Zaman bir buz kütlesinden düzenli olarak çözünen damlalarla akıp gidiyordu. Zeytinler ilkyazda sürgün verdi, baş verdi, göz göz oldu etrafına bakınan. Buket buket dallarında salınıp, sallanmaya başladı, yeşilin alımı kapladı yeryüzünü.
Kimisi yirmi-otuz, kimisi yüzyıllardır tanıyor toprağını sürüp, otlarını ayıklayan, gübreleyip, budayan elleri. Zaman aynı hızda ter damlalarıyla akıp geçtiğinde, göz alıcı oldu meyveleri, dallarını eğdi. Erken saatlerde onlar için bestelenmiş şakımaları, şarkıları dinledi. Yeryüzünden sonsuzluğa bakan zeytin ağacı, gölgesine sığınan aşıklarla pek çok şey paylaştı.
Sonra Akbelen’in çığlığını, çağrısını, umar arayan seslerini yüklenmiş yeller ulaştı dört bir yana. Günün kör zamanından er zamanına geçerken ağaçların çığlıklarına uyandı Akbelen’liler. Koşarak geldiler, avuçlarından damlayan sularla. Askerleri görünce şaşırdılar, savaş çıktı da köyden yiğit toplamaya mı geldiler diye geçti içlerinden.
Sonra iş makinelerini gördüler
Homurtular yerin altından mı, çalışan makinelerden mi geliyor belirsizdi. Onlar gelesiye birkaç ağaç sökülmüştü. Ağıtları, ağlatıları sabah yeli dağıttı her yöreye. Bizim askerimiz dikilmişti her ağacın önüne, giysileri bozkırların dikenli çalıları gibiydi, artlarında dişleri parlayan, homurtu çıkaran canavarlar.
Kapkara kanatlarını hakim cübbesine saklayanlar, çığlıkları duyunca gülümsemiştir mutlak. ‘’ Bir damla suya muhtaç olasınız’’, ‘’söktüğün ağaç cehennemde odunun olsun’’ ünlemeleri ile kısılınca sesler, ilenmeler göğe ağdı. Ebabil kuşlarını boşuna beklediler. Onlar gerçek değil dediler. İnsantanımazlar açtıkları avuçlarıyla yağma duasına çıkmışlardı.
Zeytin yüklü dalları ile kamyonlara yüklenmiş ağaçlar, kıyımlara sessiz kalanlara bir şeyler söylemek ister gibi titriyordu. İsteseler zeytinlerini verir, sofrasında yer açar, buyur ederlerdi. Ama sökülen ağaç, sofrasının eksilmeyeni, ekmeğinin bir parçası, yolunun azığı, çocuğunun katığı idi.
Zaman; kalan ekmeğe, yok edilenlere, yerinden edilenlere sabırdan öte verdiklerini görmek istiyor. Ağaçları ile birlikte topraklarına kök salanlar, hepsini yavaş yavaş yoksullaştırıp, yok olmaya zorlayan bu arsız çehreyi nerede görse tanımalılar artık. Sabır taşının da sabrının taştığı olur mutlak.