32-37 yaşları arasındaki kadınların, sanki sihirli bir el değmişcesine değiştiği sıra dışı değerler geliştirdiği yüzyıllardır dile getirilir. Bu gizemli değişimin neden meydana geldiğini araştıran bilim çevreleri; sonunda bu sorunun cevabını bulduklarını açıkladılar. Buna göre, kadın organizması hücrelerinde XC adı verilen kromozomda bulunan bir gende, kadına tam anlamıyla kadın olma bilinç ve özelliği veren şifrelenmiş genetik bilgiler bulunmaktadır.
Arayışın hikayesi
XC kromozomunda bulunan bu gendeki şifreli bilgiler, 32-37 yaşları arasında çözülüp açığa çıkmakta; kadında fizyoloji gibi psikolojik yönden tam anlamıyla ‘kadınlık booooom’u meydana gelmesine etken olmaktadır. Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Johannes Huber kadın organizması ve ruhunda meydana gelen bu patlamanın nedenlerini şöyle açıklamaktadır. “Bu yaşlar arasında bulunan bir kadın geçmişinde bir sürü rol oynamış aktrist gibidir. Yeri gelmiş masum genç kız, yeri gelmiş aşka inanmış, yeri gelmiş terk edilmiş, yeri gelmiş anne olmuştur. Açıkçası o yaşlarda bulunan bir kadın inanılmaz zenginlikte bir hayat tecrübesi ve bilgisine sahip durumdadır. Ancak, o tecrübe ve bilgiyi belirli bir kişilik dinamiği etrafında kavramlaştıracak sentez gücünden yoksundur. 32-37 yaşları arasında, devreye XC kromozomunda bulunan gendeki şifrelenmiş bilgelerin açığa çıkmasıyla meydana gelen bir sürü hormonal değişimler devreye girer.
Kadınlık hormonu düzeyi
Kadınlık hormon düzeyi en uygun seviyeye yükselir. O zaman kadar kadın organizmasında meydana gelmiş ve bugün bile çoğu keşfedilmemiş pek çok enzim organizmaca üretilmeye başlanır. Buna paralel olarak kadınlık bilinci oluşması için gerekli olan ama bilinç altında karmakarışık olarak uykuda bulunan tecrübe, veri ve bilgiler süratle sentezleşmeye, kavramsallaşmaya başlar. Fazladan salgılanmaya başlayan beta-17 ostradiol hormonu tüm damarları daha elastiki hale getirip genişletir. Buna eş orantılı olarak kadın organizmasındaki tüm organlara daha çok kan ve kanda bulunan hayati maddeler akmaya başlar.
Hücrelere giden daha çok kan aynı zamanda daha çok oksijen demek olduğundan kadın kendisini bu fazladan oksijen nedeniyle daha iyi düşünen, daha kuvvetli bir varlık olarak algılamaya başlar. Beynin sentezleme, analitik düşünme kapasitesi artar. Bu konuma gelmiş bir kadını hiç bir değer hükmü eğer mantıki ve onu tatmin edici değilse frenleyemez. Artık o, her türlü sosyal zinciri kıracak ve (Ben yaradanın yaratmak için yarattığı varlık, kadınım!) diyecek konumdadır. Böylesi bir kadının yargılayacağı ilk şey hali hazırdaki konum ve rolünün kendisine ne denli uyduğudur. Eğer bu yargılama sonucunda, o rolün kendisini; üreten ama düşünen, yaratılmış ama yaratabilen kadın yaptığına inanmışsa o role devam eder, aksi halde, o rol ne kadar şaşaalı olursa olsun o rolü yok eden ilk darbe kadından gelir ve o kadın yaşamdaki kendi gerçek kadın rolünü aramaya başlar.”
Bir örnek
1961 yılında doğan Galler prensesi Diana tüm imkanlarına rağmen 33 yaşında birden bire her şeyi bir tarafa bırakıp, gizemli bir arayış içine girmişti. Öldüğünde 36 yaşındaydı ve ölüm bile arayışını durduramamıştı.
Turgay Renklikurt