Bir zamanlar gençlerin hayalleri, ellerini uzatsalar tutacak kadar yakındı. Şimdi, o hayaller uzaklaştı. Türkiye’de 18–24 yaş arasındaki her 100 gençten 31’i artık ne okulda ne de işte. OECD’nin 2025 raporuna göre Türkiye, “ne eğitimde ne istihdamda olan gençler” (NEET) oranında yüzde 31,3’le listenin en sonunda yer alıyor. OECD ortalaması mı? Sadece yüzde 14.

Bir Kuşak Sistemin Dışında
Bu yaş aralığı, aslında eğitimden işe geçişin yaşandığı, becerilerin geliştiği en kritik dönem. Ancak Türkiye’de bu kuşak, sistemin dışına düşmüş durumda. Üniversite mezunlarının bile dörtte biri işsizken, lise sonrası eğitim veya istihdam imkânı bulamayan gençlerin sayısı artıyor. NEET oranının yüksekliği sadece bir istatistik değil, ülkenin geleceğine dair kırmızı bir alarm.
Kadınlar ve Doğu Anadolu Zirvede
OECD verilerine göre Türkiye’de NEET oranı kadınlarda yüzde 41,6, erkeklerde ise yüzde 22,1. OECD ortalamasında bu fark yalnızca 1,5 puan. Yani Türkiye’de kadınlar, “ne okulda ne işte” kalma riskini neredeyse iki kat fazla yaşıyor.
Bölgesel farklar da dramatik: İstanbul’da her 100 gençten 19’u eğitim ve istihdam dışında yer alırken, Doğu Anadolu’da bu oran yüzde 48’e kadar çıkıyor. Türkiye, 29 puanlık farkla OECD’nin bölgesel eşitsizlik şampiyonlarından biri.
Ekonomi, Eğitim ve Umutsuzluk Üçgeni
SecretCV CEO’su Okan Tütüncü, tabloyu “her üç gençten biri sistemin dışında” diye özetliyor: “Kadınların eğitime ve istihdama katılımını engelleyen toplumsal eşitsizlik, artan mezun sayısına rağmen daralan iş piyasası, umut kaybı ve eğitimdeki yapısal eksikler bu tablonun temel nedenleri.”
Tütüncü’ye göre, artan üniversite sayısı istihdam karşılığı bulamayınca, gençler duygusal kayıplar yaşıyor: “İş bulamayan genç özgüvenini kaybediyor, sistemin dışında kalıyor. Bu, artık sadece ekonomik değil, psikolojik bir sorun.”
“Türkiye Rekabet Avantajını Kullanamıyor”
PERYÖN Başkanı Dr. Eylem Derya Özgür, OECD raporunu daha geniş bir çerçevede değerlendiriyor:
“Türkiye, genç işgücü potansiyelini ekonomik büyüme için kullanamıyor. Üniversite mezunlarının dörtte biri işsiz. Bu da diplomaların istihdam güvencesi sağlamadığını gösteriyor.”
TÜİK verilerine göre üniversite mezunlarının sadece yüzde 56’sı mezun olduğu alanda çalışıyor. Gençlerin becerileriyle piyasanın talepleri arasında ciddi bir uyumsuzluk var.
Özgür’e göre, “dijital okuryazarlık, veri analitiği ve yapay zekâ becerileri” artık yeni iş dünyasının temel dili, ama Türkiye bu dönüşüme henüz yeterince hazırlıklı değil.
Eğitim Sistemi Geriden Geliyor
Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aziz Çelik, “Eğitim artık işsizliği erteleme yöntemi haline geldi” diyor. “Gençler okula gidiyor ama mezun olduğunda harcadığı emeği geri alamayacağını biliyor. Diplomaların işe yaramadığını gördükçe eğitimden uzaklaşıyorlar. Kadınlarda bu durum daha belirgin; NEET oranı yüzde 42’ye kadar çıkıyor.”
Çelik’e göre, Türkiye’nin eğitim sistemi ile iş piyasası arasında ciddi bir kopukluk var. “İstihdam yaratmayan ekonomi, alan dışı çalışan üniversite mezunları ve düşük ücretli iş gücü” zinciri, sistemin kalıcı bir döngüye sıkıştığını gösteriyor.
Çok Paydaşlı Çözüm Şart
SEDEFED-Sektörel Dernekler Federasyonu- Başkanı Emine Erdem ise çözümün yalnızca eğitim veya ekonomi politikalarıyla sınırlı olamayacağını söylüyor:
“Bu durum sadece gençlerin değil, ülkenin üretkenliğini ve sürdürülebilir kalkınmasını da zayıflatıyor. Eğitim, istihdam, girişimcilik ve sosyal katılım bir bütün olarak ele alınmalı.”
Erdem’e göre kamu, özel sektör ve sivil toplum işbirliğiyle gençlere staj, mentorluk, girişimcilik ve mikro kredi destekleri sağlanmalı; özellikle genç kadınların sosyal hayata katılımını güçlendiren politikalar hayata geçirilmeli.
Bir Yol Ayrımındayız
Türkiye’nin gençleri, 2025 itibarıyla OECD ülkeleri arasında en yüksek Ne eğitimde ne istihdamda ne de mesleki eğitimde olan gençler -NEET oranına sahip durumda. Bu tablo sadece bir istatistik değil, toplumsal bir gösterge.
Eğitim sisteminin iş dünyasıyla entegrasyonu sağlanmaz, mesleki beceriler çağın gereklerine göre yeniden tanımlanmazsa, bugünün “okulsuz ve işsiz” gençleri yarının “kaybolan kuşağı” olabilir.
Ama tablo tamamen karanlık değil. Çünkü bu gençlik, potansiyelini kullanabildiğinde Türkiye’nin en güçlü rekabet avantajı olabilir. Bunun için tek gereken şey, o bağlantıyı yeniden kurmak: gençleri umutla sisteme bağlamak.
Deniz Demir






