Adlarını meydanlara yaz, unutma!

Bu ülkede artık iyilik öldü.
İnsanlık öldü.
Sokaklarda sessizlik kaldı, vicdanlarda ise derin bir utanç…

Oysa onların da bir hikâyesi vardı. Bir yaşamları, bir nefesleri, bir var oluş mücadeleleri… Sokaklar evleriydi. Kimi zaman bir kaldırım köşesi, kimi zaman bir parkın gölgelik ağacı onların yuvası oldu.

Hayatımızın tam ortasındaydılar ama biz yok saydık. Her gün yanımızdan geçtiler, biz bakmadık, gözlerimizi çevirdik. Sessiz kaldık, görmezden geldik. Zalimin zulmüne ses çıkarmadık. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedik. Sessizliğimizle yalnız bıraktık. Ve işte bugün, öldürüldüler.

Geriye acı, sessizlik ve yarım kalmış hayatlar kaldı. Geriye boşalan sokakların hüzünlü sessizliği, geriye vicdanımızı kanatan görüntüler kaldı.

Unutma, bu sadece onların kaybı değil, bu bizim insanlığımızın da kaybı. Çünkü sokak hayvanlarının varlığı sadece kendilerine değil, bizlere de aitti. Onlar yaşamın bir parçası, şehrin nefesi, vicdanımızın aynasıydı. Şimdi o aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, sahip çıkamadığımız bir emanetin sızısıdır.

Tekirdağ Yeniciftlik’te katledilen yavrulardan biri.

Vicdan borcu…

Şimdi, katledilen onca canın isimlerini ve hikâyelerini unutturmamak bizim elimizde. İsimlerini meydanlara yazalım. Bugün hâlâ hayatta olanlara el uzatmak, onların yaşam hakkına sahip çıkmak için, suskunluğumuzu bozmak zorundayız. Artık birlikte hareket etmek, artık bu sessizliğe bir son vermek zorundayız.

Biliyorum, bu yazıyı okuyanların çoğu, kalbinin bir köşesinde aynı acıyı hissediyor. Ama sadece hissetmek yetmez. Sokakta açlıktan titreyen, yağmurdan sırılsıklam olmuş bir canın gözlerine bakıp geçip gitmek kolaydır. Zor olan, durup el uzatmaktır. Zor olan, o bakışlara sırt çevirmemektir.

Bugün elimizi uzatmazsak yarın çok geç olacak. Çünkü hayatlarımızdan eksilen her can, aslında bizden eksilen insanlıktır.
Bugün hayvanların adlarını meydanlara yazmak sadece bir hatırlatma değil; aynı zamanda bir vicdan çağrısıdır. Bu çağrı, toplum olarak kim olduğumuzu ve kim olmak istediğimizi sorgulamamızı gerektirir. Çünkü mazlumun yanında durmak, zalimin karşısına dikilmek insanlığın asıl ölçüsüdür.

Yarın çocuklarımız bizlere bu dönemi sorduklarında, “Biz ne yaptık?” sorusuna ne cevap vereceğiz? Sessiz kaldığımızı mı, yoksa emanete sahip çıktığımızı mı söyleyeceğiz? İşte o gün utanmamak için bugün susmamak zorundayız.
Adlarını meydanlara yaz. Unutma!

Ve unutma:

Bugün susarsan, yarın senin de sesini kimse duymayacak.
Sevgiyle ve merhametle kalın…

Derya Özkök

Paylaş

Son Yazılanlar

Ege’nin Sakız Kokulu Adası

Daha evvel gitmediğim Sakız adasına; sözde bu mevsim tenha olur, kafamı dinlerim azıcık, diyerek yola çıktım. Seçtiğim tarih 19 Mayıs’tı. Hata burada başlıyordu. Akıncı Türkleri

Lezzetle Yazılan Kültürel Hafıza

Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı yalnızca mevsimin değil, kültürel belleğin de olgunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Bu yıl Konya, Gaziantep ve

Dün, Bugün ve Yarın… Eflatun

Aslında Eflatun bendim. Benim kim olduğumun da hiçbir önemi yok. Eflatun’un bakışı, öfkesi, patisi benim ilhamımdı. Evdeki Uzun’la olan ilişkisi ise en güzel hikayeydi. Eflatun

Ateşin Sessiz Öğretisi…

İnsan, ateşi keşfettiğinde yalnızca ısınmayı değil, dönüşmeyi de öğrendi. Ateş, doğayla kurulan ilk diyaloglardan biriydi. Henüz dil tam oluşmamışken, eller ateşe uzanıyordu. Henüz yerleşik hayata

Merhamet dersi verilebilir mi?

Çocuklara küçük yaşta hayvan sevgisini öğretmek, toplumsal şiddeti önlemenin ilk adımıdır. Geçtiğimiz günlerde arkadaş ziyareti için gittiğim bir semtte karşılaştığım durum, beni derinden etkiledi. 7-8