Polisiye romanlarının kraliçesi, büyük bir damak tadı tutkunu. Kahramanları zehirlerle kıvranarak ölmeden önce, o lezzetlerin doruklarında geziniyordu. Yemek zevkinden, gastronomik tutkusundan bahsedeceğim bu kişi, polisiye romanlarıyla tanıdığımız ünlü İngiliz yazar Agatha Christie.
Pera Palas’ın 411 numaralı odasının konuğu
1926’da geldiği İstanbul’da Pera Palas’n 411 numaralı odasının misafiri olmuş; gizemli , esrarengiz ve sıra dışı ölümleri anlatan romanlarıyla ünlü yazar,
Damak tadı düşkünlüğü ve gastronomi merakı ile de tanınıyor. Yemeğe, içmeye öylesine meraklı ki, onu “obur “ diye tanımlayanlar var.
50’li yıllarda, yazarın “Büyücü “ adlı romanını filme çeken yönetmen Hubert Gregg birlikte yedikleri bir yemeği anlatırken. “Londra’da Savoy otelindeydik. Şimdiye kadar bu denli iştahla , böylesine keyifle yemek yiyen hiçbir kadın görmemiştim” diyor.
İngiliz, asıl adı, Agatha Mary Clarissa Christie (15 Eylül 1890-12 Ocak 1976)
Popüler edebiyatın en önemli isimlerinden biri ve dedektif Hercule Poirot tipinin yaratıcısı. İlk romanlarını Mary Westmacott takma adıyla yazıyor. Ancak asıl ününü, yazdığı 80 civarında dedektif romanına ve West End tiyatrolarında sahnelenen oyunlarına borçlu.
Babası Frederick Alvah Millet, Agatha henüz küçük yaştayken ölmüş. Annesi tarafından evde eğitilen küçük kız, yalnız bir çocukluk geçirir. Ancak , tatillerini geçirdiği büyük hala Auntie-Grannie’nin evi ileride ona ilham verecektir.
Viktorya devrinin tedbirli, tutumlu kadını Grannie halanın evi, o yıllardaki bir kız çocuğunun hayranlık duyacağı malzemelerle doluydu. Her yerde rengarenk kumaşlardan örtüler, işlemeler, danteller..
Raflarda kavanoz kavanoz reçeller, kurutulmuş meyveler, sebzeler, kilolarla un, tereyağı , çuvallarda çaylar, dizi dizi şurup şişeleri
Halanın misafirleri de küçük kızın ilgisini çekecek tiplerdi.
Kasabanın papazı, emekli albaylar, uzun yol kaptanları, aynı yaşlardaki dullar…
Daha sonra Agatha’n›n romanlarında hem bu dekora, hem bu kahramanlara hep rastlarız.
Küçük yaşlarda bile yiyerek mutlu oluyordu
İlk öykülerini yazmaya, dergilere göndermeye başladığında, reddedilip geri gelen yazılarının verdiği moral bozukluğunu, durmaksızın kremalar pudingler yiyerek düzeltiyordu.
Bu arada yaşıtlarıyla flört etmekten de geri kalmadı ve bir gün yakışıklı pilot Archie Christie ile tanıştı.. Birlikte önce Fransa’ya gittiler. Oradayken vakit geçirmek üzere okuduğu dedektif öykülerinden ilham alarak, daha iyilerini yazabileceğini düşünerek ilk Hercule Poirot’lu polis romanını yazdı.
Ölüm Sessiz Geldi
Önce çeşitli yayınevlerinden geri çevrildi, sonunda 1920’de Bodley Head Yayınevi tarafından kabul edildi. Ancak, çiftin evliliği uzun ömürlü olmadı. 1926’nın hüzünlü bir akşamı, başka bir kadını seven Archie ayrılmak istediğini söylediğinde, Agatha kafasında intikam kurgusunu hazırlamıştı bile.
Uzun süre kaybolacak, bu arada polis eski kocayı şüpheli suçlu olarak arayacaktı.
Planını gerçekleştirdi. Agatha 11 gün boyunca kayboldu. Arabası bir göl kenarında bulundu; hem de ağaçlara çarpmış, bavulları dağınık bir şekilde. Amaç belliydi; göle düştü süsü vermek.
Sonra birden tuhaf bir otelde, farklı bir isimle tuttuğu bir odada ortaya çıktı.
Ama hiçbir açıklama yapmadı. Doktorlarına göre geçici hafıza kaybına uğramıştı. kimilerine göre ise kocasının sevgilisini öldürme planları yapmak için gözden uzak bir yere gitmişti. Bu sır, hâlâ meçhûl… Kimileri, bu 11 günü İstanbul ‘da geçirdiğini ileri sürüyor, kimileri ise İstanbul’a daha sonra geldiğini. Kayıtlarda mevcut Agatha Cristie. 1926’da geldiği İstanbul’da Pera Palas’›n 411 numaralı odasının misafiri olmuş.
Ne olursa olsun, bugün Pera Palas otelinin prestij restoranının adının Agatha olması hoş bir kadirbilirlik.
1928’de resmen boşandılar. Kızıyla birlikte Londra’ya yerleşti. Dışarıda yemek yemek yerine, evinde ufak ziyafetler vermeyi tercih ediyordu.
1927’de Yakındoğu ülkelerine yaptığı bir gemi seyahatinde tanıştığı, Arkeolog Max Mallowan’la üç yıl sonra resmen evlendiler. Eşinin mesleği dolayısıyla Suriye, Irak, Ürdün gibi doğu ülkelerini gezdi .
Bu geziler yazarın “Mezopotramya’da Ölüm “ romanının ilham kaynağını oluşturdu. Max’la evliliği için, “Bir arkeologla evli olmanızı öneriyorum” diyordu. “Siz yaşlandıkça onun size ilgisi artıyor.”
Seyahat etmeyi hep çok sevdi. Deniz tutmasından muzdarip olduğu halde, 1922’de ilk kocası Archibald’le birlikte gemiyle dünya turuna çıkmıştı.
Annesine yazdığı mektupta; “Yola çıkmadan bir gün önce hastalığım başladı… Brendiden şampanyaya kadar her içkiyi, tuzlu bisküviden kornişon turşuya kadar her şeyi , her tadı denedim ” diyordu.
Hindistan’a vardıklarında biraz daha rahatlamıştı.
Hawaii’de kocası sörf yaparken o büyük bir iştahla bütün egzotik meyvelerin tadına baktı. Yaşlılık yıllarını genellikle İngiltere’de geçirdi ünlü yazar.
Artık hayatı iki ev arasındaydı. Thames nehri kenarında Chelsea’deki ev ile Devon’daki Greenway House…
1970 y›l›nda Greenway’de 80’inci yaş gününü , sevdiği dostları ve bütün ailesiyle kutlamış , o günü şöyle anlatmıştı.
“Dün akşam çayırların üzerinde mükemmel bir piknik ,köpeğim ve harika bir yemek. Vinegret soslu avokado, kremalı istakoz, karadutlu dondurma Ohh nasıl bir lezzet.. Benim için koca bir kavanoz taze krema yeter, diğerlerine ise şampanya”
1961’de bir dostuna gönderdiği ufak davet notunda da, “Bu akşam 20.30’da gelir misiniz? Bol havyar yiyeceğiz bir de koyu kahve olacak. Havyara doyunca canımız başka bir şey istemeyecektir. Elbette her zaman olduğu gibi jambon da var” yazıyordu.
Agatha’nın yarattığı Hercule Poirot, zekası, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı inceliği ile seçkin kişilik Belçika’lı bir dedektiftir.
Cinayetleri “küçük gri hücreler” dediği beynini kullanarak çözmesi ve bu arada da İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının saklı yönlerini ortaya dökmesi ile tanınır. Yazar ayrıca “Miss Marple” adını verdiği bir tip daha yaratmıştır. Sevimli yaşlı bir kız olan bu amatör dedektif de çok tutulmuştur.
86 senelik ömründe, hayatını yönlendiren, kimliğini belirleyenler :
Aşkları, dostları, seyahatleri, köpekleri ve gizemli romanlarının kurguları oldu.
Hercul Poirot ya da Mrs. Marple’ın maceralarında dekorda daima yemek masaları vardır. Belçikalı dedektif Hercule Poirot ise kahvaltısında sıcak bir tas çikolataya kruvasanı bandırarak yemeyi tercih eder.
Öldürmek için tabanca yerine zehiri tercih etti
Genç kızlığında , Torquay’de kısa bir müddet Kızılhaç’da laboratuvar hemşiresi olarak çalışmıştı. O ortamda yaşadıkları, laboratuardaki zehir şişeleri, ölü bedenler, romanlarına ilham verdi.
Arseniği, havyara benzetiyordu. “Noel Kekinin Gizemi “romanında olduğu gibi, tostun üzerine konulan çok zehirli bir mantar ya da Chester peynir üzerine serpilen bir tutam kurtboğan otu (aconitum) yavaş sessiz ölümle sonuçlanan kurgu cinayetlerine konu oldu.
5 ÇAYI TUTKUNUYDU
Yemek zevkini İngiliz orta sınıfından almıştı .Dahil olduğu sosyal sınıfın fertleri gibi protein ağırlıklı ya da çay saati “breakfast” yiyeceklere düşkündü. Creswell Place 22 numaradaki evinde ya da Swan Court’daki evinde dostları için hazırladığı sofralar ünlüydü. Torquay’da doğduğu evde sabah çay servisi mükemmeldi. Daha sonra, Greenway’deki evinde Dart nehrinin kenarındaki gösterişli malikanesinde de aynı zenginlikte, göze, damağa hitap eden kahvaltılar hazırlandı.
Romanlarını terasta, ılık güneşin altında tereyağlı bir dilim ekmek ve bir fincan çay eşliğinde yazardı.
Her İngiliz gibi, çay içmek, çay saatleri, çayın şekli “high tea” ya da “meat tea” olması onun için önemliydi.
Ama ondan daha önemlisi çayın yanında servis edilen tatlı, tuzlu bisküviler, sandviçler, ufak kanepeler ve muffinlerdi.
Çay saatinde mis gibi badem kokan, yumuşacık bir muffini dünyada hiçbir lezzete değişmezdi. “ Cinayetler Oteli “adlı romanında Albay Luscombe şöyle söyler:
“Hakiki muffinin bulabildiğim tek yer Londra. Geçen sene Amerika’daydım. Menüde, kahvaltıda muffin olduğu yazılıydı. Sonunda önüme gelen sadece üzümlü kek oldu!
” Elmayı yılan ısırdı “ adlı romanın kahramanı Joyse, Mrs. Oliver’a
“ Elmayı seviyorsunuz değil mi ? “ diye sorar. Ve cansız bedeni, içi elma dolu bir havuzda boğulmuş olarak bulunur.
Polisiye romanların kraliçesi , dünyaya 12 Ocak 1976’da, 86 yaşında Wallingford’daki evinde veda eder.
Ama ölümü, romanlarındaki kahramanların ölümleri gibi, ne siyanür, ne sitriktinin, ne dioksin, ne nikotin, ne klor hidrat ne de morfindendir.
Normal yaşlılık ölümüdür bu !
Hakkında bir polisiye yazılamayacak kadar sıradan bir ölüm !
Agatha’nın çok sevdiği kek
YORKSHIRE KEK
6 kişilik
Malzeme
500 gram un
1 yumurta
6 cl. su
100 gram tereyağı
20 cl. Süt
2 elma
100 gram kuş üzümü
Tuz, biber
Bu keki ister büyük bir kalıpta tek parça olarak pişirip , kişiye göre parçalara kesin, ister kişi adedi kadar tek kalıplarda pişirin. Un, tuz ve biberi derin bir tencerede karıştırın, yumurta ve suyu ekleyin. Sütü ısıtın, kaynamadan yavaş yavaş tencereye katın.
Tereyağını eritip kalıbı yağlayın. Elmaları soyup doğrayın , üzümlerle birlikte mikserden geçirip harç yap›n. Bu harcı da hamura kat›n, tereyağlı kalıba boşaltın.
210 derecedeki fırında 20 dakika pişirin. Bu pudingi, İngiltere’de olduğu gibi bir dilim kızarmış dana pirzola ile yiyebilirsiniz.
Sevim Gökyıldız