Marmara M=8.0’lik deprem üretemez

1999 yılında Marmara’da yaşanan büyük depremin ardından ortalık tam anlamıyla, gündüz kuşağı diye adlandırılan kadın programlarına dönmüştü. Dönemi çok iyi takip edenlerden biri de Tempo Dergisi muhabiri olan bendim.

Şimdi yaşları 70’i çoktan aşmış pek çok yer bilimci ki biz onlara “Deprem hocası” diyorduk, her biri ayrı bir TV kanalında veya gazetede kendi fikirlerini ortaya koyuyordu. Ama ne açıklamalar… “Bütün İstanbul kıyıları çökecek”, “Marmara baştan sona kırılacak, belki büyüklük 8 olacak”, “Yok o yanlış söylüyor 6.5’tan fazla olmayacak”.

Maalesef tartışmalar sürüyordu ama kimse sorunlu yapı stoklarını yıkıp yerine sağlam yapılar inşa etmenin peşinde değildi. Bir zaman sonra her şey gibi deprem de unutuldu. Kimse uzmanları aramaz oldu.

Tabii ki 6 Şubat 2023’e kadar bazen hatırlandı ama eser miktarda demek abartı olmaz. Yüzbinlerce insanımızı kaybettiğimiz, bir o kadarının evsiz kaldığı 6 Şubat yeni bir milat yazdı. Geçen hafta Gemlik’te meydana gelen 5.1’lik deprem ise korkuyu iyice artırdı. Uzun zamandır suskun olanlar yeniden konuşuyor. Hatta bazıları nerdeyse her akşam-sabah açıklama yapıyor. Geçenlerde Marmara 8 büyüklüğünde kırılabilir diyen bile oldu.

Ben ise 24 yıldır güvendiğim bilim insanı, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi (BDTİM) Müdürü Doç. Dr. Doğan Kalafat’ı aradım.

Sorularımı kendisine yönelttim. İçtenlikle yanıtladı.

  1. Marmara depremi Şubat ayından bu yana neredeyse her gün gündemde. Ancak, sadece konuşulup çözümsüz kalınması anlamında 1999’a döndük diyebilir miyiz?

Gerçekten de 23 yıl öncesine döndük diyebilirim, özellikle medyada olası depremle ilgili yorumlar bölgede yaşayan vatandaşlarımız üzerinde aşırı derecede korku, endişe ve çaresizlik yaratarak psikolojik açıdan çok olumsu etkiler yaratmaktadır.

Hâlbuki topluma verilecek mesaj, Marmara Bölgesinin Deprem Tehlikesinin fotoğrafı 1999 depremleri sonrası çekilmiştir. Yani bölgede deprem tehlikesinin varlığı toplumun büyük kesimi tarafından da kabul edilmiştir. Dolayısı ile yapılması gereken risk azaltma çalışmalarının zamanı çok iyi değerlendirilerek planlı ve koordineli bir şekilde yapılması ve yaşadığımız şehir ve/veya bölgede depremin vereceği zararları en aza indirebilecek çalışmaların kısaca risk azaltma çalışmalarının belirli pilot bölgeler başta olmak üzere planlı bir şekilde zaman kaybetmeden hayata geçirilmesidir.

Bu çalışmaların temelinde şehirlerimizin yapı stokunun deprem güvenli hale getirilmesi, kısaca zemin özellikleri bilinerek üzerinde uygun yapı tasarımının uygulanmasını sağlamaktır. Bizim en büyük eksiğimiz afet ve zarar azaltma konusundaki çalışmaların belirli bir koordinasyon içerisinde yapılamamasıdır.

Hâlbuki afetle mücadele bütünleşik bir çalışmalar topluluğudur. Merkezi yönetimin, yerel yönetimin, STK’ ların, mahalle örgünlerinin kısaca Afet ile ilgili çalışma yapan tüm kamu ve sivil kurum ve kuruluşların ortak çalışmasını zorunlu kılar, yoksa bu çalışmaların başarılı olması mümkün değildir.

  1. Marmara bir deprem bekliyor, pek çok araştırma da yapıldı. Siz bize net olarak izlediğiniz Marmara hakkında bilgi verir misiniz? Büyüklük 8 olabilir deniyor bu mümkün mü ve tam olarak nerelerde bekliyoruz?

KAFZ (Kuzey Anadolu Fay Zonu) sismolojik açıdan özellikleri net olarak bilinen bir fay zonudur. KAFZ’nun bilimsel olarak keşfi de 1939 Erzincan Depremi (Moment büyüklüğü Mw=7.8) sonrası Prof. İhsan Ketin Hoca tarafından yapılmış ve literatüre kazandırılmıştır. 1939 Depreminde 30.000 üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Ve batıya doğru yaklaşık 400 km. bir alan kırılmıştır. Bu deprem sonrası yarı-sistematik bir şekilde KAFZ’nu oluşturan kırık parçaları (segmentler) çok kısa zaman aralıkları ile yırtılarak (kırılarak) batıya doğru bir tetiklemeye ve göçe neden olmuşlardır. Sırası ile 1942 (Erbaa-Tokat, Mw=7.0), 1943 (Ladik-Samsun, Mw=7.5), 1944 (Gerede-Bolu,Mw=7.6), 1957 (Abant-Bolu, Mw=7.1), 1967 Mudurnu-Adapazarı, Mw=7.4).

Bu depremler sonucu bütün yer bilimciler bu kırılmanın Marmara Bölgesinin doğusunda yeni bir kırılmaya neden olacağı konusunda hemfikirlerdi. Tabi ki beklenen hangi kol olduğu konusunda çok net hiç kimse bir şey söyleyemezdi.

KAFZ’nun en batısında ise 1912 yılında Mürefte-Şarköy Depremi (Mw=7.1) meydana gelmişti. Dolayısı ile aşağıdaki haritada görüleceği gibi kırılmayan alanlar mevcuttu.

Çünkü KAFZ Marmara bölgesine geldiğinde 2 ana kola ayrılmaktadır. 1. Ana Kol kuzey kol olarak nitelendirilir, İzmit Körfezinden geçerek prens adalarının güneyinden, Silivri- Marmara Ereğlisi-Kumbağ açıklarından geçerek Güzelyöy-Şarköy-Mürefte-Ganos’dan Saros Körfezine ve oradan da Kuzey Ege’ye bağlanmaktadır.

2. Anakol ise Mudurnu-Taşkesti civarından-İznik Gölü’nün güneyinden geçerek Gemlik körfezine bağlanmakta buradan da parçalar halinde Marmara Denizi’nin güney kıyılarından batıya ve güney batıya dallanarak parçalar halinde uzanmaktadır. Her iki kol da zon (sistem) özelliğindedir ve içerisinde irili ufaklı birçok parçayı barındırmaktadır.

Dolayısı ile Her iki kolda uzun zaman deprem üretmediği için o yıllarda genel olarak güney kolun daha önce çalışacağı konusunda daha yoğun bir fikir birliği vardı. Ancak 1999 Depremleri Kuzey kolda meydana geldi. Dolayısı ile aşağıdaki haritada da görüleceği üzere her iki kolda da şuana kadar büyük deprem üretmediği görülmektedir ve sismolojik açıdan her iki koldaki KAFZ’nun ana parçaları Sismik Boşluk olarak adlandırılmaktadır.

1999 depremleri ile yırtılan ve yüzey kırığı oluşturan alan toplam 220 km. dir.

Sismolojik açıdan bakıldığında konu edilen sismik boşlukların M=8.0 büyüklüğünde bir deprem üretmesi fiziksel ve kinematik olarak mümkün değildir.

8 Büyüklüğünde bir deprem 32 adet 7.0 büyüklüğünde bir depremin enerjisine eşdeğerdir.

Soldaki haritada da görüleceği gibi kuzey kol için kırılmayan toplam alan 27.5o-29.0o D boylamları arasıdır. Ve tüm parçaların aynı depremde kırıldığını düşünsek de kırılacak parçaların yaklaşık uzunluğu 166 km.’dir.

Kısaca M=8.0 büyüklüğünde bir depremde yırtılacak (kırılacak) fayın uzunluğu KAF gibi doğrultu atımlı bir fayda en az 400 km.’ nin üzerinde olmalıdır. Kısaca bu bir fantastik bir düşüncedir ve topluma afet bilinci konusunda hiçbir artı değer katmamaktadır, sadece ümitsizlik, çaresizlik, korku ve bilime karşı güvensizliğine sebep olmaktadır.

Kaldı ki 28o D Boylamı batısındaki parça ve doğusundaki parça farklı sismolojik özelliklere sahiptir. Dolayısı ile aynı anda ve tek bir depremle kırılma olasılığı nispeten daha düşüktür.

Ayrıca Türk-Japon Projesi kapsamında deniz tabanından elde edilen verilerin analizinde Kuzey kolun Marmara Denizi içinden geçen batı parçasında akma (creeping) denilen ve KAFZ’nun Gerde-İsmetpaşa’da görülen bir özelliğin bir benzeri gözlenmiştir. Dolayısıyla sürekli bir enerji boşalımı mevcuttur. Bu sismolojik açıdan olumlu değerlendirilen bir gözlemdir.

  1. Bir şekilde dönüşüm yapılması gerekiyor deniyor yeni yasalar çıkıyor ama gerçekte aşağı yukarı ne kadar zamanımız kaldı.

Bildiğiniz gibi bir depremin önceden belirlenmesi Ne ile başlayan 3 sorunun belirli bir hata payı içerisinde yanıtlanması ile mümkündür. Bunlar;

  1. Nerede?
  2. Ne Büyüklükte?
  3. Ne zaman?

Bunlardan il ikisini belirli bir hata payı içerisinde verebiliyoruz, ancak 3. Soruya bugünkü teknoloji ve bilgilerimiz ışığında yanıt verebilmemiz maalesef mümkün olamamaktadır.

Yapabileceğimiz, istatistik yöntemler kullanarak elimizdeki deprem kataloglarının (kaldı ki bu kataloglardaki veri setinin güvenilirliği çok önemlidir) kullanılarak örneğin bir bölge veya şehri referans alarak orada meydana gelen büyük depremlerin tekrarlanma periyodundan bir olasılık hesabı yapmaktır.

Örneğim Marmara için bir örnek vermek gerekirse Büyüklüğü M≥7.0 olan bir depremin 40, 70, 90 yıl içerisinde olma olasılıkları aşağıda verilmiştir.

Bu sonuç bize o tarihte bir deprem olacağını öngörmemektedir.

Bu sonuç bize bölgenin deprem tehlikesinin yüksek olduğunu, zamanımızı çok iyi değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.

En kısa zamanda yaşadığımız şehirleri deprem güvenli hale getirmemizi veya yapı stokumuzu rehabilite ederek depreme dayanıklı hale getirmek ve depreme karşı bilinçli ve dirençli bir toplum olmamız gerektiğinin bir mesajıdır bu.

Kısaca ben geliyorum, hazırlıklı olun anlamını taşır.

 

 

  1. İstanbul ve Marmara’nın zemin açısından kuvvetli yerleri nereler?

Genel olarak zemin şehrin kuzeyine doğru göreceli olarak daha güvenli ve dirençlidir. Ayrıca boğazın iki yakası Örneğin Beylerbeyi, Çengelköy, Beykoz sırtları, Avrupa yakasında Maslak, Tarabya, Sarıyer ve kuzeyde yer alan bölgeler zemin açısından daha güvenli yerlerdir.

Deprem üreten kaynaklardan (Marmara Denizi) ve sahil kesiminden uzaklaştıkça depremin olumsuz etkilerinden de nispeten uzaklaşmış oluruz.

  1. Şu anda Marmara’da yılda kaç deprem oluyor ve sanki 4 ve üzeri depremlerde enerji açığa çıkıyor denerek rahatlayanlar var. Bunun gerçekliği ne

Her yıl Marmara bölgesinden ortalama 800-900 deprem almaktayız. Bunların yalnızca ortalama 3-5 ‘inin büyüklüğü M≥4.0 ‘dır. Buda farklı kaynaklardan gelmektedir. Örneğin, Tekirdağ Açıkları, Silivri Açıkları, Gemlik Körfezi, Erdek Körfezi gibi.

Maalesef mikro ve daha büyük M≥4.0 depremler sistemi rahatlatmazlar, bunu basit bir örnekle açıklamak gerekirse Batı Marmara parçasını düşünelim bir fil ayaklarını kırmış uyuyor deniz tabanında, her bir 3 lük depremde filin vücudundan 3 kıl çektiğimizi, 4 lük depremde filin vücudundan 4 kıl çektiğimizi düşünelim, maalesef bunla filin uyanmasını ve ayağa kalkmasını sağlayamayız.

Dolayısı ile bu büyüklükte depremler yırtılacak (kırılacak) parçanın tuttuğu enerjiyi boşaltmaya yeterli olamaz. Dolayısı ile enerji bir büyük deprem ile boşalmaktadır. Bu yüzden bu depremleri ben diri bir kırığım ve hazırlanıyorum mesajını bize vermektedir.

  1. 1999 baz alınırsa yıl boyunca olan depremlerde artış ne durumda?

Tabi bu o yıl içerisinde bir büyük deprem olmuşsa istatistiksel açıdan olağanın dışına çıktığımızı bize gösterir. Yani depremlerin yıllara göre dağılımına baktığımızda genel olarak ortalama 16.000-17.000 deprem meydana gelmekte ancak bir büyük deprem olduğunda anormal bir artışın olması beklenmelidir.

Örneğin bu yıl yalnızca 6 Şubat depremlerinin de etkisi ile Aralık ayına kadar kaydedilen depremler sayısı 56.000 i geçmiştir.

(Kaynak: KRDAE-Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi)

Bu artışta ülke çapında kurulan deprem istasyonlarının artışının da olumlu etkisi olduğu göz ardı edilmemelidir.

  1. Deprem uzmanı hocalarımızın halen hiç yeni araştırma yapmadan açıklama yapması ne kadar doğru?

Tabi ki buna doğrudur deme hakkımız yoktur. Örneğin 4 Aralık’ta meydana gelen Gemlik Körfezi Açıkları (ML=5.1) depreminden hemen sonra görsel ve yazılı basında deprem olduktan birkaç dakika içinde özelikle TV haber programlarına katılan akademik ünvana sahip bilim insanlarının deprem ile ilgili hiçbir çalışma yapmadan depremi yorumları ve birbirine zıt açıklamalar yapması toplumda bilime ve bilim insanına olan güveni zedelemektedir.

Dolayısı ile bir deprem sonrası verilecek beyanat ve açıklama ilgili depreme ait verinin bizzat analizine dayalı olarak verilmelidir. Yoksa tek bir kaynak web sayfasından alınan bilgileri belirli bir süzgeçten geçirmeden direk olarak yorumlanması son derece riski bir durumdur.

Örneğin son yaşanan depremlerde bazı web sitelerinden açıklanan önemli depremleri kullanarak yorum yapılmaktadır. Hâlbuki bu depremler ya yoktur, ya da büyüklükleri çok farklıdır. Bunun en güzel teyidi ise farklı ulusal ve uluslararası sismoloji merkezlerinde bu olayın veya olayların varlığını teyit ekmek veya sismik sinyalleri gerekirse kişinin analiz etmesi ki çoğu deprem uzmanı olarak basında lanse edilmektedir.

Bu analiz sonucu ana deprem sonrası süreci takip edebilmek, büyüklükleri ve depremleri sağlıklı yorumlamak mümkündür. Özellikle deprem oluş düzenleri hakkında bilgi sahibi olmadan bir depremin öncü şok olduğunu, bir büyük depremin olacağını vb. açıklamaların toplumun bilinçlenmesi açısından maalesef hiçbir faydası olmamaktadır.

Yalnızca bilime ve bilim insanına güveni zedelemektedir. Tüm dünyada özellikle orta büyüklükte bir deprem sonrası bilim insanları depremin kayıtlarını analiz etmeden absın açıklaması yapmazlar, en az 1-2 saatlik bir çalışma sonrası açıklama yaparlar.

  1. Depremlerde tarihsel döngü gerçekten bilimsel mi? araştırmalar bu yönde bir veri gösteriyor mu?

Bu bize bir o yörenin deprem tehlikesi hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Örneğin bir yerde tarihsel dönemde bir deprem olmuş ise, gelecekte de aynı kaynak çalışacaktır ve bir deprem üretecektir. Depremlerin döngüsünden kısaca bunu anlarız.

Bu konu ile ilgili paleosismoloji çalışmaları deprem bilimine katkı sağlamaktadır. Paleosismoloji çalışmaları geçmiş yıllarda olmuş büyük depremlerin izini araştırmada önemli katkıları bulunmaktadır. Bunla ilgili paleosismologlar eski depremlerin izini bulabilecekleri pilot bölgelerde kazı çalışmaları-hendek (trench) açarlar.

Büyük hendekler açarak tabakalardan fay izini bulmaya çalışırlar, tabakalardan örnekler alınarak yaş tayini yapılır, o hendek alanında tarihsel dönemde kaç deprem olduğu konusunda bilgi sahibi olmaya çalışırlar. Ülkemizde bu konuda yetişmiş değerli bilim insanları bulunmaktadır. Buradaki en olumsuz şey hendek çalışması ve yaş tayini sonucunda o lokasyon için olan depremleri ortaya koyarak büyük depremlerin tekrarlanma periyodunu bulmaya çalışırlar.

Ancak hata payları çok geniş olduğundan kesin olarak bir tekrarlanma periyodu vermek mümkün olamamaktadır. Ancak o lokasyonun deprem tehlikesinin ortaya konulmasında önemli katkı sağlar. Doğa maalesef bizim kurallarımıza ve öngörülerimize göre çalışmaz.

Deprem kaotik bir olaydır. Öyle kırık parçaları vardır ki paleosismolojik çalışmalarla ortaya konmuş örneğin 200-250 yılda bir deprem beklentisi olan lokasyonlarda, bazen çok daha uzun sürelerde deprem olmamaktadır. Veya tam tersi de olabilmektedir.

Füsun Saka

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar