Bugünün öfkeli anne-babaları geleceğin öfkeli insanlarını yetiştiriyor
“Öfke Kontrol Bozukluğu” erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülüyor. 20’li yaşlarda başlama olasılığı yüksek. Bu sorun genetik kökenli olabileceği gibi, kişinin bebeklik döneminde, ebeveyni ile sağlıklı bir ilişki kuramayışından da kaynaklanıyor. Çocukluk çağı istismarları da en önemli öfke kontrol bozukluğu nedenlerinden biri. Ve genelde anti sosyal kişiler, borderline ve narsisistik kişilik yapıları, öfkelerini kontrol etmekte zorlanıyorlar.
Güven duygusu eksik olan öfkeleniyor
Psikiyatri bilimi uzun yıllardır bu sorunla uğraşıyor, nedenleri üzerine teoriler geliştiriyor, çözümlerini arıyor. İnsanın, bebeklik yılları da dahil en temel duygulanımlarından biri olan öfkenin hastalık haline gelmesi için kontrolsüz bir biçimde, yani öfke patlamaları şeklinde yaşanması gerekiyor. Öfkesini kontrol altına alamayanların profiline bakıldığında; Genelde güven duygusu eksik olan kişiler çıkıyor karşımıza. Güvensiz kişilik yapısının ise çok değişik nedenleri olabiliyor ama en belirgin olanı; bebeğin 0-6 yaş arasında bakımını yapan ebeveyninin onunla empati kuramayıp, öfkesini yönetmekte güçsüz kalması, aksine çocuğa karşı şiddet gösterisinde bulunması denilebilir. Bu davranış biçimi çocukluk yıllarında kazanılması gereken güven duygusunu tamamen yok ediyor ve ileri yaşlarda bir yetişkin olduğunda da dünya ile bu güvensizlik üzerinden iletişim kurmasına neden oluyor. Ayrıca yine bu çağlarda yaşanan istismarlar, şiddet gösterileri de ileride bu çocukların öfkelerini kontrolsüz yaşanmasının temellerini hazırlıyor.
Öfkeden, öfke kontrol bozukluğuna…
Uzman Psikolog Zehra Erol öfkeyi tanımlarken; “Kişiyi belli bir davranışa yönlendiren itici güçtür” diyor. Erol’a göre, öfkenin iki yönü var. Birisi yıkan, zarar veren ve patlayan yanı ki, bu bize ve çevremize zarar veriyor. Diğeri de haklı olan, olayları lehimize düzelten yanı.
Yani öfke, duyarlı olduğumuz konuları görmemizi, çevremizdeki insanlara da bunları ifade etmemizi sağlayan bir araç olabilir aynı zamanda. Acıbadem Hastanesi Psikiyatrlarından Özay Özdemir ise “öfkeyi nasıl tanımlıyoruz?” Sorusunun yanıtını verirken şunları söylüyor; “ Öfke insanın temel duygulanımlarından bir tanesi. Kaynağı da insanın hem biyolojik, hem psikolojik açıdan oluşum ve gelişiminin şekillendiği çocukluk dönemlerine dayanıyor.
Psikiyatri bilimi bu konuda çeşitli teoriler üretmiş durumda
Öfkenin temelinde, genetik faktörlerin rol oynadığı, insanın biyolojik yapısının bu sorunu ortaya çıkardığı, dolayısıyla ailesel geçişinin olabileceği şeklinde düşünceler var. Ve tabii ki, psikiyatrik bazı sorunlar da öfkeyi beraberinde getiriyor. Diğer psikolojik teoriler de genetik faktörleri inkar etmiyor ama daha önce de belirtildiği gibi insanın yetişkin yaşındaki öfke kontrolünü nasıl sağladığınının, daha çok çocukluk çağındaki ruhsal gelişime bağlı olduğunu kabul ediyorlar. Ve öfkenin, çocuğun büyüme süreci içinde şekillendiğini varsayıyorlar. Yani, bugünün öfkesini kontrol etmekte zorlanan büyüklerinin bu sorunlarının temelinde, dünyaya geldiği ilk yıllarda ebeveyni ile yaşadığı ilişkisi yatıyor.”
Öfkeye neden olan psikiyatrik sorunlar
Psikolog Zehra Erol, öfke kontrolünde zorluk yaşayanların aynı zamanda başka psikiyatrik sorunları olduğuna da dikkat çekiyor. Erol; “Öfke kontrol zorluğu olanlar, sosyal yaşamlarında, iş yaşamlarında sıklıkla başka sorunlar da yaşarlar. Eşleriyle, çocuklarıyla ilişkilerinde de problemler vardır. Yardım alınmadığı zaman sorun gittikçe büyür. İletişim problemleri, problem çözmede zorlanma da buna eklenince işin içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu durum da depresyon sıklıkla görülür.” diyor. Psikiyatr Özay Özdemir de öfke kontrolsüzlüğü yaşayanların sıklıkla farklı başka psikiyatrik sorunlar nedeniyle tedavi gördüklerini belirtiyor. Özemir’e göre; Öfkenin kontrolünün yeterince sağlanamadığı durumlar, hafif düzeyden ağır düzeye kadar bir sürü psikiyatrik rahatsızlıkta karşımıza çıkıyor. Örneğin, hafif düzeyde nevrotik öfke kontrol zorluğu durumu çok sık görülüyor. Kişinin günlük yaşamındaki tolerans azlığı, kendi işleriyle ilgili küçücük bir engel gördüğünde öfke duyması bu şekilde açıklanabilir. Bu kişiler yaşadıkları öfkeyi dışarı bir patlama biçiminde yansıtmayabilir. Ve çoğunlukla bu öfke kendilerine zarar verir.
Psikosomatik hastalıklar
Devamında o kişinin bir takım psikosomatik hastalıklar yaşamasına neden olabilir. Hipertansiyon, gerilime bağlı baş ağrısı, mide sorunları, diyabet bunların arasında sayılabilir. Ancak öfkenin yaşanması her zaman bu kadar masum olmayabiliyor. Özdemir; “Diğer gruplara bakacak olursak, en ağır uçta öfke kontrol bozukluğu yaşayan grup içinde kişilik bozuklukları olanlar, mesela anti sosyal kişilik yapıları var. Bu yapılarda, öfke kontrolünü sağlamak için gereken ruhsal örgütlenmeler yeterince karşılanmamıştır. Dolayısıyla anti sosyal kişilikte olanlar öfkelerini, hemen ve ertelemeden, yeterince biçimlendirmeden başkalarına yönlendirir ya da kendilerine zarar verirler. Bu yapılar bir uç gruptur. Bu grup içinde sınır kişilik bozuklukları, borderline yapılar, narsisisitik kişilikler, histeriyonik kişilikler var. Ayrıca psikotik ruhsal yapısı olan kişiler de öfke kontrol güçlüğü yaşar” diyor.
Öfke Kontrol Bozukluğu nasıl tedavi edilir?
Özdemir, temel olarak psikiyatrideki tedavileri ilaç ve psikoterapi olarak değerledirmenin uygun olacağını vurguluyor ve burada da bu iki tedavi yöntemi ya da ikisinin birlikte uygulanabileceğine dikkat çekiyor. Özdemir’e göre; Eğer öfke kontrol sorununu yaşatan neden başka bir psikiyatrik sorundan kaynaklanıyorsa, öncelikle onu iyileştirmeye etmeye yönelik bir tedavi seçeneği sunulur. Bazen ilaç tedavisi ile destekleyici bir terapi yapılır. Hem davranışçı-bilişsel, hem de psikoanatilik tedavilerle, bütüncül yaklaşım benimsenir. Davranışçı-bilişsel psikoterapilerde amaç; daha çok kişinin zihninde oluşmuş bulunan yanlış bilişsel şemaları değiştirmek üzerine kuruludur.
Tedavi protokolü önemli
Özdemir öfke kontrolü bozukluğuunn tedavisinde klasik psikoanaliz ve modifiye edilmiş psikoanaliz ayrımının iyi yapılması gerektiğinin altını çizerek şunları söylüyor: “Psikoanalitik terapi uygulanabilmesi için böyle bir tedavi yaklaşımına kişinin psikolojik durumunun uyması lazım. Nevrotik vakalarda klasik psikoanaliz uygulanabilirken, kişilik bozukluklarında modifiye psikoanaliz yapılabilir. Bazı kişilik bozukluğu olgularında klasik analiz yapılamaz ama onlar için modifiye edilmiş, içgörü edindiren analizler yapılır. Borderline kişilik bozukluklarında, ileri düzey narsisistik bozuklukta klasik psikoanaliz yardımcı olamaz. Çünkü klasik psikoanaliz tekniğinde kişi ile kontrat yapılır tedaviye başlarken ve burada analist daha nötr durumda kalır, yönlendirmeler yapmaz, destekleyici yaklaşımda bulunmaz. Yani borderline, narsisistik gibi kişilik bozuklukları klasik psikoanalizi tolore edebilecek yapıda değildir. Klasik psikoanalizde zaman zaman yaşanacak olan regresyonu taşıyacak durumları yoktur. Bu nedenle onlar için destekleyici yanı da olan analizler yapılır” diyor.
Psikoterapilerin yanı sıra verilen ilaçlar da öfke kontrol bozukluğunun tedavisinde etkili oluyor.
Ruhsal örgütlenmenin çeşidine ve varolan ruhsal sorunun tipine göre seçilen ilaçlar ciddi olarak sorunun çözümüne yardımcı oluyor. Örneğin antidepresanlar, anksiyete giderici ilaçlar tedavide önemli rol oynuyor çünkü panik atak, panik bozukluğu gibi durumlar da aslında öfke ile başetme zorluğudur. Orada kullanılan ilaçlar da antidepresandır. Yani sorunu yaşayan kişinin varolan psikiyatrik hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar öfke kontrolünü de tedavi edebiliyor.
Öfkesini kontrol edemeyenlere öneriler
Öfke kontrol bozukluğu olan kişiler yardım almak da zorlanırlar. Bunu saklamaya çalışırlar. Bu nedenle öfkesini yenemeyen insanları olumlu bir şekilde tedaviye yönlendirmek gerekir.
Öfke ve saldırgan davranış birbirini tetikler. Bu nedenle öfkenin vurma, kırma ve zarar verici davranışlarla göstermek yerine nasıl ifade edeceğini kişinin mutlaka öğrenmesi gerekir.
Öfke kontrolünü öncelikle kendimiz ve kendimize verdiği zararlar açısından önemsemek ve bize nasıl etkisi oluyor anlayabilmek gerekiyor. Öfke kontrolü kişinin öfkenin olumlu etkisinden faydalanmasını sağlar. Öfkeyi kontrol ederken kişinin zamana ihtiyacı vardır. Kendimize zaman tanıyıp olayı bütün olarak görmek de fayda vardır. Kontrolü ele almak ve nelerin bizi öfkelendirdiği ve bununla nasıl başa çıkabileceğimiz üzerinde düşünmek önemli.
Öfkeli ebeveyn ve öfkesini kontrol edemeyen çocuklar
Uzmanların açıklamaları net olarak işaret ediyor ki, öfkeli ve sevgisini gösteremeyen insanlar yine kendileri gibi öfkeli çocular yetiştiriyor. Tabii ki, başka bir sürü etken de var ama en temel mesele bu. Uzman Psikolog Zehra Erol, “Dürtülerimizi kontrol etmeyi çocuklukta öğreniriz. Ancak o dönemde yaşanan bazı duygusal eksiklikler varsa veya bir psikiytrik sorunla karşı karşıyaysak, saldırganlık dürtülerine karşı koyamayız” diyerek somut bir biçimde açıklıyor. Bu açıklama bir çok şeyi netleştiriyor aslında. Biraz geçmişe dönüp bakıldığında; bazı devlet adamlarının bile öfkelerine nasıl yenildiklerini ve neden yenildiklerini çok iyi gösteriyor. Örneğin eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in devlet düzeyinde bir toplantıda Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın başına kitabı fırlatması, Başbakan Erdoğan’ın bir vatandaşa “Ananı da al git” demesi gibi bir çok örnek var ki, öfkenin insanı nasıl pençelerine aldığını ve yıkıcı etkileri olduğunu gösteriyor.
Evet, öfkesini kontrol edemeyen insanların davranışları, kimi zaman can veya mala zarar verebilir, kimi zaman da ekonomileri bile sarsabilir. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmesi lazım.
Hangi ebeveyn davranışı çocuğu daha öfkeli hale getiriyor?
Çocuğuna ilk 0-6 yaş arasında yeterli güven duygusunu verememek.
Özellikle bebeği bakan, onu doyuran, temizliği ile ilgilenen ve ona severek dokunan kişinin bunları yapmakta yetersiz kalması.
Çocuğun ihtiyaçlarını zamanında ve istediği gibi karşılamaması
Çocuk öfke duyduğunda onu sakinleştirmek yerine kendisinin de öfkelenmesi