10 bin saatlik yolculuk

Başarıya ulaşmak için doğuştan gelen yeteneklerimiz mi yoksa çok çalışmak mı daha önemlidir? İkisi birden önemliyse aralarında ne gibi bir etkileşim vardır? Çok çalışan biri; yeteneğine güvenip az çalışan birinden daha başarılı olabilir mi? Başarılı olmak için nasıl ve ne kadar çalışmak gerekir? The Beatles’ın başarısının sırrı 60’lı yılların Hamburg’u ile 90’ların İstanbul’u arasındaki benzerlik midir? 

PROF. DR. AZİZ SANCAR-2015 NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ SAHİBİ

“Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum… Şans sadece buna hazırlıklı beyinlere yardım eder.”

Başarıda pratik yapmanın etkisi

Malcolm Gladwell’in 2008’de yayınlanan ve Türkçeye ‘Çizginin Dışındakiler’ adıyla çevrilen ‘Outliers’ adlı kitabı birçok açıdan ilham vericiydi. Kitap; başarıya ulaşmak için yetenek/genetik gibi belirleyicilerin önemli etkisini inkar etmemekle birlikte esas olanın pratik yapmak olduğuna dair güçlü örneklerle ’10 bin saat kuralı’nın altını çiziyordu. Gladwell’in ortaya attığı ve bilimsel kanıtlarla desteklemeye çalıştığı hipotezin tıkır tıkır çalıştığını hayatımın birçok evresinde gözlemledim.

Gladwell’e göre; 10 bin saatlik bir deneyim;  üzerinde çalışılan sanat, spor, bilim gibi birçok alanda büyük başarı yaratacak ustalık düzeyine erişmek için gereklidir. İçinde bulunduğumuz dijital çağ ve girişimcilik dünyası bunun tam tersini iddia edip yeni kuşakları kısa yollara, bol bol deneyip vazgeçmeye yöneltse de ustalıktan geçen ve terazisi sadece para ve statü olmayan kalıcı başarılar için bu teorinin geçerli olduğunu iddia edebilirim.

Beatles’in Hamburg günleri

Gladwell’in kitabında da kısaca yer verdiği, bana göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük müzik grubu olan Beatles’ın Hamburg deneyimimden söz etmek isterim sizlere..

1960’ların başında Almanya’nın Hamburg şehrindeki popüler striptiz kulüpleri birer birer canlı müzik mekânlarına dönüşüyordu. Striptiz mekânı dekorasyonuna neredeyse hiç dokunmadan gerçekleştirilen bu dönüşüm neticesinde sahne alan gruplar seyirci topladıkça hem mekân hem de canlı müzik yapılan gün sayısı hızla arttı. Yeni ve ‘isimsiz’ müzisyenler striptiz gösterilerden çok daha büyük bir ekonomi üretmeye başladılar. Bu durum Hamburg’un kültürel yapısına da etki etti. Söz konusu yıllar arasında Beatles da ekmeğinin peşinden giderek aralıklarla 5 kez Hamburg’ta zaman geçirdi. Bu ziyaretlerinde haftada 7 gün ve günde 4-5 saat olmak üzere ilk büyük patlamalarını yaptıkları 1964 yılına kadar toplam 1200 kere sahne aldılar. Bu da henüz ünlü olmadan toplam 4200 ila 6000 saatlik pratiğine ulaştıklarını gösterir. Beatles’ın kariyerindeki başarı çizgisine bakacak olursak 10 bin saate ne zaman ulaştıklarını kolayca görebiliriz. Kendilerinin henüz Hamburg yıllarında ulaştıkları saat sayısı; grup performansı ve şarkıların olgunlaşması açısından birçok müzik grubunun tüm kariyerleri boyunca ulaşamadıkları bir deneyime denktir.

90’ların Beyoğlu’su rock star’lar yarattı

Çok benzer bir hikayeyi 90’lı yılların Türkiye’sinde rock müziğin  popülerleşmesi açısından bakarak da anlatabiliriz. Özellikle İstanbul Beyoğlu’ndaki durum Almanya Hamburg’la benzerlik taşır. Beyoğlu’nun bar ve pavyonlarla dolu olan tekinsiz sokaklarında 90’ların hemen başında bir değişim başlar. Eski Galata Köprüsü’nün altında İstanbul’un çok farklı kesimlerinden müdavimlere sahip Kemancı adlı bir birahane vardır. Siyasetle, müzikle, edebiyatla bağı olan bohem müdavimlerden biri teybe bir Led Zeppelin kaseti koyar bir gün. O günden sonra Kemancı rock müzik severlerin uğrak yeri olur. Eski köprü yandıktan sonra kendisine içinde performans da yapılabilen bir mekan arayan Kemancı, Sıraselviler Caddesi’nin girişinde konum bulur.

İstanbul’da çalacak müzik mekan bulamayan birçok müzisyen grup kurup akın akın Kemancı’ya koşar. Kemancı’da haftanın 7 günü canlı müzik vardır ve sayısız grup sahne almaktadır. Zaman içinde üç katlı hale bile gelir. Aynı yıllarda yine İstiklal Caddesi üzerinde Hayal Kahvesi açılır ve onları irili ufaklı sayısız rock bar takip eder. Artık 80’lerin tekinsiz Beyoğlu’sunda rock’çı gençler hüküm sürmektedir. Eski pavyonlar, müzikholler birer birer rock müzik mekanlarına dönüşür 90’larda. Sokaklar müzik dükkanları ile dolar. Bu güzel salgın Ortaköy ve Kadıköy’e de sirayet eder zaman içinde.

İşte o günlerde çalacak mekan bulamayıp müzikten ekmeğini kazanmakta güçlük çeken birçok müzisyen için okul olur bu semtler. Başta Kemancı, birçok mekanda gerçekleşip ve toplamda binlerle ifade edilen saatlere ulaşan performanslar Türkçe rock’ın patlamasına da zemin hazırlar.

Şebnem Ferah, Teoman, mor ve ötesi, Athena, Duman, Hayko Cepkin, Aylin Aslım gibi bugün halen kapalı gişe konserler verebilen ve çok sevilen birçok müzisyenin sırrı yetenekli şarkı yazarları ve vokalistler olmalarının yanı sıra ilgili bar sahnelerinde geçirdikleri uzun performans saatleriyle ilgilidir. O dönem özellikle Beyoğlu ve Ortaköy’deki mekanlarda düzenli sahne alma şansı bulan müzisyenler deyim yerindeyse güzel pişerler. Ünlü olduktan sonra verdikleri konserlerde ya da prova stüdyolarında, evlerinde çalarken geçirdikleri uzun saatleri de ekleyince büyük bir çoğunluğunun 10 bin saate ulaşabildiklerine inanıyorum.

Kendi ustalık yolunuzu bulun

Ustalaşmak ve fark yaratmak böyle bir yoldur. Böyle bir başarıyı yakalamak için gösterilen çaba ise tutkuyla ilişkilidir ve çoğunlukla bir yaşam tarzına dönüşmüştür. 10 bin saat harcamanın hiç de kolay bir şey olmadığını söylemeye gerek yok;  yani istikrar şart. Haftada 5 gün, günde 8 saatinizi ayırdığınız bir pratikle yılda yaklaşık 2000 saate ulaşırsınız. Bu da size 5 yıllık bir hedef sunar. Dilerseniz kendi durumunuza göre kendi hesabınızı yapabilirsiniz.

Kendimden örnek vermem gerekirse günlükler, defterler, dergiler, kitaplar, gazeteler, bloglar, web siteleri derken neredeyse 13 yaşımdan beri yazıyorum. 35 yıldır haftada en az 7 saatimi yazma işiyle geçirdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Benim durum basit bir hesapla 28 yıl gerektiriyor. 10 bin saati geçtim ve en büyük başarıya da ulaştım. Sadece yazmak istediğim için yazabiliyor; birçok kalbe dokunuyorum.. Diğer bir deyişle yarattığınız farkı nasıl bir başarı terazisiyle değerlendireceğiniz de tamamen size bağlı.

İyi psikoterapist kime denir?

Konuya psikoterapi ekseninden de bakmak isterim. Dünyanın en iyi üniversitelerinin psikoloji bölümlerinden mezun olabilir,  klinik ya da bir başka alanda yüksek lisansınızı hatta doktoranızı tamamlayabilir profesör de olabilirsiniz. Bana sorarsanız ne engin bilginiz ne de akademik kariyeriniz sizi usta bir psikoterapist yapabilir. Kabul gören sınıflandırmalar, bilimsel kategorizasyonlar bir yana her insan bir dünyadır. Ne kadar çok dünyayla temas ederseniz kendinizi o denli geliştirir usta bir psikoterapist olma yolunda da adım atmış olursunuz. Sadece psikoloji ve psikiyatri gibi alanlarda kazandığınız deneyimler de yetmez, insana çokdisiplinli bir eksenden yaklaşmanız ve 10 bin saat hedefine her daim açık bir ufukla yürümeniz gerekir. Haftada 15 saat danışan gören bir psikoterapist için bu hedef 13 yılı bulacaktır.

Sonuç olarak…

Tüm bu yazdıklarımdan genetik yetenek transferinin hiçbir önemi olmadığı sonucunu çıkarmayacağız elbette. Ancak düşündüğünüz kadar önemli olmadığını net olarak söyleyebilirim. Hatta bilimsel araştırmalar bu etkinin yüzde 20-30 civarında olduğunu söylüyor. Apaçık ortada ki gerisi yeteneğinizin organize ve kurumsal bir sistem içinde keşfedilip 10 bin saatlik deneyiminize mümkün olduğunca erken başlanabilmesi ile çok ilgili.

Diğer yanda da sizin çoğu kez ‘şans, kısmet’ diyerek üstünkörü geçtiğiniz faktörlerin analizi var. Kimin karşısına hangi deneyim fırsatlarının ne zaman ya da ne şekilde çıktığına içgörü ve farkındalığımızı artırarak müdahil olmak bazen mümkün bazen değildir. Ancak fırsatların karşımıza çıkması ya da sıkça kullandığımız tabirle şansımızın yaver gitmesinden çok daha önemlisi söz konusu fırsatları değerlendirmek ve deneyim kazanmakla ilgili. Yetenek deneyimsiz iki kişi arasında doğuştan yetenekli olan lehinde bir fark yaratır gibi gözükse de çok çalışan ve nispeten daha az yetenekli olanın şansı yeteneğine güvenip yan gelip yatandan her zaman daha yüksektir..[email protected]

PSK. Tolga Akyıldız

Paylaş

Son Yazılanlar

Hayattayken mülkünü nasıl devredersin?

Sahibi olduğu mülkünü hayattayken bir yakınına vermek isteyenler genellikle satış yoluyla tapu devrini tercih ediyor. Ancak amacınız sizden sonra sorunsuz bir mülkiyet devri ise satış

Borsa Yükseliyor, Altın Yol Ayrımında

Borsa İstanbul yüzde 2.29 artış ile 9915 puandan haftayı kapatırken, Nisan ayı boyunca iyi bir performan sergileyerek yüzde 8.46 değer kazandı. Yıl başından bu yana

Jeopolitik risk ve TCBM

Borsa İstanbul haftayı yüzde 1.23 kayıpla 9693 puandan kapattı. Ons Altın 2390 dolar seviyesinden haftayı kapatsada satış baskısının etkisi ile bu haftaya başladı. Dolar 32.59,

Ya tiyatro izlememiş ya tarihten bihaberler

Belki bu yazı yayımlandığında, İsrail, İran’a yönelik misillemesini yapmış olacak. İsrail’in yapacağı misillemenin seviyesine göre belki İran bu kez başka bir saldırı düzenleyecek. Sonuçta burası

Tebrikler Fenerbahçe kadın basketbol

Bir sporcu için en büyük hedeflerdir bunlar. Yerelde şampiyonluk, bölgesel şampiyonluk, kıta şampiyonluğu ve uluslararası büyük turnuvalarda şampiyonluk. Zordur. Çok zor. Büyük sporcular, büyük takımlar

Yaygınlaşan yoksulluk yoksullaşan yaşlılık

İnsan bizim gibi bir ülkede yaşıyor ve azıcık da ekonomi ile ilgileniyorsa mutsuz oluyor, bu kesin… Bayramların gelişine, yaş alıp emekliliğe yaklaştığına, çalışmak zorunda olmayacağı