcu karın içine savrulmuştu. Busby bunlardan biriydi, Charlton da bir diğeri. Blanchflower uçağın tepesinden dışarı fırlamıştı. Dönerek ve yalpalayarak tamamen kontrolden çıkan uçak hızla yoluna devam etti.

Yakındaki otobanda seyreden bir kamyon şoförü, bir tekerleğin fırlayıp kendisine doğru fırladığını gördü. Yakıt kamyonuyla çarpışma, uçağın sancak tarafındaki gövdesini yırtmıştı. Uçak 70 metre daha kayarak ilerledi, kalan kanadı dev bir tırpan gibi ağaçları kesiyordu. Sonra, nihayet her şey sona erdi.

Uçaktaki 44 kişiden 23’ü hayatını kaybetti.

Futbolcular Roger Byrne (28), Eddie Colman (21), Mark Jones (24), David Pegg (22), Tommy Taylor (26), Geoff Bent (25), Liam Whelan (22) ve Duncan Edwards (21) ile birlikte kulüp sekreteri Walter Crickmer, antrenör Tom Curry ve koç Bert Whalley de hayatını kaybetti.

Ölenler arasında sekiz de gazeteci vardı: Alf Clarke (Manchester Evening Chronicle), Tom Jackson (Manchester Evening News), Don Davies (Manchester Guardian), George Fellows (Daily Herald), Archie Ledbrook (Daily Mirror), Eric Thompson (Daily Mail), Henry Rose (Daily Express) ve eski Manchester City oyuncusu Frank Swift (News of the World). Uçağın yardımcı pilotu Ken Rayment,Sir Matt’in arkadaşı Willie Satinoff, seyahat acentesi sahibi Bela Miklos ve mürettebattan Tom Cable da öldüler.

Bu büyük trajediye rağmen United ayağa kalkmayı başardı. Kazadan sadece onüç gün sonra, yeniden planlanan beşinci tur FA karşılaşmasında Sheffield Wednesday karşısında gençler ve yedeklerden oluşan kadro sahadaydı. 59,848 kişilik Old Trafford’da boş koltuk yoktu ve belki de bir o kadarı dışarıda kalmıştı.

Defans oyuncusu Ronnie Cope için bu maç meydan okuyan bir duruştu ve her şeyin kaybedilmediğini gösterme şansıydı. “En iyi ve en büyük oyuncularımızdan bazılarını kaybetmiştik ama ruhumuzu kaybetmemiştik – bizi ayakta tutan da buydu, ruhumuzdu.”

Bu ruh United’ı trajediden on yıl sonra Avrupa’nın zirvesine taşıyacaktı. 29 Mayıs 1968’de, Busby’nin cesur çocuklarının karda kaybolmasından on yıl sonra, United Wembley’deki Avrupa Kupası finalinde Benfica’yı 4-1 ile geçerek kupaya uzanacaktı.

Behçet Üstün

Paylaş

Son Yazılanlar

Değişen İklimle Değişen Tatlar

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrederek son 110 yılın sıcaklık rekorunu kırdı. Bu olağan dışı hava koşulları, ülkemiz tarımı, hayvancılığı ve gastronomisinin

Sessizliğin görünmez dikişleri…

Çok katlı binaların bitmeyen tekrarlarının tenezzülü dahilinde gösterilen yollar ve boş bırakılan alanlarda yaşıyormuş gibi yapan insanlar, benzerlerinin benzersizliğini görmenin bıkkınlığı ile bir dirhem değişme

Otellerde Ramazan Sofraları

Ramazan ayının, İstanbul’un tarihî ve kültürel dokusu içinde bambaşka bir anlamı var. Şehrin dört bir yanında kurulan sofralar, aileleri, dostları bir araya getiriyor. Son yıllarda

İklim modelleri olanları açıklayamıyor

Bugün artık kafe ve bar muhabbetlerinde bile hemen herkesin ahkâm kestiği meselelerden biri haline geldi ‘iklim krizi’, eski adıyla ‘küresel ısınma’… Her kafadan bir ses

Geleneklerin ve sadeliğin mutfaktaki gücü

Mutfak, her toplumun kültürel hafızasını taşıyan bir alan. Gelenekler, alışkanlıklar, damak tatları burada şekilleniyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Ancak, mutfaktaki muhafazakârlık, çoğu zaman durağan bir

Borsa İstanbul Psikolojik Eşiği Geçti

Borsa İstanbul yüzde 8.78 yükselişle ile 10507 puandan kapandı. Borsa 10200 teknik ve psikolojik eşik haline gelen seviyelerinin üzerine tırmandı. Ons altın ise 2900 seviyesi

Kışı geride bırakırken Portekiz yolculuğu

Bugünkü günlüğümün konusu, kış mevsimini geride bırakırken yaptığım bir Portekiz yolculuğu… İstanbul’da bir kış mevsimi daha yavaş yavaş geride kalıyor. Bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen