ÇOK DOKUNANLAR RAFI-2

Dolma Harcını Pilava Dönüştürmek Mümkün mü?

 Zamanı bir anda dondurmak istediniz mi hiç? Hep o anda kalmak… Bir mutluluk ânında mesela. Ya da “Uyuyup uyansam, her şey geçmiş olsa,” diye düşündünüz mü sıkıntılı bir dönemin ortasında? İzlandalı yazar Andri Snær Magnason’ın 2019 yılında Domingo Yayınları’ndan çıkan bol ödüllü kitabı Zaman Sandığı tam da bunları yapabildiğimiz günlere dair bir roman.

Zamanın “pause” tuşunun bulunduğu günlerde başlıyor ve bir masal eşliğinde bu keşfin geçmişine, dünyanın henüz kıtalara ayrılmadığı döneme götürüyor bizi.

Zaman hakkında kendimi bildim bileli çok düşünmüşümdür

Bunu konu alan kitaplar da her daim ilgimi çekmiş, düşüncelerimi canlı tutmuş, bazen bozup yeniden şekillendirmiştir. Zaman üzerine düşünmeye başlamam bir Necip Fazıl kitabında, “Zaman, her şeyin üzerine atılmış bir ağ,” satırlarını okuduğum o âna dayanır. Tuhaftır, kitabın adını hatırlamıyorum ama bu cümleyi ilk okuduğum ân, zaman sandığında dondurulmuş gibi aklımda. Otobüs, oturduğum koltuk, otobüsün o an geçtiği yer… O günden sonra zamandan, zaman ve insan etkileşiminden bahseden kitaplar daha çok ilgimi çeker oldu. Zaman Sandığı da zaman üzerine düşünmeye teşvik eden kitaplar arasına yakın dönemde katılanlardan biri oldu.

Biri uzak geçmişte, biri yakın gelecekte geçen iki ana zamanı var öykünün. Benim bilhassa sevdiğim masal kısmında, zamanın nüfuz edemediği bir sandıkta kim bilir kaç zaman kilitli kalan prensesin, dışarı çıkıp da dünyaya değmiş onca günü kaçırdığını idrak ettiğinde, “Zamanımı neden çaldılar benden?” demesi beni ilk çarpan yerdi belki de. Zira babası ve şürekâsı, kızcağıza zaman kazandırdıklarını, böylece birçok “kötü” günü yaşamak zorunda kalmadığını düşünüyordu. Yağmurlu günleri, rüzgârlı günleri, etrafta gerginliğin hüküm sürdüğü günleri ve daha birçok “kötü” günü yaşamayacak, yaşamadığı günler de tarifesinden düşmeyecekti. Teoride muhteşem geliyor kulağa, değil mi? Ama prenses, sandıktan çıktığında ondan bir şeylerin çalındığını hissetti. Gülümsetti bu beni…

Biber dolması görünümlü pilav

Çünkü zaman, insanla reaksiyona girdiğinde, ya da tam tersi galiba; insan, zamanla reaksiyona girdiğinde, bir dolma harcına dönüşüyor. Pirincin yanına maydanoz, baharat, salça, tercihe göre kıyma yahut parça et filan ekleniyor, yağa bulanıp bir güzel karılıyor ve “hayat” dediğimiz kabuğun içine dolduruluyor. Kötü günlerin ayıklandığı bir dolma, biberin içine pirinç pilavı tıkıştırmak gibi. Biber dolması görünümlü o şeye hevesle çatalı batırıp da pilav tatmak büyük bir hayal kırıklığı olmaz mıydı? Ama son dönemde insanın “güzel” algısı, “iyi” algısı, kim bilir ne sebeple, kötüden izole edilmiş bir hâl aldı. Halbuki, bir günü tüm bileşenleriyle saniye saniye yaşayıp da güzellikleri tek tek devşirmekte güzelliğin güzelliği. Bunu ne güzel, ne usulca ve bu kavramları hiç kullanmadan düşürdü zihnime bu masal.

Fakat onca zaman bahsine rağmen, bana bu roman ne üzerine diye soracak olursanız, cevabım zaman olmazdı. Daha çok “sorumluluklar üzerine bir roman,” demeyi tercih ederdim. Ya da karakter sınırı yok madem,“insanların kötü giden şeyleri düzeltme konusunda sorumluluk almaktan kaçmasına dair bir hikâye” diye genişletirdim.

Zira hikâyenin iki ana zamanından günümüze daha yakın olanında, bir ekonomik kriz esnasında, artık seri üretimi yapılabilen ve Zaman Kutusu adı altında pazarlanan o “sihirli” alete giren insanların bahsi geçiyor. Herkes, güzel günlere ayarlıyor saatini ve kutularına hapsoluyor. İnsan düşünmeye başlıyor o zaman: Güzellik ve insan arasındaki ilişki nedir? Günümüzde, dünya yüzeyinde soluk alıp veren insan nüfusunun önemli bir kısmı, tabii bilhassa modern hayatın hüküm sürdüğü yerlerde ikamet edenler, bunun bir sahiplik ilişkisi olduğunu düşünüyor gibi. Güzellik sahip olunacak bir şey ve insan da onun sahibi. Güzelliğe, güzel şeylere sahip olmayı bir hak olarak gören öyle çok insan var ki… İşte Zaman Sandığı, bilhassa son bölümlerinde, güzellik ve insan arasındaki ilişkinin özünü hatırlatıyor bize. İnsanın, güzelliğin ancak işçisi olabileceğini, insan sorumluluk almadıkça, çirkinliğin, kötü gidişin asla sona eremeyeceğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Tam da bu yönüyle, her yaştan insanın okumasını isteyeceğim bir kitap.

Belki de zaman kutuları gerçekten vardır

Bir de kısa bir süre önce, eski zamanların bereketinden bahsediyorduk bir arkadaşla. Kırk yıllık ömürlere onlarca kitap sığdıran (ki bu kitapların içinde, tabiri caizse “boş yok”) yazarlardan mesela… Bugün elimizde çok daha geniş imkânlar olmasına rağmen, teknoloji, özünde tamamen insana zaman kazandırmak üzere tasarladığı onlarca alet fırlatmışken üstümüze, zamanımızın nasıl da azaldığından ve hiçbir şeye yetişemediğimizden… Belki de zaman kutuları gerçekten vardır. Prenses ve babası olarak, aynı bedende toplanmışızdır. Kendimize zaman kazandıracağız diye gönüllü esiri olduğumuz kutulardan ara sıra başını çıkaran ruhumuz soruyordur bize, “Zamanımı neden çaldınız?” diye. Kendi gürültümüzü susturduğumuzda, duyarız belki.

Elif Nihan AKBAŞ

Paylaş

Son Yazılanlar

Trump 2.0 kazandı, dünyada ne olacak?

Borsa İstanbul haftanın ilk iş günü 10 bin puan üzerinde kapanış yaptı. Altın, haftaya yatay başladı, ons 2700 dolar seviyelerinde, gram altında ise 3100 TL

Türk Gastronomisinin Altın Kaşıkları

Mutfak Dostları Derneği’nin 2018’de onur ödülü vererek başlattığı Altın Kaşık Gastronomi Ödülleri bu yıl çok önemli bir kategoriyi de Yılın Servis ödülü başlığı altında değerlendirmelerine

Kadın emeğinin gastronomiye yansıması

Senelerdir severek yaptığım iş gastronomi yazarlığı ve bunun gibi yeme içmeye, damak tadına ilişkin konulardaki  etkinlikler. Resmi bir tanımı yok, verilmiş unvan da  değil. Sadece 

Gastronominin evrensel gücü

Altın Kaşık Ödülleriyle Mutfak Dostları Derneği’nin ödüllendirdiği yaratıcılık, FSUMMIT 2025’in vizyonuyla sektöre kazandırdığı yenilikler ve Husin belgeselindeki derinlemesine hikâye, gastronominin sınırları aşan gücünü gözler önüne

Prada dertsiz başına dert mi arıyor?

Tasarımlarından marka kimliğine, müşteri portföyünden sattığı hayallere kadar birbirinden çok farklı iki marka hakkında bir söylenti dolaşıyor lüks moda sektöründe… İtalyan moda devi Prada’nın, Capri

Sofralarımızın Ortak Dili

Yemek sadece fiziksel bir gereksinim değil; kültürel kimliğimizi şekillendiren, tarihimizin sessiz tanıklığını yapan ve insanlar arasındaki bağları güçlendiren evrensel bir unsurdur. Her ülkenin, her yörenin

Heyecanla beklenen birinci sayfa

Dag Solstad, her gün yazdığı bir sayfa ile romanlarını tamamladığını söylemiş. Ayağına gelen güne, dönme dolaba atlama adımı ile başlamanın hikayesi midir yazdıkları veya bitirdiği

Yılbaşı ve Vasilopita çöreği

Bir yılı geride bırakıp uğurlarken yeni umutlarla başlayan yeni bir yıla ‘hoş geldin’ diyoruz. Dilekler her zaman sağlık, mutluluk, sevgi ve barış olmak üzere; dostlar

Manav Türklerinin sofrasında zamanın izleri

Geçtiğimiz hafta sonu Tuzla, gastronomi tutkunları için benzersiz bir deneyime ev sahipliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı’nın hayata geçirdiği “Gastronomi Günlükleri” serisinin