Taraftar var, taraftar var

Sporda izleyicilerin, ama daha da ötesinde taraftarın önemi tartışılmaz.

Günümüzde üst düzeyde spor yapabilmek tümüyle paraya dayanıyor. Elbette eskiden de mali destek önemliydi, ama günümüz “endüstriyel” sporunda olmazsa olmazlardan birisi para.

O parayı doğrudan ya da dolaylı olarak sağlayanlar da taraftarlar. Bu neredeyse tüm spor branşları için geçerliyse de, düşüncelerimi bugünkü yazıda futbol üzerinden aktaracağım. Zira en çarpıcı örnekler futbolda.

Maç günü gelirleri dışında ürün satışı, sponsorluklar, reklamlar ve yayın gelirleri büyük önem taşıyor. Hatta gişe gelirinden de önemli. Bu parayı sağlayan kişi ya da şirketler de doğal olarak daha fazla kontrol istiyorlar.

Ancak taraftarın sadakati şirketlere değil, kulüplerine / sporculara. İşte bu noktada ciddi bir çatışma başlıyor.

 

Çatışmanın / direnmenin şiddeti ülkeden ülkeye kültürel farklılıklar gösteriyor. Türkiye gibi örgütlenme kültürünün çok zayıf olduğu ülkelerde şirketler / yöneticiler istedikleri her şeyi rahatça yapabiliyorlar. Zira taraftar grupları ortak hareket edemiyor ve haklarını savunamıyorlar. Bunun en büyük örneğini Passolig uygulamasında gördük.

Taraftarların lehine hiçbir özelliği olmayan, ancak doğrudan taraftarı hedef alan Passolig, hiçbir direnişle karşılaşmadı Türkiye’de. Bireysel olarak protesto eden taraftarlar da bir süre sonra “takımı yalnız bırakmamak lazım” bahanesiyle sisteme boyun eğdiler.

İşin ilginci, Passolig sistemi taraftarın rahat etmesini sağlayacağını iddia ettiği hiçbir vaadini de yerine getirmedi. Yine de en ufak bir protesto görülmedi.

İngiltere, Almanya gibi futbol kültürünün, ama daha da önemlisi demokratik haklar kültürünün yüksek olduğu, örgütlenme bilincinin gelişmiş olduğu ülkelerde ise işler çok daha başka işliyor.

Bu iki ülke arasında da ciddi farklar var elbette. Örneğin İngiltere’de kulüp sahipliği çok normalken, Almanya’da bunun önüne yasalarla geçilmiş durumda.

Yine de İngiltere’de kulüp sahipleri, özellikle daha alt liglerde taraftardan çok da bağımsız hareket edemiyorlar. En azından uzlaşmaya çalışıyorlar birçok noktada. Zira aksi durumlarda çok sert tepkiler gelebiliyor.

Almanya’da örgütlü taraftar gücü belki de Avrupa’nın en kuvvetlisi. Maçlarda birbilerine es sert rekabeti sergileyen taraftar grupları, konu futbol / kulüp / taraftarlık olunda tek yumruk olabiliyorlar. Türkiye için hayal etmesi bile imkansız bir durum.

 

En sert mücadeleler kulüp sahipliği konusunda yaşanıyor.

Almanya’da yasal olarak kulüpler 1998 yılına kadar kâr amacı gütmeyen kuruluşlardı. 1998 ekiminde Almanya Futbol Federasyonu (DFB) kulüp sahipliği kuralını esnetti. Şirketler kulübün yüzde 49’una sahip olabileceklerdi. Ancak dernek (kulüp) oy verme hakkının çoğunluğa sahipti, yani 50+1

2018’de yeniden bu kuralı esnetme girişimleri başladı. Hannover 96 Kulübü Başkanı Martin Kind’in gündeme getirmesiyle ciddi protestolar başladı. Taraftar grupları birçok geniş katılımlı eylem düzenlediler.

Demokratik katılım kültüründen bahsetmiştim yukarıda. Almanya’daki otoriteler taraftara “sen sus, anlamazsın, otur yerine” demek yerine konunun tartışılacağı toplantıya taraftar gruplarını da aldılar. 1. ve 2. Bundesliga takımları ile birlikte taraftar gruplarının kurduğu  50+1 Kalacak! temsilcileri ve Bundesliga yönetimi 22 Mart tarihinde Frankfurt’ta bir araya geldi.

Taraftar girişimi temsilcileri Bundesliga başkanı Reinhard Rauball’a 30 metrelik bir imza rulosu sundular.

3097 taraftar grubu ve 156 farklı dernek üyelerinin imzaladığı bir rulo…

Taraftar inisiyatifi temsilcileri Manuel Geber ve Marius Kanziger Rauball gelişmeden memnundular.

“Bu imzalar Almanya’daki taraftarların bu konudaki tutumunun en açık sinyali. Futbola dokunan herkesi etkileyen bir konudaki karar futbol yönetimlerine bırakılamayacak kadar ciddi.

Toplantıda umarım tüm kulüpler açıkça birbiriyle tartışır ve kapalı kapılar arkasında gizli görüşmeler yaşanmaz. Bay Rauball bu konuda bize garanti verdi.”

 

Toplantıdaki 34 kulüp temsilcisinin 18’i, 50+1 kuralının değişmesine karşı oy kullandı. 9 kulüp çekimser kaldı, 4’ü kuralın değişmesi için oy verirken, 3 kulüp ise oy vermedi.

Bu noktada asıl tartışma Leverkusen, Hoffenheim ve Leipzig gibi kulüpler. Bunlar istisna oluşturuyorlar. Zira alt liglerdeyken “sahiplenilmiş” ve Bundesliga’ya gelmiş kulüpler.  DFL (Deutsche Fussball Liga – Bundesliga 1  ve 2’yi yöneten kuruluş) tüzüğündeki bir maddeye göre yatırımcının bir takımı en az yirmi sene boyunca önemli ve sürekli şekilde desteklemesi halinde takım üzerindeki hisse ve yönetim çoğunluğunu alabiliyor.

Yalnız bu maddenin bazı detayları var:

1- İlgili istisnadan faydalanan yatırımcı elindeki hisseleri bir başka firmaya satamaz. (Sadece kulübe ücretsiz olarak hisseleri iade edebilir)

2- Amatör futbolu desteklemek zorundadır.

50+1 kuralı

50+1 kuralı taraftarlar için büyük önem taşıyor. Bunun nedenini Almanya’nın önde gelen taraftar oluşumlarındanUnsere Kurve grubunun yönetim kurulu üyelerinden Jost Peter, söyle açıklıyor:

“Birçok Alman kulübü kulüp üyeleri tarafından yönetiliyor. Üyeler kulüple ilgili alınacak kararlarda son söz sahibi oluyorlar. Hangi oyuncunun alınıp hangisinin satılacağı kulüp yönetimlerinin kararı, ama kulübün izlediği genel politikada son söz sahibi üyelerdir.

50+1 kuralı kulüplerimizin önünde kapital arzulara karşı bir duvardır. Bu kural kısacası bir işletmenin kulüp yönetimine el koyarak kendi kararlarını alamayacağı anlamına geliyor.”

Şubat 2024’te taraftar grupları DFL ile yeniden karşı karşıya geldiler. Aslında protestolar bir süredir devam ediyordu, ancak bu tarihte iyice genişledi.

Olayın nedeni Bundesliga ve Bundesliga 2’nin 36 kulübünün Alman Futbol Ligi’ni (DFL), en azından bir kısmının bir yatırımcıya satılmasına karar vermesi. Oylamada gereken üçte iki çoğunluk kıl payı sağlandı ve oylama konusunda bazı şüpheler de mevcuttu.

DFL’nin planı, lisans haklarından elde edilen gelirlerin en fazla %8’inin 20 yıllık bir süre için bir yatırımcıya devredilmesini öngörüyordu.

 

Taraftar örgütleri ise yabancı yatırımcıların girişine kesinlikle karşı çıkıyor. Bunu  50+1 kuralının sonunun başlangıcı olarak görüyorlar.

Bu nedenle maçlarda ciddi protestolar yapıldı. Sahaya altın folyoya sarılmış çikolatalar, plastik toplar ya da tenis topları yağdırdılar. Maçlar uzun kesintilere uğradılar.
Günün erken saatlerinde Union Berlin ile Wolfsburg arasındaki maç, anonsçunun

DFL “Ortada bir ‘satış’, kontrol kaybı ve 50+1’den ayrılma yok – dolayısıyla korku senaryoları için de bir neden yok” açıklamasını yaptı. Ancak taraftarlar pek geri adım atmadılar. Taraftar gruplarından oluşan ittifak, sosyal medya üzerinden yayınladığı ortak açıklamada “Protestolar ne kadar uzun süre görmezden gelinirse, yeni bir oylama için o kadar birlik olacağız” dediler.


Örgütlü taraftarlığın oyun üzerinde ne kadar etkili olabilceğini görmek ülkemiz adına rüya gibi bir şey.

Türkiye’de yayın haklarının bile ne kadar şeffaflıktan uzak, kapalı kapılar ardında ve şaibeli yapıldığını ve taraftarların bu konu hakkında hiçbir sorgusu olmadığını düşünürsek ülkemiz adına fazla beklentiye girmemek gerektiği çok açık.

Almanya’daki tartışmalar ise hangi yöne evrilecek göreceğiz.

Ancak korkarım acı gerçek şu ki, büyük sermaye futbolu da diğer spor dallarını da ele geçirecek. Er ya da geç taraftarın yerini müşteri alacak. Peki bu durumda “oyun” yine bizim oyunumuz olacak mı?

Behçet Üstün

Paylaş

Son Yazılanlar

Balonlu bir cumartesi öyküsü

Bilmiş bilmiş konuşuyor, küçücük ellerinden biri boşta kalmış, boyundan yukarıda, şimdi yazdığı senaryoda oynuyor sanki. Öteki elini tutan annesine günün sonu kalmış bu tatlı yaramazla

Yıldızların altında gastronomi hikayemiz

Michelin Rehberi 2025 Türkiye seçkisi, gastronomi dünyasında büyük bir ilgi ve heyecanla bekleniyor. İstanbul, İzmir ve Muğla’nın öne çıkan restoranlarını kapsayan 2025 seçkisi, Türk mutfağının

Mirasla geleceği harmanlayan buluşma

Türk gastronomisinin global arenadaki en güçlü temsilcilerinden biri haline gelen Gastromasa Uluslararası Gastronomi Konferansı bu yıl dokuzuncu kez İstanbul’da düzenlendi. “Legacy & Menu” (Miras &

Zeytinyağının hayatımdaki önemi

Maria’nın günlüğünde bugün; zeytin hasadını konuşup zeytinyağının hayatımda, sağlığımda, evimde, restoranlarımdaki önemini anlatmak istedim. İki hafta önce sevgili arkadaşım Emine ve eşi Mark, beni arayıp

Trump Ekonomisi Enflasyona İşaret Ediyor

Borsa İstanbul geçen haftayı yüzde 3.37 artışla ile 9184 puandan kapattı. Gram altın 3062 TL’den ve  Ons altında düşüşle 2684 dolardan kapanış yaptı. Dolar 34.30, Euro