40’tan fazla sanatçı ‘Çanakkale Bienali’nde

Çanakkale Bienali, birlikte yaşamanın yollarına odaklandığı sekizinci edisyonu ile sanatseverlerle buluştu. Bienal, 6 sanat inisiyatifi ve 40’tan fazla sanatçının katılımıyla şehrin 11 farklı noktasında yer alıyor.

Birlikte yaşama kültürü

1 Ekim’de başlayan Çanakkale Bienali, bu yıl birlikte yaşama ve çalışma kültürüne odaklanıyor. 6 sanat inisiyatifinin 40’tan fazla sanatçının yer aldığı bienalde “Birlikte nasıl üretiriz?”, “Birlikte nasıl yaşarız?”, “Birlikte nasıl çalışırız?” sorularının cevapları sanatla aranıyor.

Burada sadece insan ile insan arasında değil insanın doğayla, hayvanla hatta canlı ve cansız varlıklar arasındaki ilişkilerin bağlantı noktaları irdeleniyor. Ana sergilerin yanı sıra bienal kapsamında düzenlenecek atölye, panel ve film gösterimlerini de programda yer alıyor, Troya köylerinde gerçekleştirilecek Sanat Günleri de bienale dahil oluyor.

Farklı Şehirlerde Birlikte Üretmek

Bienal, birlikte yaşama mottosuyla sanat kuruluşlarının da birlikte çalışma pratiklerini sorguluyor. Birlikte çalışma meselesine odaklanan bienale; özgün bir aradalık modelleri sunan AVTO (İstanbul), Monitor (İzmir), Are Projects (Antalya), Ka Atölye (Ankara) ve Çanakkale’den Garp Sessions inisiyatifleri ve İtalya Lucca’dan bağımsız Giungla Festivali davet edildi.

Festivalde yer alan sanat inisiyatifi AVTO, sanatçı Başak Altın’ı geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminin arkeoloji macerasına dair kurgusal arşiv projesini gerçekleştirmek üzere davet etti. Altın’ın, Türkiye’deki arkeolojik kazılar üzerine araştırmaları sırasında Ankara’nın eskici depolarından birinde tesadüfen bulduğu, 1920-1960’lı yıllara ait görsel arşivin nüvesini oluşturduğu sergi, Türkiye’nin en önemli arkeoloji ihtisas kütüphanelerinden olan Korfmann Kütüphanesi’nde izleyiciyle buluşuyor.

Ankara merkezi Ka Atölye, bienal izleyicisine “Aklıma Sen Geldin” sergisiyle “bireysel ve bağımsız çalışan bir sanatçı, halihazırda mevcut olan işlerini bir başka sanatçı ile diyalog halinde nasıl yeniden düşünebilir?” sorusunu soruyor. Birlikte üretime dayalı eserlere yer verilen sergide H. Esra Oskay, Aslı Işıksal, Funda Susamoğlu, Havva Altun, Umut Kambak ve Eren Sulamacı’nın işlerine yer veriyor.

Geçmişe rağmen bir arada

Video ve film üretimi üzerine yoğunlaşan MONITOR oluşumu “Aktığı Yerde Büyüyen” sergisi ile İzmir’den Çanakkale Bienali’ne dahil oluyor. Sanatçılar Liliya Lifanova ve Cevdet Erek’i bir araya getiren sergi, senenin sadece belirli günlerinde ibadete açık olan Mekor Hayim Sinagogu’nda, mekânın isminden ilhamla, yaşamın kaynağından yola çıkarak şekilleniyor.

Bugün tecrübe ettiğimiz, çeşitli sebeplerle akışına müdahale edilmiş dünyanın bir başka türlü varoluşunu düşleyen “Aktığı Yerden Büyüyen” başlıklı sergi, bir aradalığın insani yanından beslenirken, geçmişin sarsıntısı ve şimdinin kayıtsızlığı arasından “ötekinin iyileştirici eli”ni geleceğe uzatan hakikati bulmaya çalışıyor.

Arkeolojik bir gezinti

Troya miti bu yıl festivalin ana temalarından biri. Troya Müzesi’nde yer alan “Atlar, Tanrılar ve diğerleri” sergisi ile sadece hayal gücümüzle yarattığımız bir yer değil; gerçek bir şehir olan Troya’ya taze bir yorum getiriyor. küratörlüğünü Azra Tüzünoğlu’nun üstlendiği sergide sanatçı Alparslan Baloğlu izleyicileri Troya’nın arkeolojik katmanları arasında bir yolculuğa çıkarıyor. Sergi aynı zamanda, Troya Müzesi’ne özgü üretilen ilk yerleştirme olma özelliği taşıyor.

Bienal’de çocukluk ve gençlik halleri

Çanakkale halkı da bienalde ana rolü üstleniyor. Halkın kolektif katılımıyla oluşan yeni kamusal projesi Hareketli Bahçe’yi Çanakkale’ye taşıyan Maider Lopez, insanların kent parklarında açtığı kendine has patikaların izlerini süren Mircea Cantor, kamusal heykel kaidelerinden oluşturduğu tırmanma duvarıyla Özlem Günyol ve Mustafa Kunt, Avrupa kimliğinin yolculuğunu hediye alegorisi üzerinden irdeleyen Jasmina Cibic ve tarihsel hafızaya kolaj mantığıyla yaklaşan erken dönem çalışmasıyla Goshka Macuga bienal mekanı MAHAL’de izleyiciyle buluşuyor.

MAHAL’in hemen yanında bulunan tarihi depolardan theFeHAN2’de ise çocukların ve gençlerin birlikte çalışma ve üretme pratiklerine farklı bakış açıları yansıtılıyor: Mariana Vassileva’nın okul sandalyeleriyle oluşturduğu kulesi, Zeren Göktan’ın sandalye yığınları arasında kalmış çocuğu yakaladığı fotoğrafı, Johanna Billing’in bir şeyler olmasını bekleyen gençleri, Pilvi Takala’nın ödül parasını harcamak için ortak aklı bulmaya çalışan okul öğrencileri…

İhsan Oturmak’ın boğulan insanları izleyen sessiz yığınları ile Forensic Architecture tarafından arşivlenen Kuzey Ege’deki göçmen püskürtme vaka haritası ise görmezden gelmekte ortaklaştığımız durumları hatırlatıyor. Sergiler bu anlamda bienalin yer aldığı Çanakkale kültürü ve coğrafyasının zaman içindeki değişimini de düşündürtüyor.

Birlikte tek başınalık

ÇTSO Çanakkale Evi’ndeki seçki ise, birliktelik kadar tek başınalığın da gücüne vurgu yapıyor: Guido ven der Werde’nin bir saatlik epik yolculuğu, Serge Najjar’ın fotoğrafladığı yalnız figürlerin kent ve mimariyle baş başa olma halini, Adrian Melis’in özgeçmiş formlarını öğüten ofis çalışanı, Pravdoliub İvanov’un yukarı ya da aşağı gitmeyi denkleyen tek kişilik merdiveni hem bir başınalığa hem de o tekilliklerin bir aradalığının işler hale getirdiği mekanizmalara gönderme yapıyor.  Mekandaki işler birlikte olma duygusuna karşıt tek başınalığı vurguluyor.

Çanakkale Bienali 5 Kasım’a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

Ahmet Çağatay Bayraktar

 

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar