Uzun süreli ilişkilerde aşkın nasıl tükenmişlik sendromuna girdiği ve bu sendromdan çıkma olasılığı, en çok merak edilen konulardan biri. Tüm dünyada sosyologlar, psikologlar, psikiyatristler, aile danışmanları ve cinsel tıp uzmanları bu sihirli tarifi sunmanın peşinde. Benim en sevdiğim yaklaşım ilişkinin muhasebe defteri yaklaşımı oldu.
Ancak buna gelmeden önce çok sevdiğim Russ Harris‘in de ele aldığı şekilde, ilişkilerin aynı anda hem bir gündoğumunun muhteşemliğini ve hem de tsunaminin yıkım hissini yaşattığının altını çizmek istiyorum. İlk günlerde romantizm ve toz pembe bir aşk ile sarıldığınız kişiye karşı; günün birinde kızgınlık, yalnızlık, korku, hatta nefret hissedebileceğinize inanabiliyor musunuz? Evet bu doğru.
Duygular durmadan değişiyor
Bunun çok basit bir sebebi var aslında: Duygular değişiyor. Bir nevi hava durumundaki değişimler gibi ilişkimiz ne kadar harika başlasa da ilk aşk hislerimiz değişiyor. Ama panik yapmaya gerek yok. Aşk hislerimiz değişse, hatta sonlansa dahi, tekrar geri geliyor. Sonra tekrar değişiyor, aşk unutuluyor, sonra tekrar hatırlanıyor. Buradaki sorun aslında sadece partnerimize karşı hissettiğimiz aşka bağımlı olmamız ve sonsuza kadar süreceğini sanmamız. Tabi ki kitaplar, filmler, TV programları bu hislerimizi sürekli pekiştiriyor.
Aşk bizi savunmasız bırakıyor
Partnerimizin bizi mutlu etmesinin, hayatımızı daha iyi bir hale getirmesinin beklentisi içine giriyoruz ve gerçek hayatla karşılaştığımızda hayal kırıklığı ile başa çıkmamız gerekiyor. Zaten en sevdiğimiz ve bize en yakın olan kişiler aynı zamanda bizi en sinirlendirmeyi başaran kişiler değil midir? Bir reddedilme, eleştiri veya sinsi bir yorum patronumuzdan veya komşumuzdan geldiğinde bizi mutsuz etse de, sevdiğimiz kişiden gelirse bizi çileden çıkarıyor. Yani aşk bizi savunmasız bırakıyor. Bir başka kişiye kalbimizi açtığımız, iç dünyamıza aldığımız anda kendimizi kırılmaya da açıyoruz. Aşk ve acı süregelen bir tango yapıyor aslında. Belki de bu nedenle Batı toplumlarında boşanma oranları yüzde 50 civarında. Devam eden evliliklerde de partnerler yüksek oranda mutsuz, yalnız hissediyor ve cinsel olarak da ilişki olarak da birbirinden uzaklaşıyor.
Lehimize nasıl çeviririz?
Peki acaba bu durumu çift olarak lehimize çevirecek bir yatırım yapabilir miyiz? Yani nasıl bir bebek sahibi olduğunuzda uykusuz geceler geçireceğiniz garanti ise, bir ilişki içinde olduğunuzda stres ve bazen de acının olacağını garanti olarak düşünerek alabileceğimiz önlemler olabilir mi?
İşte bu noktada ilişkimizdeki somut ve soyut varlıklarımız söz konusu oluyor. Bir anlamda bir muhasebe defteri tutuyormuşuz gibi aktif / pasif sütunlarımızın hangisinin ağır bastığına bakmamız gerekiyor. Ortak sahip olduğumuz varlıklarımız yani ortak evimiz, finansal yatırımlarımız, borçlarımız, kredilerimiz, banka hesabımız ve hatta kedi/ köpeğimiz somut kategorisine girenler. Duygusal bağlılığımız, birbirimize açtığımız sırlarımız, entellektüel paylaşımlarımız, hem günlük hem boş vakit rutinlerimiz ve her şeyden önce de ilişkimiz için gayretimiz soyut varlıklarımız. Düşünceme ve tecrübeme göre, ilişkide soyut varlıkları dolu olan çiftler dönemsel iniş çıkışlara karşı çok daha korunaklı ve çok daha kuvvetli oluyor.
Somut varlıklar, her ne kadar daha bağlayıcı görünse de, ilişkinin gidişatında gayret gösterilmesi için gereken önemli sebepler olarak görülmüyor, hatta bir iş anlaşması formatı içerisinde ele alınıyor. İşte bu nedenle, önce ilişkinize odaklanın: Kaliteli bir ilişki ve cinsel yaşam için öncelikle sevgi, saygı ve anlayışa dayalı, kaliteli bir beraberlik gerekiyor. Her zaman söylediğim gibi ilişki sorunlarının cinsel sorunlara, cinsel sorunların da ilişki sorunlarına dönüştüğü bir kısır döngüde kalmamak, aşkın devamını sağlamak için önce ilişkinize, sevgiye, ve aşka odaklanmanız gerekiyor. Bunu başaran çiftler aynı zamanda birbirlerine sürprizler hazırlıyor ve sorunlarını açık bir dille konuşuyor. Partnerine duygu ve düşüncelerini açıklıkla ifade eden, ilişkisinde sevdiği ve tercih ettiği davranışları doğru bir şekilde aktaran çiftlerde soyut varlıklar hanesi hiç zorlanmadan doluyor.