PERÇEM-BİLİM VE  TEKTİTLER

 

 

Sınır-Bilim çalışmaları, yerleşmiş bir disiplinde, ana-arter veya geleneksel olarak kabul edilegelmiş kuramlardan ciddi biçimde ayrılan bilimsel araştırmalardır. Olağan akademik disiplinlerin sınırları olarak sınıflandırılır.

Sınır yaklaşımlar,  doğal olarak spekülatiftir ve ortodoks bilim insanlarının çoğu tarafından pek kolay kabul görmezler.

Sınır-Bilim, Sözde-Bilim araştırma konularını kastetmekte de kullanılır kimi zaman… Yanlış bir değerlendirmedir bu.

Sınır-Bilim ile Sözde-Bilim, tamamen farklıdır

Fringe-Science, temeli bilimsel teorilere dayanan ve mümkün olabilecekleri varsayılan kuramlar üzerinde bilimsel çalışmalar yapmak hakkında kullanılan İngilizce terimdir.

Fringe sözcüğü perçem-kâkül anlamına gelir İngilizce’de.  Sınır-Bilim de, Geleneksel Bilim’in doğal bir uzantısıdır bu terminoloji baz alınırsa.

Kara Delikler, Paralel-Evrenler, Telepati, Teleportasyon, Biyo-Silahlanma, Şekil Değiştirme,  Bing Bang Kuramı, Levha Tektoniği ve daha bir çok araştırma konusu Sınır-Bilim’in sınırları içinde kalır – hiç değilse şimdilik.

ATATÜRK’ÜN KAYIP KITA MU’YA  İLGİSİ

İlginç bir örnektir; Atatürk, 1930’larda James Churchward’ın ‘Kayıp Kıta MU’ efsanesinin izini sürmeye başladı. Türkler’in Orta Asya’dan önceki anavatanlarının MU kıtası olabileceği bir olasılıktı bu efsaneye göre. Churchward, Ankara’ya davet edildi. Churchward, MU tabletlerini çözmek için 5 kitap yazdığını anlattı.

Atatürk, kitapların derhal tercüme edilmesi emrini verdi.

BOŞVERİN TARİHİ…  ÖNEMLİ OLAN BİLİM

Tektitler çok önemliydi bu araştırmalarda.

Nedir tektit?

“Tektitler, yarı saydam opaklardır… Granittir temel elemanları. Yüksek ısıya maruz kalarak camlaşmış yerküre kökenli maddelerdir. İsimleri, eski Grekçe TEKTOS’tan gelir. Anlamı; erimiş-ergimiş’tir.

Bugüne kadar gökyüzünden yeryüzüne tektit düştüğünü gören bir tek kişi bile çıkmamıştır bilinen tarih boyunca.

Güneydoğu Asya’da – özellikle Tayland, Filipinler, Avustralasya Adaları, Karaipler, Fildişi Sahili ve Batı Afrika’da rastlanır tektitlere.

2 bin derecenin üzerinde bir ısı… Ve de 400 bin atm4’ü aşkın bir basınç.

Tektit bulunan bölgelerde, krater mevcut değildir. Demek ki buralarda nükleer savaşlar olmuş olmalıdır bir zamanlar.”

“Tarih ile pozitif ve de sosyal bilimler arasında fark vardır. Yöntemleri ve görüleri değişiktir. Pozitif Bilim; geçmişin olgularını deney, gözlem ve uygulamaya dayalı olarak açıklar.

Tarihçi ise kronolojik verilerin yorumcusudur.

Bilim insanı, objektiftir.  Tarihçi ise objektif olamaz

Bilim, sistematiktir. Geçmişten geleceğe işbirlikçi ve işbölümcüdür. Diğer dallara da sırt çevirmez.

Tarihin hedefi ise tarihi yazdıranların ve yazanların hedefi ile örtüşür her dönemde. Tek yanlıdır.

Tarih ile Geçmiş aynı şeyler değildir özetle.

Şu tektitlere dönelim…

GÖKTEN DÜŞMEDİLER… KÖKENLERİ YERYÜZÜ…

Tektitler, yarı saydam opaklardır… Granittir temel elemanları. Maden olarak silikondurlar (yüzde  68 – yüzde 82)… Alüminyum, demir, magnezyum, kalsiyum, potasyum ve titanyum içerirler. İçlerinde su yoktur.

Bugüne kadar gökyüzünden yeryüzüne tektit düştüğünü… Tektit yağdığını gören, tanıklık eden bir tek kişi bile çıkmamıştır bilinen tarih boyunca.

Tektit, yüksek ısıya maruz kalarak camlaşmış yerküre kökenli maddelere denir.

İsimleri de, antik Grekçe TEKTOS’tan gelir. Anlamı; erimiş-ergimiş’tir.

Yerküre’nin belirli bölgelerinde, düşük enlemlerdeki mayınlı alanlarda  bulunurlar. Güneydoğu Asya’da – özellikle Tayland, Filipinler, Avustralasya Adaları, Karaipler, Fildişi Sahili ve Batı Afrika’da rastlanır.

2 bin derecenin üzerinde bir ısı… Ve de 400 bin atm4’ü aşkın bir basınç.

Söz konusu olan kraterler ve meteor kalıntıları filan da değildir.

Tektit bulunan çoğu bölgede krater mevcut değildir

En küçük bir meteor-meteroit yoktur. Demek ki buralarda nükleer savaşlar olmuş olmalıdır bir zamanlar.

Tektitlerin bulundukları bölgeler: Tasmanya, Avustralya, Endonezya, Malezya, Tayland, Kamboçya, Laos, Vietnam, Filipin Adaları, Hindistan, Batı Afrika, Fildişi Sahili, Libya, Mısır,  Kolombiya, Peru, ABD’de Georgia ve Teksas, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Kazakistan,  Aral Gölü, Güney Çin.

Bütün insanlar nükleer bir savaş sonunda bir anda topluca yok olacak olsalar, 50 bin yıldan sonra İnsanoğlu’na ait kalıntılar, ancak arkeolojik kazılar sonucu  ortaya çıkar.

200 bin yıl sonra, İnsanoğlu’nun ürünü kimyasal ürünler yok olur.

2 milyon yıl sonra, nükleer atıklara da rastlanmaz olur.

Bir tek tektitler kalır geriye. Gezegenin en sonuna kadar.

Paylaş

Son Yazılanlar

Kayıp Bağlantı: Okulda, İşte ve Umutta

Bir zamanlar gençlerin hayalleri, ellerini uzatsalar tutacak kadar yakındı. Şimdi, o hayaller uzaklaştı. Türkiye’de 18–24 yaş arasındaki her 100 gençten 31’i artık ne okulda ne

Hayatınıza böyle girsem ne yapabilirsiniz?

Evet, bizim hep bir hikayemiz vardır. Tıpkı bu ilan gibi gireriz hayatlara. Bir bakarsınız, bir kediniz olur. Hiç ummadığınız yerde, hiç ummadığınız zamanda. Geçmişimizle geliriz,

Buzullardaki mikroplar uyanınca…

Buzulda kilitli kalmış mikroplar uyandığında nelere sebep olur? Ozon tabakasındaki delik, sera gazı salımları, küresel ısınma, iklim krizi… Bilim insanlarının bu konulardaki öngörülerinin neredeyse hiçbiri

Denizden Gelen Sessizlik

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un gri gökyüzü altında Göztepe Parkı’na bakan Misina Balık’ın açık mutfağında, lüferin doğru boyda pişirilmesini izlerken içimde tuhaf bir sızı belirdi. Tabağa konan

Meze İle Kültürü Buluşturan Festival

Antalya’da her yıl ekim ayında düzenlenen Uluslararası Meze Festivali, yalnızca bir lezzet buluşması olmanın ötesine geçen kimliği ile dikkat çekiyor. Bu lezzetli festival üstlendiği misyonla

“Dergicilik Arkadaşlık Etmektir”

Bazı insanlar vardır aralıksız çalışır, emek verir, sırtındaki küfeyi o kadar benimsemiştir ki, onu asla yere değdirmeyecek, yere indirmeyi aklından bile geçirmeyecektir. Metin Celâl’i ODTÜ’de