Awra Amba Köyü
Afrika’da kadın olmanın zorluklarına değindiğim bir önceki yazımda kısaca bahsettiğim, bu kıtada beni etkileyen topluluklardan biri olan Awra Amba’yı anlatmak istiyorum sizlere. Rotamı Etiyopya’nın kuzeyine çevirdiğim seyahatlerimden birinde Bahir Dar ile Gondar şehirleri arasında yer alan ütopik bir topluluk olan Awra Amba Köyü’nde duraklıyorum.
Zumra’nın gerçekleşen çocukluk hayali
Bahir Dar’ın yetmiş üç kilometre doğusundaki beş yüz kişilik Awra Amba’nın kurucusu ve topluluğun başkanı, yetmişli yaşların başlarında olduğunu tahmin ettiğim Bay Zumra Nuru, bu köyün hayallerini dört yaşındayken kurmaya başlamış. Zumra’nın çiftçi olan ebeveynleri gün boyu tarlada çalıştıktan sonra eve geldiklerinde babasının günlük mesaisi bitiyor, ancak annesininki devam ediyormuş. Evin direği olan annesi, yemeği pişiriyor, çocuklarla ilgileniyor, evi temizliyor, bulaşıkları, çamaşırları yıkıyor, hatta hızını alamayıp bütün gün tarlada yorulmuş olan eşinin ayaklarını yıkıyormuş. Zumra o küçücük yaşında bu işte bir terslik olduğuna kanaat getirmiş ve ütopik köy Awra Amba’nın kuruluş hayallerinin tohumları böylelikle atılmış.
Hristiyan ne demek?
Yine çocuk yaşlarında annesiyle arasında geçen bir olay sonucu Zumra, dini de sorgulamaya başlamış. Hristiyan komşularının verdiği eti yediği için sinirlenen annesi, eti Zumra’nın elinden alıp yere fırlatmış. Zumra eti neden yiyemediğini sorduğunda annesi, “O et Hristiyanlara ait olduğu için” demiş. Zumra’nın, “Hristiyan ne demek, onlar da bizler gibi insan değil mi?” sorusuna annesi, “Evet, onlar da, biz de insanız” cevabını vermiş. Zumra’nın, “Hepimiz insansak, o zaman aynı etten niye yiyemiyoruz?” sorusu ise ne yazık ki cevapsız kalmış.
Hayatında hiç okula gitmemiş, okuma ve yazma bilmeyen, din ile kadın erkek eşitliği konusunda kafasına takılan soruları sürekli dile getiren Zumra’nın ailesi tarafından zekâ özürlü olduğuna karar verilmiş. On üç yaşındayken evden kovulan Zumra, yirmi yaşına geldiğinde yollara düşüp zihninde olgunlaşan inancını yaymaya başlamış.
Her konuda eşitlik
Sosyo-ekonomik problemlerin ancak yardımlaşmayla aşılacağını düşünen Zumra, Etiyopya’daki diğer topluluklarda geçerli olmayan eşitlik ilkesini temel alarak, 1980 yılında Awra Amba Köyü’nü kurmuş. Kadınların erkeklerin hizmetçisi gibi görüldüğü bir ülkede, her konuda eşitlik, bu topluluğun en önemli ilkesi. Çalışmanın gerçek ibadet olduğunu düşünen Awra Ambalılar hiçbir dine inanmıyor. Bütün dinleri inceleyip uygun gördükleri kısımlarını kendilerine ilke edinmiş ve bu ilkeleri “Altın Kural” (The Golden Rule) başlığı altında toplamışlar. Yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, çok çalışmak, yardımlaşmak ve temizlik, onlar için en büyük ibadet. Dolayısıyla hayli sofu bir ülke olan Etiyopya’da hiçbir dini kabul etmeyen böyle bir topluluk ilk başta tepkileri üzerine çekmiş. Topluluğun ilkelerini kabul eden kişileri köylerine kabul ediyorlar. Hükümet tarafından yerleşmeleri için bir dönem bataklık olan, sıtmanın yaygın olduğu, tarıma elverişsiz bir arazi verilmiş. Onlar da hayatlarını sadece tarım üzerine kurmayıp dokuma tezgâhları edinmiş ve dokumacılığa başlamış. Köyde her alanda olduğu gibi dokuma işinde de eşitlik söz konusu; kadın erkek hep birlikte çalışıyor, cinsiyet ayrımı yok. Erkekler bir köşede ip eğirirken, kadınlar da dokuma tezgâhlarının başındalar. Dokumacılığa ilave olarak kurdukları değirmenlerde tarlada yetiştirdikleri teff yada süpürge darısını öğüterek elde ettikleri unla hem kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar hem de diğer köylere hizmet veriyorlar.
Awra Ambalılar için evlerinin içi kadar, çevrenin de temizliği çok önemli
Gezdiğimiz evin içi derli toplu, tertemiz, özel eşyalar duvarlardaki nişlere yerleştirilmiş, mutfaktaki kap kacak ise topraktan yapmış oldukları dolaplarda muhafaza ediliyor. Her evde, mutfağın ortasında (*) injera’nın pişirildiği, bacası evin dışına açılan toprak bir ocak ve bir köşede de ev halkının boş zamanlarını değerlendirdiği dokuma tezgâhı bulunuyor. Ayrıca her evin, yaşam mekânından hayli uzakta bir tuvaleti var. Herkes kendi tuvaletinin temizliğinden sorumlu. Rehberimiz, kanalizasyon sistemi ve evlere musluklardan akacak su tesisatı alt yapısını kurma hedeflerinden bahsediyor. Köyü gezerken, çocukların suyu evlere taşıyacak sistem için elbirliğiyle toprağı kazmaya başladıklarına şahit oluyoruz.
Birçok fotoğrafında gördüğüm, 1970’lerde Avrupa’da kadınların kullandığı, üzerinde püsküller bulunan deniz bonesi görünümündeki yeşil bere, Zumra Nuru ile özdeşleşmiş. Köyün içinde oyun oynayan ufak çocuklar da liderlerine öykündüklerinden olsa gerek, kafalarına, o kızgın güneşin altında bile püsküllü yeşil yün berelerden takmışlar. Az ilerideyse iki genç kız hem söyleşip hem de kocaman bir havanda buğday öğütüyor. Gezimiz sırasında, Awra Amba’nın ilkelerini kendine uygun görüp topluluğa katılmış olan bir hemşireyi revirde ziyaret ederek acil müdahalerde kullanılan malzemelerin durduğu kısım ve doğumhaneden oluşan minik sağlık kuruluşları ile ilgili bilgi alıyoruz.
Anaokulunda ilkeler öğretiliyor
O sezon eğitime baslayacak olan okullarını da gururla gösteriyorlar. Minik Awra Ambalılar için eğitim, anaokulunda kendi ilkelerini öğrenerek başlıyor. Herkese yönelik eğitici kitapların bulunduğu kütüphanelerine kitap bağışı kabul ediyorlar, ancak bu kitapların raflarında yer alması için Awra Amba eğitim kurulunun tek tek onayından geçmesi gerekiyor. Awra Ambalılar kendine bakamayan, yemek pişiremeyen yaşlılar ve köyde henüz yetim kalmış bir çocuk olmamasına rağmen ya günün birinde olursa diye, yetim çocuklar için de bir bina yapmışlar.
Kızlar on sekiz, erkekler ise yirmi iki yaşından önce evlenemiyorlar. Köyün üyeleri genç çifte hayatlarını kurabilmeleri için maddi yardım yapıyor. Ancak o parayı düğün gibi gereksiz görülen bir kutlamaya harcamak kesinlikle yasak.
Çalışmak asıl ibadet
Çalışmanın asıl ibadet olduğuna inanan Awra Ambalılar tatil nedir bilmiyorlar. Ne bayram, ne yeni yıl, hiçbir gün kutlamak adına özel değil onlar için. En azından köyün kuruluş gününü kutlayabilirsiniz diye öneride bulunuyorum.
Awra Amba Köyü, ilkeleri doğrultusunda elde ettiği başarı dolayısıyla bir çok araştırmaya konu olmuş. Etiyopya’nın bazı Hıristiyan ve Müslüman liderleri, Awra Amba’yı ziyaret etmiş, eşitlik ilkesine dayanan bir sistemde fakirlikle nasıl başa çıktıklarını anlamaya çalışmış. Dünya Bankası kırsal kesim gelişim danışmanı Mohammed Mussa, köyle ilgili hazırladığı raporunda Awra Amba’nın cinsiyetler arası eşitlik, iş ahlakı ve sosyal sigorta sistemiyle, sadece Etiyopya’daki diğer topluluklara değil, bütün dünya için bir örnek oluşturduğunu yazmış.
Thomas More’un Ütopya’sının vücut bulmuş hali
Thomas More’un 16. yüzyılda hayalindeki ideal toplum modelini kaleme aldığı Ütopya’yı sadece satır aralarında bırakmayıp, bir benzerini hayata geçirdigi için Zumra Nuru’yu ve bütün Awra Ambalıları, ziyaretçi defterine yazdığım şu kelimelerle kutluyorum: “Awra Amba, ayakta alkışlanacak, ideal bir topluluk. Zumra Nuru’nun hayalini gerçekleştirmesi buna ne kadar inandığını gösteriyor. Gerçi kadınlar olmasa bu hayalini hayata biraz zor geçirirdi ya. Bunu da eklemeden geçemeyeceğim.” Bu vesileyle hem cinslerime de paye çıkartıyorum.
* İnjera, Etiyopya’ya endemik teff ya da sorgum (süpürge darısı) adlı besin değeri yüksek tahıldan üretilen un ile yapılıyor. Suyla karıştırılan un, kısa bir süre mayalandıktan sonra saçta pişiriliyor. Mayhoş bir tadı olan, süngersi krep görünümünde olan injera sulu et ve sebze yemekleriyle birlikte yeniyor.http://www.figengunduzletaconnoux.com