“Ahlak ve Kültürün en derin sırrını bilmek, neden kaçınacağını bilmekten ibarettir.’’
7 EKİM 2023 sabahından itibaren, Gazze’de yaşananlar insanlık adına dehşet verici niteliktedir.
Yahudi Soykırımı üzerine okuduğum kitaplar, bazı biyografiler, görsel yapıtlar ve klasikleşmiş eserlerin görüntüleri, bu defa Filistin halkının yaşadıklarıyla ete ve kemiğe bürünmüş şekilde televizyon ekranında görüntülenmekte.
Zihin akışımda Verdi’nin ‘’Va Pansiero’’ tınılarına, Spielberg’in ‘’Schindler Lists -i eşlik ediyor.
Sarı saçlı, kırmızı paltolu küçük sevimli bir kız çocuğunun, Nazilerin önlerine kattıkları Yahudi halkı içindeki şaşkın koşuşturması ve aynı kız çocuğunun, bir Alman cemsesine yığılmış infaz edilen Yahudi bedenleri arasında kırmızı mantosuyla hareketsiz yatan, cansız görüntüsü bu.
O dönemde Yahudi ırkına yapılanlar, Nazilerin tutumları, işkenceler, infazlar, yollara düşmüş sürgün insanlar, ’’Kristal Gece’’ görselleri ve hikayeleri, bitmek bilmeyen İnsan Avı’’, Avrupa’nın yakılıp yıkılan şehir görüntüleri ve soykırım mezarları ile gaz odalarının öyküleri ya da o bölgelere yapılan ziyaretlerde öğrenilen dehşetli gerçekler; hep insan olmamızı ,insanca ilişki kurmanın gerekliliğinin söylemleriyle bizlere kadar ulaşmıştır!
7 Ekim sabahı Hamas’ın gerçekleştirdiği şiddetli eylem, ilk 24 saatlik şok aşamasında, Hamas’a yönelik eleştiriler de odaklanmış, bunun etkileri üzerine İsrail’in olası tepkileri siyasi ,hukuki ve askeri disiplinlerle durmaksızın tartışılmıştı. Kanaat Önderlerinin çok büyük bir kısmının tüm konuşulanların içinde muhatap oldukları ya da üzerinde kafa yordukları en merkezi soru, Hamas’ın ‘’demir kubbeyi’’ nasıl aştığı konusuydu.
Kişisel olarak, bu soru, zihnimden elbette geçen ama ‘’beşerdir şaşar’’ yanıtıyla noktaladığım bir konu oldu.
Kendi adıma, en çok, Netanyahu’nun, şok, öfke ve mevcut zafiyeti yok sayan söylemine ve yüzündeki ifadeye odaklanmıştım. Benim zihnimdeki soru, ’bu güncel narsistik kırılma, arkaik olarak ne kadar geriye gidecek ve hangi kırılmaların bastırılmış öfkesini dışa vuracaktı?’’
‘’Va Pensiero’nun tınılarını bu sorularla anımsadım. Küçük kırmızı paltolu kız çocuğunun görüntüsü ile birlikte Filistin halkının başından hiç gitmeyecek olan çilesini de içim burkularak düşündüğüm andır bu.
Son birkaç haftadır, Vatansız bırakılmanın ve Soykırımın acılarını ince bir duyarlılıkla ve espri gücüyle sanatın her alanında ifade etmiş aydın Yahudi sanatçıların ‘’insanlığı iyi nesnelerle özdeşleşmeye davet’’ çağrısı her iki tarafta da sivillerin üzerine inen roket sesleriyle boğulmuş durumda.
Netanyahu hükümeti, kendi sağduyulu vatandaşlarının yıllar boyu süre gelen bu çağrısına kulaklarını tıkamış vaziyette. Şiddetin asırlar boyu, zihninin derinliklerinde dondurulmuş olarak saklanan yıkıcı etkisini, kendi kişiliğinde içselleştirmekte ısrarlı gözüküyor.
Marx’ın Louis Bonapart’ın 18 Brumier’i adlı kitabının giriş kısmında şöyle yazar;
‘’İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre değil; Kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar.
Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinlerine kâbus gibi çöker. Ve tamamıyla yeni bir şey yaratmak için kendilerini ve maddi çevreyi dönüştürmekle uğraşır gibi göründüklerinde, tam da böyle bunalım çağlarında, geçmişin ruhlarını kaygıyla yardıma çağırırlar; onların adlarını sloganlarını ve kılıklarını ödünç alır yeni tarih sahnesine bu bir zamanlar saygın olan kılıkla ve ödünç dille* çıkmaya kalkarlar’’ (K. Marx, L. Bonapartıe’ın 18.Brumaire’i)
Marx’ın gerçekçi tespitine göre; bu topluluklar hangi iradi dönüşümü gerçekleştirmek isterlerse istesinler, arzu ve beklentilerinin yelken açtığı, ama bilinemeyen geleceğin yarattığı korkuyla baş etmek, geçmişin ruhlarının yardımıyla olur.
O ana kadar duydukları hikayeler, tutumlar, sloganlar ve benzeri, başka tutumlar, yenilikçilik anlayışı şeklinde sanki farklıymışçasına tarih sahnesinde görünür olurlar.
Bütün travmatik yaşanmışlıkların öyküsündeki kötücül nesneler, içselleştirilerek dış dünyaya tekrar geri döner. Bireysel olarak ebeveyn figüründen başlayarak, toplumsal anlamda kurumsal ilişkilerin yapılanış biçimine kadar, geçmişin kötücül tutumlarına yeniden hayat verir.
Böylece, geçmişe ya da yok edilenle ilgili sevgi ve nefret karmaşışının getirisi suçluluk duyguları da farkındasızlıkla tamir edilmeye çalışılır.
Bu yaklaşım, Psikanalizin bakış açısıyla hemen hemen örtüşmektedir.
Psikanalizin modelleriyle düşünenler ve çalışanlar, bireysel olanla toplumsal olan arasında var olan bağın geçirgenliğinin yadsınamaz olduğunun farkındadırlar.
Freud ‘’Psikanalize Giriş Konferansları’ ’eserinde, ‘’ İnsanoğlunun iç dünyasındaki her tür engellemelerin, insan gelişiminin tarih öncesi dönemleri boyunca gerçek dış engellerden doğduğu’’ düşüncesinin üzerinde durur.
Bir bireyin tüm yaşamı boyunca karşılaştığı dış dünyaya ait zorlanmalar sürekli olarak iç dünyasındaki dinamiklerle yer değiştirir; uygarlığın etkileriyle bencil eğilimler, erotizmin örttüğü dürtüsel eğilimlerle karışarak durmadan çoğalarak bireysel beklentilerini kendilerinden vazgeçmek adına toplumsal eğilimlere dönüştürebilirler.
Winnnocot’un ‘’Savaşın Amaçları Üzerine’’ başlıklı çalışmasında, insanın özü itibariyle düşman olarak gördüklerine benzediği fikrini bir kez kabul etmesi durumunda işlerin daha basit bir hal alacağından söz eder.
Ancak hem tarih boyunca hem de şu anda yaşananlar göstermektedir ki, konu söylemdeki kadar basit algılanamaz. Şayet öyle olsaydı, İsrail Yönetimi, Filistinliler üzerinde yıllardır kurduğu eziciyi baskıyı ve bugün yapmaya devam ettiklerini gerçekleştiriyor olmazdı.
İsrail ve Filistin toplumları, daha doğrusu onlar adına eyleme geçen karar vericilerin körleştiği nokta budur.
A.B.D Başkanı Biden, dün İsrail’de yaptığı konuşmayı, Golda Meir ile aralarında geçen bir konuşmaya atıf yaparak bitirdi. Konuşmanın sonunda Meir Biden’a şöyle demiş:
‘’Hiç korkmayın sayın Senatör, bizim gizli bir silahımız var! Gidecek başka hiçbir yerimiz yok!’’
Meir’in sözünü ettiği gizli silah, M.Ö.6 y.y dan bu yana mekânsız yaşamanın, uyum sağlamaya mecbur bırakılmanın ve yanı sıra tarihin bazı dönemlerinde hunharca aşağılanmanın korkusudur .
Bu korku en öldürücü güçtür! Geri döndüklerinde yüreklerinde ve zihinlerinin gizli bölmesinde saklı kalan bu travma ve türevleri tekrar var olmak için seçilmiş olan anılardır.
Döndükleri ve yerleştirildikleri topraklarda, çevreleri, geçmişin tüm yaşanmışlıklarını harekete geçirecek biçimde sarılmış olarak, kendi toplumlarının bedeni olan bu topraklardan tekrar yoksun bırakılma kaygısının şiddeti, onlara bu imkânı sağlayanlarca ne denli hesaba katılmıştır emin değilim.
Hamas, 7 Ekim Pazar sabahı gerçekleştirdiği eylemiyle, bu korkunun yaklaşık 20 yıldan bu yana kendi halkının kolektif bilincine İsrail iktidarının ince ince acıtmalar ve engellemelerle yerleştirilen kötücül tarafını sert biçimde geri bildirimle dışa vurdu.
Böylece, yok farz edilerek, acıtılarak, giderek dış dünyayı içlerindeki insana ait en ilkel tepkilerle, vahşetin gözünden algılar hale gelen bu iki grup; içlerinde, taaa diplerde biriken yok olma dürtüsünü birbirlerinin üzerinden görüntüleyerek özdeşim sağladılar-ki, bu kelimenin tam anlamıyla çıldırmışlık halidir.
Şimdi bu çıldırmışlık hali giderek yılankavi bir hızla insanlığın her çeşit benzer öyküsünü tetikleme tehlikesine evriliyor.
Başka yer ve zamanlarda sıklıkla andığım gibi; ’’Delilik mantığını yitirmek değildir;Delilik Mantığının dışında tüm insani değerlerini yitirmektir.’’ St. Agustus
Geri kalan insanlığın insana ait en iyi değerlerini anımsaması dileğiyle, Verdi’nin tınılarında kalalım.
‘’Git düşünce, altın kanatlarla git yamaçlara kon tepelere
Akıllı adamların altın arpı,
Bize huzurlu bir şey çal
Ya da tanrıdan esinlen
Acılarımıza katlanma gücü veren’’ **
*Ödünç Dille-ödünç ifadelerle anlamındadır
** Verdi,Nabucco-Va Pensiero’dan alıntı
Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun…
Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı…
Marka ve İnsan Bazı markalar hikâye anlatmaz, hikâyenin ta kendisidir. Ve bu hikâye çoğu zaman…
Dünya Atletizm Şampiyonası bu en eski sporun küreresel ölçekteki en önemli şampiyonası... Kıtalara özgü şampiyonalar…
4 Ekim. Hayvanları Koruma Günü sosyal medya, “can dostlarımız” mesajlarıyla doldu taştı. Bazı belediyeler mama…
Son yıllarda bir festival furyası oluyor yurdun her köşesinde. Davetler, workshoplar, paneller, konuşmalar, lezzet dolu…