Hatıra kurucuları
Bazı kentler zamansızdır; ya da daha doğru bir değişle onları zamanın belirli bir kesitinde resmedemezsiniz. Üzerinde hangi oynamaları yaparsanız yapın, ortaya çıkan görüntüleri alır, bünyesinde özümser ve kendi siluetinin temel çizgilerine bir şekilde uyumlandırır.
İstanbul da benim için böyle bir kenttir. Kentin hangi kesitinden bakarsanız bakın, görme alanınıza düşen karşı kıyı gökle yer arasına asılmış rölyef inceliğindedir. Üstünde ne denli hunharca oynanırsa oynansın, sahibi olan tüm zamanlarca ince ince tırnaklanıp kanatılsın, özüne duyduğu güven hiç kaybolmadan sizi zarif bir sıcaklıkla kucaklar.
Geçmişin ‘’Şimdisinden bugünün ve yarının Şimdilerine geçişlerinin özümsenmiş duruşudur bu.
Semiramis Öner’in ‘’HATIRA KURUCULARI’’ adlı sergisinin Beyoğlu METROHAN da açılmış olmasının anlamı bu nedenle ayrıca önemli.
METRO Han’ın restorasyon çalışmalarının sürdüğü ya da sürdürülemediği, çehresinin hüzünlü köşesinden yürüyerek binaya girip birinci kata çıktığınızda, soldaki koridorda ilerlerseniz, solda bazı tabloların ve camekanla kaplı hatıralar masasının var olduğu ilk oda, sizi zamanın geçişlerindeki nesneler dünyasının kucağına bırakıverir.
Birinci oda hatıra olarak toplanmış ve biriktirilmiş fotoğraf ve günlük eşyalar ile bazı portlerin olduğu ilk odadır. Bu oda da zaman orta vitrinin kapıya bakan köşesindeki kum saatine ayarlı gibidir sanki!
Zaman, kendine ait önemini burada belirterek, geçmişin yasını geleceğin umudunu anlar ve değerler olarak kum saatinden akarcasına zihninize yerleşecek ve size tüm sergi boyunca eşlik edecektir.
Kum Saati, Stoneage ardından geliştirilmiş bir zaman göstergesidir. Kanımca insan zihninin sıralamadan gruplandırmaya geçtiği dönemin de önemli bir göstergesidir. Çünkü ‘’zaman‘’ kavramını hem sıra hem de değer olarak bünyesinde somutlaştırır.
Ardışık zaman yani Choronos ile Süre olarak zaman yani Kairos başta felsefeciler olmak üzere pek çok disiplin tarafından farklı sınıflandırılsalar da aslında insanın iç dünyasında kol kola gezerler. Ch. Joannnidis’in altını çizdiği gibi ‘’onlar bir araya geldiklerinde zamanın yapılandırıcı işlevini ortaya çıkarırlar.’’ *
İnsanın yaşam içinde varoluş sınırlarını bedeni kaplayan derimiz gibi kaplayan ve karmaşalardan koruyacak olan bu iki zamanın birlikteliğidir. Pisagoryenlerin ‘’zaman kapsayan bir küredir’’ cümlesi ’hatıralar masasının’ olduğu odada biraz daha netlik kazanmaktadır.
Tekli ve uzun masanın içine yerleştirilmiş nesneler örneğin bir gözlük, örneğin bir fotoğraf makinesi kılıfı, ya da makinenin kendisi, siyah beyaz fotoğraflar, bilinmez bir sanatçı elinin
Yansıttığı kent silueti ile fırçaları ve hemen dibinde bir örgü eldiven ya da bir ceket cebi mendil. İsimsiz ve suskun zamanın korumasındadırlar.
Bu nesnelerin bir araya gelişi bir enstalasyon değildir. Sanatçı onları bu amaçla toplamamış ve aramamıştır. Bir söyleşisinde de bütün içtenliğiyle dile getirdiği gibi, onlar da kendinde eksik olanın arayışlarını diğer insanlara yansıtma ya da onların iç dünyasında ki eksikliklerle rezonans oluşturma çabasıdır.
Zamanın sanatçının ve onun zamanını yaşayan birçok kişinin iç dünyasında oluşturduğu kesinti, kayıp acısı ve yas’ ın estetik olarak dışa vurumu.
Hanna Segal 1952 tarihinde yazdığı ‘’Estetik Üzerine’’ adlı makalesinde bu durumu Rilke’nin mısraları üzerinden hatırlatır. ‘’Evet. güzel dediğin yalnızca başlangıcıdır korkunç olanın, anca dayandığımız:’’*
Psikanaliz ve Estetik üzerine en çok kafa yoranlardan birisi olarak Hanna Segal, yukarıda adı geçen makalesinde bir üst paragrafta söz edilen durum için şu çağrıda bulunur:
‘’İçimizdeki dünya tahrip olduğunda, öldüğünde ve sevgisiz kaldığında, sevdiklerimiz parçalara ayrıldıklarında
Biz kendimiz çaresiz bir umutsuzluk içinde olduğumuzda, işte o zaman dünyamızı yeni baştan yaratmalıyız; Parçaları yeniden birleştirmeli, ölü parçalara yaşam aşılamalı, yaşamı yeniden yaratmalıyız. ‘’*
Semiramis Öner bu çalışmalarında işte bu çağrıyı duymuşçasına çaba ortaya koymuş gibidir. Ressam aynı zamanda, Proust’un yaklaşımına benzer şekilde zaman ve belleği çözülmez bir birlik olarak ele alıp, hatıralar masasından tuvale taşımaktadır.
Bu masada olan bazı fotoğrafları İstanbul Portreleri olarak yeniden renklendirmiş ve geçmiş zamanın bugüne kaynaştırarak zamanda yitirilmişliklerin hüznünü renklerle tuvaline yağlıboya olarak aktarmıştır.
Kuşkusuz adı geçen hüzün ve yitirmişlik duygusu fotoğrafların kendi söylemi değildir; bunlar sanatçının zaman içinde kendini yeniden fark ederek geçen zamanın izlerini bir bütünlük olarak duygularında ve tuvalinde görüntüleme başarısıdır. Freud’un deyişiyle ‘’bir gelişimsel başarıdır ‘’bu ve Hanna Segal’in altını çizdiği tanımlamasıyla Psikotik kişilikle sanatçı arasındaki en belirgin fark.
İkinci odada kapıdan girişte sizi karşılayan tablo bir taksime yapısıdır. Sanatçının kulağıma fısıldadığına göre bu tablonun onun zihnindeki söylemi ‘’Su akar, kuş uçar’’mış. Ben kendi zihnimde buna bir de ‘’Zaman geçer ‘’i kattım!
Sanatçının ‘Ütopya’ dediği galerinin farklı bir aşamasına bu tabloyla geçilmekte olduğunu düşünebiliriz. Taksime binasının görüntüsünü arkasına alarak, binanın bir kesitinde görüntülenen kadın, zamanı boğumları belirgin biçimde görüntülemiş ellerine bakmaktadır.
Ellerin diğer tüm ütopya yansıtan tablolarda ki belirginliği sanatçının zaman-zanaat ve güncel olanla ilişkisinin akışıdır.
Bu yaklaşımını ayni odada ki ‘Fotoğrafçılar Konseyi’ ya da dördüncü galeride ressamlar konseyinde görebilirsiniz.
Zanaatın zamanı uzun hatta sonsuz gibi algılayarak ortaya konduğu dönemlerin bittiği uyarısı edebiyat dünyasından Nikolay Haytov ‘la gelmişti. Semiramis Öner bize bu uyarıyı kendi yağlı boya çalışmalarında yinelemekte sanki.
Dördüncü galeri de solda büyük resim bu bitişin dinamiklerini ortaya koymakta. Sanatçı kulağıma ‘’son sipariş’ diye fısıldadı.
Zamanı süre olarak yani Kairos olarak deneyimlemek bekleyebilme ve hatırlayabilme kapasitesiyle ilişkilidir der P.Williams. Hafızamızın bizde bıraktığı iz düşümler, yaşadıklarımız ve yaşamak istediğimiz fantezilerimizle renklenir, bir görsellik kazanır geleceğe ilişkin ben olma arzularımızı harekete geçirir.
Sanatçı bu çalışmasında dün, bugün ve gelecek zaman geçişlerinde üreten insanın huzurunu aramakta sanki.
Oysa şimdilerde yaşamı ve üretkenliği sadece Chronos’un sıradanlık anlarına bırakmak çok geçerli.
Çağımızın içinden geçtiği huzursuzluk anları belki de insan oğlunun zamanı mekân sanacak kadar dar ve yüzeyde kalmasına bağlıdır. Yaratıldığından bu yana derinlerine daldığı -zaman denizini kurutmanın kaygı duygusu ya da suçluluğu mu yoksa? Zamanın geçtiğini kabul etmeksizin anın hızında kalma çabasının gelişimi değil zihinsizliği getirebileceğini unutmayalım.
Naçizane, HATIRA KURUCULARI gezerken ki -kuvvetle öneririm- bu soruyu elinizde buruşturmadan tutun. Belki de bu soruyla birlikte Kairos silikleşmiş değerler kümesini göçle gelen bir kuşun kanatlarında taşıyordur!
Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun…
Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı…
Marka ve İnsan Bazı markalar hikâye anlatmaz, hikâyenin ta kendisidir. Ve bu hikâye çoğu zaman…
Dünya Atletizm Şampiyonası bu en eski sporun küreresel ölçekteki en önemli şampiyonası... Kıtalara özgü şampiyonalar…
4 Ekim. Hayvanları Koruma Günü sosyal medya, “can dostlarımız” mesajlarıyla doldu taştı. Bazı belediyeler mama…
Son yıllarda bir festival furyası oluyor yurdun her köşesinde. Davetler, workshoplar, paneller, konuşmalar, lezzet dolu…