Yüzyılımız en çok botoksu sevdi

Hiç şaşırmayın, yüzyılımız en çok Botox’u (Botulinum Nörotoksin A’ nın en bilinen marka ismi )sevdi. Hatta, ilk medikal kullanımının tarihlendiği 1950’ leri kendi yüzyılının başlangıcı sayabiliriz. Biraz hekimlik yapalım; Botulinum nörotoksinin        (BotNT) önemli bir tedavi seçeneği olduğunu hatırlayalım.

Şaşılık tedavisi ile başlayan olumlu sonuçlar, birçok nörolojik sorunun çözümüne önemli katkılar sağladı. Migren başta olmak üzere kronik ağrı sendromları, spastisite, hemifasiyal spazm, bruksizm, distoni, aşırı terleme tedavisinde gösterdiği başarılar hepimizin yüzünü güldürdü.

BotNt’in önceliğini estetik kaygılara kaptırması

Söz ettiğimiz tıbbi yararlanımın pek az bilinmesini, BotNT ‘in estetik- plastik işlemlerde yoğun olarak kullanımının kanıksanmasına bağlayabiliriz. Çağımız insanına kendini tanımak, beklentilerini ve özlemlerini gözden geçirmek adına anlamlı olabilecek geri bildirimleri de bizim şimdiki konumuz oldu.

Doğayı tanımak, aydınlanmak, çözüm bekleyen sıra sıra sorunlara gösterdiğimiz çabanın çelimsizliğini, yitirdiği içtenliği düşünürsek; BotNt’in önceliğini estetik kaygılara kaptırmasında sorgulanacak pek az şey buluruz. Konuyu psikiyatristlerin masasına yuvarlamadan, felsefeciler henüz düşünürken, ticaretini yapanlar bunca kazanmışken ucundan kenarından konuşabileceğimizi varsaydım.

Evrenin gizemlerini, uzayın derinliklerini, canlıların evrimini araştıran insan, yaşadığı çağda en çok aklına övgüler düzdü. Teknolojik gelişmeleri, yaşama sunduğu kolaylıkları, uzayan yaşam süresini varımları içinde sayıp döktü.  Ama aynada kendi yüzünü beğenmemeye başladı. Kendi görüntüsü ile arası bozuldu. Yüzüne karşı gelmeye, hor görmeye vardırdı işi. Yüzünü yıkar yıkamaz çekiştirip durduğu yüz kaslarına en önemli görevinin gerginliğini korumak olduğunu hatırlattı.

Gençliği yüzümüzde biraz daha oyalamak olarak varsaydığım bu yaklaşımı yaşlanma ve ölüm korkusundan ayrı tutmak gerektiğini düşünüyorum. Gittikçe uzayan ömrümüzün öncekine oranla artı yıllarını yaşlılık dönemimizde yaşayacağımızı varsayabiliriz. Oysa Gerontolojik yaşam süresinin kalitesini artıracak yöntemlerin daha az tartışıldığını biliyoruz.

Hazcılık ile iç içe geçen bu düşünsel uyarlamada, insanın kendi yüzünü; gidemediği yollar, uzaklaştığı ereklerle uzlaştığı donmuş bir zamana teslim ettiğini varsayıyorum. Her an çekilebilecek bir fotoğrafa hazır olarak yaşadığına ikna edildiğini, çepeçevre duvarlarında gül cemalinin portreleri ile yaşadığını düşünüyorum.

Bir oraya, bir buraya savrulurken, denizinde sarmaş dolaş yılanlar ile yaşadığımız hayattan haz alma isteğimiz; tükenmelerimize karşılık, aklımıza ilk gelen, fazlasıyla hak ettiğimizi düşündüğümüz koca bir itiraz belki.

Dorian Gray sendromunda benzer bir ruhsal durumun psiko-sosyal anlatımı yapılmaya çalışılmış. Kişinin fiziksel görünümü ile aşırı ilgilenmesi, yıpranma ve yaşlanmanın getirebileceği sorunlardan duyduğu yoğun korku bu sendrom içinde anlatılmış. Oscar Wilde’ın bir gecede yazdığı söylenen ‘Dorian Gray’in Portresi’, yoğun alegorik içeriğinde zorbalığa varan ahlaki yaptırımları olan bir toplumda yaşayabileceği tüm hazları yaşamayı hedefleyen kahramanını anlatıyor.

Cezbeden albenisi, çok beğenilen fiziksel özellikleri onun portresini yapan ressama büyük bir ün kazandırır. Bu özelliklere sahip kahramanımıza toplumdaki herhangi bir insandan farklı olarak birçok hazzı yaşamaya hakkı olduğuna inandırılmıştır. Oysa bu şaşırtmacada ona mutluluk verecek aşkları göremez, yolları tüketir. Wilde, roman boyunca yarattığı bu düalizmde, çıkarılacak bir dersten daha çok, kendi acılarını anlatmak istemişti herhalde.

BotNT ile aldığımız yolda, estetik uygulamalardan açık açık yakınan pek kimseye rastlamadım. Kaza eseri istenmeyen sonuçlar yaşayanlara da, nörotoksinin etkisinin sürdüğü bir kaç ay sabretmek kalıyor. Uygulanan BotNT sonrasında mimik kaslarında tama yakın paralizi, göz kapaklarında gelişen güçsüzlük ile yüzüne ‘’dehşete düşmüş’’ ifadesi yerleşen bir balerin görmüştüm. Uzun bir süre gösterilere çıkamadı.

Kazazede hastam gözlerini kırparken çok zorlanıyordu. Hiç gözünü kırpmadan bu dünyaya bakmanın, düşünsel ve duygusal boyutları ile daha katlanılmaz olduğunu düşünüyorum.

Safa Özkızıltan

 

 

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Nedir bu sürdürülebilirlik?

Sürdürülebilirlik Prensibi, 1713 yılında Hans Carl von Carlowitz adlı bir Alman tarafından ortaya atıldı. Kaynakları kurutmadan ve  yaşamın her alanında mevcudu devamlı kılabilmek, yaşamın en

Östrojen, progesteron ve testosteron

KADIN METABOLİZMASI VE ERKEK METABOLİZMASI Peki çevremizde sürekli duyduğumuz bu östrojen nedir? Hormonlar genel olarak organların fonksiyonlarını düzenleyen metabolik kimyasallardır. Östrojen başlıca yumurtalıklarda kolesterolden sentezlenen

Dalışın Altın Kızı: Şahika Ercümen 

Denizin derinliklerine yapılan zorlu dalışlar, cesaret ve azim dışında biraz da çılgınlık gerektiriyor olsa gerek. Tonlarca suyun basıncı üzerinizdeyken, klostrofobik bir ortamda yapayalnızsınız ve yapacağınız ufacık bir hata

İkizler burcunda dolunay – Sözün gücü

Sözlerin gücünün ne kadar önemli olduğu ve bu gücü nasıl kullandığımıza dair testlerden geçeceğiz. 14 Ekim Güneş Tutulmasının etkilerini yine ve yeniden yaşayacağımız iletişim ve

Merkez Bankalarının Rekor Altın Alımı

Borsa İstanbul 7960 puandan yüzde 0.5 değer kazanımıyla haftayı kapatmış oldu. Borsa endeksinde 8000 puanın üstü test edilmiş olsada üzerinde kalıcı olamadı. Borsada yatay hareket

İsrail ve Irkçılık meselesi

  Irkçılık söz konusu olduğunda hâlâ ilk akla gelen antisemitizm olgusunu biraz açmak gerekir. Antisemitizm, kelime anlamı itibariyle Sami Düşmanlığı anlamına gelir.  Hz. İsa’yı çarmıha

Akıl hasadı yapmak ne ola?

Hafta sonu testiler ve bidonlardan saklama kaplarına doldurup boşaltmakla uğraşırken zeytinyağı, nar suyu ve elma sirkesinin kendine özgü kokuları ve renkleri içinde hoş saatler geçirdim.