Gerçekçi olmak için geç kaldığını söyleyen iki yüzlülerden biriyim. Ne zaman memleket meselelerinden dem vurup iki söz söylemeye kalksam geçmişin balmumu müzesinde çeşitli haller ve durumlarımı yansıtan maske ve torsolarım gözümün önüne geliyor.
Boş mezarımın yakınına kadar doldurmuşlar salonu
Düpedüz engelsiz bir alanda, bir labirentin içinde olduğumu hissettiriyorlar. İnsan geçmişine seyir tutturmuşken durup dinlenmeye ihtiyaç duyar mı. Ben soluklanmaya, niyet tutmaya, eğleşmeye meftunum her geri kalışta. Oralarda kalıp bugüne gelememeyi ölmek bilirim belki de.

Maskelerime bakıyorum, sanırım en çok onlarla ikiyüzlüyüm. Ritüel geçitine dönen hayatlarımızda kimsen kimsin, oyun başladığında söylenen yerde durup, istenileni söyleyeceksin.
Hayal galerimden geçerken ne yaşanmışlıkların hoş anıları, ne söylenmiş şiirler ne elime tutuşturulan mektuplar var.
Varsa yoksa bir dönemeç sonrası ben, bir uçurum öncesi ben, yorulan, tekleyen, savuşan, savrulan ben. Boğazıma kadar benlemelerle doluyum. Bir köşede dilensem avucunu açan biri, alan ötekisi oluyor. Neyse ki teker teker ortadan çekiliyor bazıları.
Sevgilinin ardından hiç bitmeyecek bir mektuba koyulmuş biri. Bir tartışmada susturulup çekiliyor öteki. Bir halden ötekine geçişle kandırılıp helak oluyor biri, bazısı hikayenin sonunu beklemeden uyuyor. Kimi bir evin kapısından girip temiz çarşaflarda uyumanın çekiciliğine kapılanıyor. Para kazanma derdi ile sermaye galeyanında yükünü tutmaya çalışanı da attığı imza ile kaybedince, el ele baş başa kalakalıyoruz.
Epey gerilerde halamın evinde Çingene Masalları’ndan birkaç sayfa okumuştum. Bir dev ( küçük harfle yazınca ayıp olmamıştır umarım) yalnız kalmaya dayanamayacağını söyleyip, başının yanında bir baş daha olsun diye büyücüye yalvarmıştı. Dileği yerine gelmişti, bir gövdede iki başın yarenliği bir masalın mutlu sonu olmuştu.
Eylemsizliği, korkuları, belirsizliği birbirinin üstüne atan bir ikiyüzlülüğüm var. Üstelik suçlu hangisi olursa olsun, çabucak affediyor biri ötekini. Kenardan yürüyor, sokaklarda kalabalığın çekildiği vakitlerde dışarı çıkıyorum. Ne zaman yolda birisine değsem önce ben özür diliyorum.
Yaşadığım coğrafyada zor günleri kanıksaması isteniyor yaşayanların. Buralarda olup olanlar, oldu olacaklar, olmaz olasıcalar, oldu bittiler, oldum olası bu hallerden birer parça olarak yaşanagelmekteler. Üşüyüp titreyerek yapraklarımızı döktüğümüz korku mevsiminde yaşadığımız kötü anıları bir türlü unutamıyoruz.
Bir nev’i baharda yaşam sevinci ve direnç yüklü, birbirine ışık sunan yapraklarımızla boy vereceğimiz zamana doğru gidiyoruz.
				
				
														





