İsrail ve Irkçılık meselesi

 

Irkçılık söz konusu olduğunda hâlâ ilk akla gelen antisemitizm olgusunu biraz açmak gerekir. Antisemitizm, kelime anlamı itibariyle Sami Düşmanlığı anlamına gelir.  Hz. İsa’yı çarmıha gerenler Yahudiler olduğu için hristiyanlık öğretisi, önce Yahudi Karşıtlığı’yla tanışmıştı.

Hristiyanlık inancında Yahudiler, Godkiller-Tanrı Kâtili olarak anılmıştır.

İznik Konsili, Yahudileri lânetlemiştir. 1179 yılındaki 3. Lateran Konsili’nin Yahudiler’le birlikte yaşamaya cüret eden Hristiyanlar’ın aforoz edileceğine karar vermesi, getto sisteminin dinsel temelini oluşturmuştur.

Antisemitizmin kökleri, Hristiyan-Yahudi’ medeniyetinde aranmalıdır. Hristiyan-Yahudi medeniyeti, bünyesinde hem antisemitizmi hem de siyonizmi bulundurmuştur.

Antisemitik duyguların sivrildiği dönemlerde Yahudiler’in ticarî hayata hâkim olmaları, içinde yaşadıkları toplumları tedirgin etmeye başlamıştır.

 

 İSPANYA’DAN KOVULMA

İspanya’da Hristiyan döneminde kan iftiraları ve diğer zulüm şekilleri her zaman mevcut olmakla birlikte, Yahudiler’in büyük kovulma olayını hazırlayan tırmanma, 1391 yılında başlamıştır. Ejica Başpiskoposu’nun telkinleriyle Yahudi aleyhtarı hareket durmadan büyümüştür.

Haziran 1391’de Sevilla’da geniş çapta şiddet olayları patlamış ve Yahudi mahallesi yakılmıştır. Karışıklıklar bütün Endülüs’e yayılmış ve birçok Yahudi cemaati yok edilmiştir.

Bu beklenmedik sorunla ilgilenmek üzere, 1464 yılında Devlet ve Kilise bir araya gelerek, korku yüzünden din değiştirenlerin gerçek Hristiyan olup olmadıklarını ve hangilerinin samimiyetle İsa dinini kabul ettiklerinin, hangilerinin ise gizlice Yahudi kalmaya devam ettiklerinin tahkiki için 3 kişilik bir komisyon kurmuştur.

Bu Engizisyon Heyeti, mahkemeler ihdas etmiştir. Engizisyon mahkemelerinin görevi basittir: Yahudiliklerini gizlice devam ettiren Yeni Hristiyanlar’ı yakalamak, yargılamak, suçlu bulunanları idam ettirmek…

Bundan sonra, 1469’da, Kastilya Kraliçesi İzabella ile Aragon kralı Katolik Fernando evlenerek devletlerini birleştirmişlerdir. Bu olay, İspanya Yahudileri için sonun başlangıcı olmuştur.

İzabella ve Fernando, Engizisyon kurumunun yetkilerini genişletmiş ve Thomas de Toquemada’yı Başenkizitör atamışlardır. Bu fanatik papaz göreve geldiği 1483 tarihinden itibaren binlerce Yahudi’yi ateşe yollamıştır. Buna paralel olarak İspanya Devleti, Yahudileri ülkeden tümden kovmak için bir Kovma Fermanı hazırlamıştır. Ferman, 31 Mart 1492’de ilan edilmiştir.

Bu  Ferman uyarınca, 100 bin kadar İspanya Yahudisi’nin 2 Ağustos’a kadar ülkeyi terketmesi istenmiş ve son gruplar, bu tarihte İspanya’dan çıkartılmıştır. Bunların büyük bir bölümü, göçmenlere kapılarını açan Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır. İspanyol Yahudileri’ne, 1496-7 yıllarında kovulan Portekizli dindaşları da katılmıştır.

‘VOLK’ ANLAYIŞI

Milliyetçiliğin Orta Avrupa’yı etkilemesiyle Cermen ırkına dayalı bir ‘volk milliyetçiliği’ anlayışı ortaya çıkmıştır. Volk (ulus) anlayışı, bir milletin (aynı etnik köken) tarihsel bir coğrafyada yüzyıllar boyunca kültürlerini ve geleneklerini yaşatmalarıyla oluşan bir ulusçuluktur. Burada kilit unsur vatan’dır.

Volk düşüncesine göre bir topluluğun millet olabilmesi için aynı toprak parçası üzerinde uzun yıllar yaşaması gerekmektedir. Bu önkoşul, Yahudiler’in aleyhine olmuştur.

Zira, Yahudiler o zamana kadar asırlardır vatansız bir kavimdir ve tüm asimilasyon çabalarına rağmen Cermen Volku’na (ulusuna) mensup olamamışlardır.

Alman milliyetçilerine göre Museviler, aşağı ırka mensupturlar. Onlarla karışmak, Alman ırkının kalitesinin düşmesine neden olacaktır. Bu gidişe engel olunmalı; Museviler, Alman toplumundan söküp atılmalıdır.

İlginçtir, anti-semitizm, Almanya’dan önce Fransa’da taraftar bulmuştur. 1886 yılında yayınladığı Yahudi Fransa adlı eserinde Drumont, ülkenin Yahudiler tarafından paylaşıldığını öne sürmüştür.

Fransızlar’ı anti-semitizm’e iten en önemli olay da Dreyfus Davası’dır. Alman Ordusu’na casusluk yapmakla suçlanan Yahudi yüzbaşının davasına halk büyük bir ilgi göstermiş, Emile Zola’nın İtham Ediyorum başlıklı yazısı yankı uyandırmıştır.

Bu olay Fransızlar’daki aşırı milliyetçi duyguların Musevi düşmanı bir şekil almasına neden olmuştur. Öyle ki 1898’de Fransız Hareket Komitesi’nin kurulması ile  Yahudi düşmanlığı, kurumsal bir hale gelmiştir.

Yahudi aleyhtarlığı, Rusya ve doğu Avrupa’da ise dinsel inançlara dayanmıştır. Museviler’in sosyalist eğilimli ve Çar karşıtı olduğu önyargısı ile 1881’de Çar 2. Aleksandr’ın bir suikasta kurban gitmesini fırsat bilen anti-semitler, Çar’ı öldürenler arasında bir Musevi’nin de olduğunu iddia ederek halkı Museviler’e karşı kışkırtmışlardır.

Galeyana gelen Ruslar, Museviler’i bolşevik ihtilâline kadar toplu soykırıma tabi tutmuştur.1880 ve 1917 arasında Musevi kurbanların sayısı  1 milyon’u bulmuştur.

Köktendinci Musevilik

Burggraeve and Vervenne adlı araştırmacıların ortak yorumları, son derece sertir: “Kitab-ı Mukaddes’in Eski Ahid bölümü (Tevrat), baştan aşağı şiddet ile doludur. Toplum da şiddet uygulamaktadır. Tanrı da şiddet uygulayıcısıdır!.. Eski Ahid metinlerinin İsrail’in Tanrısı’nı anlatan bölümlerinin büyük bir kısmı, şiddeti telaffuz eden bir dil ile kaleme alınmıştır.”

Araştırmacılar,  Yahova’ya gönderme yapan bin’den fazla pasajda insan elinden çıkacak şiddet’in desteklendiğine… Yüz kadar pasajda da doğrudan insanlar için ilahî ölüm emri verildiğine işaret etmektedirler.

Eski Ahid’de yer alan bu pasajlardan yola çıkan bazı Hristiyan kiliseleri ve teologlar, Museviliğin şiddet yanlısı bir din olduğunu, Museviliğin Tanrısı’nın da şiddet uygulayan bir tanrı olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Araştırmacı Reuven Firestone, bu görüşün sadece Hristiyanlığı aklamak ve yine sadece Hristiyanlığın sevgi’den söz ettiği yönünde tek yanlı bir propaganda olmasına dikkati çekmektedir.

Akademisyen Deborah Weissman’a göre “Normatif Musevilik, pasifist değildir. Şiddet, kendini savunma gerekçesi içine alınmıştır.”  J. Patout Burns de Museviliğin geleneksel olarak şiddet’e, ancak doğacak bir sıkıntıyı bertaraf edilmesi için izin verdiğini söylemektedir.

Tevrat’ta, Tanrı’nın İsrailoğulları’na  diğer kabileleri Tanrı emri ile yok edebileceklerine dair icazet veren bölümler bulunmaktadır.  (7:1-2, 20:16-18 , 25:17-19, 1 Sam 15:1-6,  31:1-18,  6:1-27.)

İşin dramatik tarafı, Torah (Tevrat’ın girişindeki Musa’nın 5 kitabı:  Bereshit,  Shmot,  Vayikra,  Bamidbar ve Dvarim) İsrailoğulları’na tam bir soykırım uygulama izni vermektedir.

İsrailoğulları, Kenanlılar’ı  Eriha Savaşı’nda çocuklara varana kadar bu emirle yok ederler. Bazı ilahiyatçlara göre, Torah’taki bazı bölümler, abartılmıştır ya da tamamen metaforiktir.

Siyonist liderler, Filistinli Araplar’a karşı bu mukaddes metinleri referans göstererek amansız bir şiddet uygulamışlardır. Ve hâlâ da uygulamaya devam etmektedirler. 2003 yılında Knesset İsrail Ulusal Meclisi) üyesi Şulamit Aloni, İsrail’deki Yahudi çocuklarına Filistinliler’in Kenanlı oldukları ve onlara karşı uygulanan jenosid’in göksel bir buyruk’tan kaynaklandığının öğretildiğini ileri sürmüştür.

Hamas, Gazze, Netanyahu…Bunları getirdi aklıma.

Halit Kakınç

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar