Dr. David Livingstone, “Melekleri bile güzelliği ile büyüleyen, Afrika’da gördüğüm en mükemmel manzara” sözlerinde o kadar haklıymış ki Viktorya Şelaleleri’nin güzelliği karşısında, John Milton’ın 17. yüzyılda yazmış olduğu epik şiiri, ‘Kayıp Cennet’i Afrika’da bulduğumu düşünmüştüm.
Afrika’nın kaderini belirleyen şahsiyet, Dr. David Livingstone…
Zambiya ile Zimbabve arasında doğal bir sınır olan Viktorya Şelaleleri, 1855’te İskoç protestan misyoner ve kaşif Dr. David Livingstone (1813-1873) tarafından Nil Nehri’nin kaynağını ararken keşfedilmiş. Livingstone, yaptığı keşifler neticesinde Avrupa sömürge devletlerinin dikkatini Afrika kıtasına çekerken 19. yüzyıl Viktorya İngiltere’sinin de en popüler ulusal kahramanlarından biri olmuş.
Kraliçe Viktorya’nın onuruna şelalelere Viktorya Şelaleleri, şelalelerin yaklaşık 12 km kuzeyinde kurulan kasabaya da Livingstone adı verilmiş. Livingstone’u kısaca şu kelimelerle tanımlayabiliriz; “Hristiyanlık, Yasal Ticaret ve Medeniyet.” Afrika kıtasında Hristiyanlığı yayma çalışmalarının yanı sıra köleliğin kaldırılması için ciddi savaş veren Livingstone, yasal ticaretin de hararetli savunucusu olmuş. 1854-1856 yılları arasında Afrika’yı Atlantik Okyanusu kıyısından Hint Okyanusu’na kadar boydan boya kat eden ilk batılı olma unvanına da sahip olan Livingstone, ikna yeteneği ve yerli halka dostane yaklaşımı sayesinde büyük avantajlar sağlamış.
30 yıl boyunca misyonerlik çalışmaları yapmış
Diğer kaşifler, silahlı askerleriyle yerli halk arasında korku salarken Livingstone, bir çift silah, birkaç görevli ve yerlilerle takas yapmak için yanında getirdiği malzemeleri taşıyan yerlilerden oluşan küçük bir grupla seyahat ediyormuş. Livingstone, Afrika’nın güney, orta ve doğu kesimlerinde 30 yıl boyunca yürüttüğü misyonerlik ve keşif çalışmalarıyla Batı’nın Afrika’ya yönelik yaklaşımını büyük ölçüde biçimlendirmiş. Mektuplarıyla, kitap ve dergilerde basılan köleliğin kaldırılması ile ilgili makaleleri sayesinde kamuoyu desteğini arkasına alan Livingstone Orta Afrika’da kurulması düşünülen ticaretin ve Hıristiyanlığın da en ateşli savunucularından biri olmuş.
Kalbi Afrika’da gömülü
Köle ticareti yerine yasal ticaretin gelişimini sağlamak amacıyla Afrika’nın içlerinden Atlas Okyanusu’na ulaşan uygun bir yol bulmaya çalışırken Viktorya Şelaleleri’ni keşfetmiş. İskoçya hükümeti, 60 yaşında Zambiya’da sıtma ve dizanteriden ölen Livingstone’un naaşının ülkesine geri gönderilmesini talep etmiş. Zambiya hükümeti, Livingstone’un kalbini çıkartıp, bedenini “Livingstone’un bedenini alabilirsiniz ama kalbi Afrika’ya aittir” yazılı bir not eşliğinde İskoçya’ya iade etmiş. Livingstone’un kalbi öldüğü yerdeki mvula ağacının altına gömülmüş.
Viktorya Şelaleleri’ne çok yakın mesafedeki otelime yerleşir yerleşmez vakit kaybetmeden doğru şelalelere yürüyorum. Şelalelere daha ulaşamadan kalabalık bir satıcı grubu beni karşılıyor. Biri DVD ve CD satmaya çalışırken diğeri crocs terlik ve yağmurlukları turistlere kiralama çabasında. Karşıdan gelen iliklerine kadar ıslanmış iki Japon turisti görür görmez ikna olup bir adet yağmurluk kiralıyorum. Evet, artık ıslanmaya hazırım.
İlk olarak, Zambezi Nehri’nin üzerine 1904 yılında inşa edilmiş olan, Zambiya ile Zimbabve’yi birbirine bağlayan 198 metre uzunluğundaki demir köprü gözüme ilişiyor. Köprünün üzerinde toplanmış adrenalin tutkunları bungee jumping sıralarını bekliyorlar. Zimbabve tarafındaki falezin üzerine kurulu olan bir otelin bahçesinde toplanmış sarı yağmurluklu insanlar sis perdesi arkasında hayal meyal seçilebiliyorlar. Biraz daha ilerlediğimde Viktorya Şelaleleri’nin gittikçe yükselen uğultusu ve spreyle püskürtülüyormuş gibi bir his veren su zerrecikleri beni selamlıyor. Kendimi tam bir doğa harikasının içinde buluyorum.
Gürleyen duman Viktorya Şelaleleri
Yerel dil olan Mokoluluca, “Mosi-oa-Tunya” / “Gürleyen Duman” diye adlandırılan Viktorya Şelaleleri, 1,7 km genişliği ve 108 m yüksekliğiyle dünyanın en görkemli üç şelalesinden biri. Şelalenin o kadar yüksekten büyük bir gürültüyle aktığını duyunca ve o hızla akarken etrafına püskürttüğü su zerrecikleriyle de ıslanınca “Mosi-oa-Tunya” isminin ona daha yakıştığına karar veriyorum. 1989 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne katılan ve dünyanın yedi harikasından biri olan Viktorya Şelaleleri Zambiya’daki ‘Mosi-oa-Tunya Ulusal Parkı’ ile Zimbabve’deki ‘Viktorya Şelaleleri Ulusal Parkı’nın tam ortasında âdeta bir doğal sınır.
Volkanik kayalardaki derin yarılma neticesinde kendine bir yol bulan Zambezi Nehri’nin suyu Viktorya Şelaleleri’nin oluşmasına neden olmuş. Bulutların arasından güneş yüzünü gösterir göstermez bu güzellikler gökkuşağının yedi rengiyle taçlanıyor. Islanmasın diye yağmurluğun altına gizlemiş olduğum fotoğraf makinemi çıkartıp bu eşsiz manzarayı çekiyorum. Su zerrecikleri nedeniyle fotoğrafların netlik ayarını yapmak hayli zor. Kaçamak birkaç fotoğraf çeker çekmez makinemi yine yağmurluğun altına saklıyorum.
Şelalelerde iki doğal havuz var
Viktorya Şelaleleri’nde iki doğal havuz var. Cesaretli olanlar “Devil’s Pool” / “Şeytan Havuzu”nu, cesaretini toplayamayanlar ise “Angel’s Pool” / “Melek Havuzu”nu tercih ediyorlar. Şeytan Havuzu’nda eylül ve aralık ayları arası su seviyesinin düşük olduğu yağışsız sezonda, kayaların oluşturduğu doğal bariyere, şelalenin dibine kadar yüzmek mümkün. Benim orada bulunduğum temmuz ayında suyun debisi hayli yüksek olduğundan Şeytan Havuzu’nda yüzmek mümkün değildi. Gerçi, mümkün olsa yüzer miydim? Hele her sene en az bir kişinin Şeytan Havuzu’ndan aşağıya uçup hayatını kaybettiğini duyduktan sonra, cevabım tabii ki -HAYIR-.
Nehir suyunun en yüksek olduğu aylar olan şubat ve mayıs arası aylarda su spreyinin yüksekliği 400 metreye kadar ulaştığı için şelalenin döküldüğü boğazı görmek imkânsızlaşıyormuş, sudan oluşan bulut kümesi 50 km kadar uzaktan bile görülebiliyormuş.
Şef Mukuni’nin Eşitlik Köyü
Livingstone Adası’nda aldığım öğle yemeği akabinde geçmişi 11. yüzyıla dayanan Şef Mukuni’nin köyüne doğru yola çıkıyorum. Livingstone’nun köyün ileri gelenleriyle oturup bir zamanlar gölgesinde sohbet ettiği devasa ağacın altı günümüzde köyün toplanma mekânı olarak kullanılıyor. Farklı kaynaklara göre 5.000 ila 7.000 arası nüfusa sahip köyde bir kadın ve bir de erkek şef var.
Kendi kanunlarını uygulayan köy
Kendi kanunlarının uygulandığı köyde şeflik babadan oğula ya da anadan kıza geçiyor. İki haneli, toplam altı kişiyi aynı anda barındırabilecek kapasitede bir de hapishaneleri var. O haftaki yegâne mahkumun bir arkadaşıyla kavga ettiği için üç günlük hapis cezasına çarptırıldığını öğreniyorum. Evlerini termitlerin oluşturduğu toprak birikintileriyle inşa ediyorlar. Ömrü yirmi yıl olan silindir şekilli evlerin beş yılda bir saz çatıları yenileniyor. İçinde pek eşya bulunmayan bu evlere yılan girdiğinde döner durur kendine uygun bir köşe bulamayıp, sonunda dışarı çıkar gidermiş.
Eski yıllarda suyu olmayan köye 5 km öteden su taşıma görevi köyün kadınlarının omuzlarındaymış. Yabancıların finansal yardımlarıyla 40 metre derinliğinde açılmış 5 adet kuyuyu gururla gösteriyorlar. Elektriğin olmadığı evlerin avlu şeklinde minik birer bahçesi var. Güzel havada yemekler dışarıda pişirilirken, yağmurlu havalarda ise çatısı olan yan kısımları açık mekânlar mutfak olarak kullanılıyor. Toplanmış oyun oynayan köy çocuklarını görünce dayanamayıp, Afrika çocuk fotoğraf arşivime yenilerini ekliyorum.
Adrenalin tutkunlarının cenneti – Viktorya Şelaleleri
ULM (Motorlu hafif hava aracı), helikopter ve motorlu yamaç paraşütleri yerde gördükleriyle yetinmeyip bu güzellikleri bir de havadan deneyimlemek isteyen maceraperestlere şelalelerin üzerinde tur atırıyor.
Köy akabinde Zambiya’yı Zimbabve’ye bağlayan köprüye gidiyorum. Zambiya tarafındaki gümrük polisinden köprü üzerinde yürümek için izin alıyorum. İki ülke de günlük vizeyle sınır geçişine izin veriyor. 2000’li yılların başında politik gerginliğin yükselmesiyle şelalelerin Zimbabve tarafını ziyaret eden turist sayısında düşüş yaşanırken Zambiya’ya gelen turist sayısında artış görülmüş.
Zambiya ile Zimbabve’yi birbirine bağlayan köprüden 111 metre yükseklikten yapılan bungee jumping’le şelalenin tüm ihtişamını tepetaklak seyredip, anı olarak da bir video kaydı edinebilirsiniz. Beş rampalı Zambezi Nehri’nin köpüklerinde rafting ya da kano yapmak da mümkün. Bölgede her zevke uygun ancak her keseye uygun olduğunu söyleyemeyeceğim pahalılıkta, değişik adrenalin seviyelerine hitap eden aktiviteler mevcut. Ancak her biri cep yakan aktivitelere bir servet harcamaya hazırlıklı olun.
Viktorya, Niagara ve İguazu Şelaleleri
Gelin Viktorya Şelaleleri’ni dünyanın diğer en büyükleriyle karşılaştıralım. Kuzey Amerika’daki Niagara Şelaleleri’nin iki katı yüksekliğindeki Viktorya Şelaleleri sadece Güney Amerika’daki İguazu Şelaleleri ile boy ölçüşebiliyor. İguazu 270’den fazla küçük şelaleye bölünmüşken Viktorya dünyadaki en büyük, 100 metreden yüksek ve 1,7 km genişlikte, tek su yatağından dökülen yegâne şelale.
Safari Parklar…
Zambiya’daki 66 km2 lik Mosi-oa-Tunya Ulusal Parkı ile Zimbabve’deki 23 km2 lik Viktorya Şelaleleri Ulusal Parkı’nı Afrika’daki diğer parklarla karşılaştırdığımızda hayli minyatür kalıyorlar. Bu parklardaki hayvan popülasyonu beyaz gergedan, antilop, babun, yaban domuzu, Afrika mandası, fil, zürafa ve zebradan ibaret. Buralara kadar geldim gerçek bir safari yapmadan dönmek olmaz diye düşünüyorsanız eğer Botsvana vizenizi önceden temin edin. Vahşi hayvan popülasyonu açısından hayli zengin olan komşu ülke Botsvana’ya günü birlik geçerek, Afrika mandası, aslan, leopar, gergedan ve filden oluşan Big 5’ı görebileceğiniz bir safari yapabilirsiniz.
Zambezi Nehrinde gün batımı
Lady Livingstone isimli tekneyle Zambezi Nehri’nde gün batımı turuna çıkıyorum. Nehirde tura çıkmış irili ufaklı birçok tekne var. Gökyüzünü maviden yavaş yavaş kızıla, hatta mora boyayarak batan güneş karşısında nefesim kesilirken aynı zamanda da teknenin bir sağına bir soluna koşup fotoğraf çekiyorum. Birbiriyle şakalaşan su aygırları, aylak aylak uyuklayan timsahlar, suya dalıp çıkan karabataklar ve rengarenk kuşlar nehrin sahibi olduklarını bizlere ispatlıyorlar.
Aktivitelere diğer bir alternatif, Fil Safari
Ertesi sabah fil safari yapmak üzere erkenden hazırlanıyorum. Bana tahsis edilen filin adı Mary, henüz 16 yaşında. Mary’nin sırtına rehber ile birlikte biniyorum. Safari sırasında rehberimden filler ile ilgili edindiğim ilginç bilgiler şöyle; Fildişi avcılarından paçayı kurtarmayı başaran şanslı filler 80 yaş civarı dişlerini kaybetmeleri nedeniyle yeterli beslenemedikleri için hayatlarını kaybediyorlar. Asya fillerinin minik kulakları Afrika fillerinin Afrika Kıtası şeklindeki devasa boyutlu kulakları yanında devede kulak kalıyorlar.
Filler kulaklarını yelpaze olarak serinlemek ve birbirlerine mesaj vermek amaçlı kullanıyorlar. Yetişkin bir filin günlük yeşillik, ağaç dalı ve yaprak tüketimi yaklaşık 250-260 kg arasında değişiyor, 150 lt kadar da su içiyorlar. Mary’nin gözüne kestirdiği ağaç dallarını koparması için arada duraklıyoruz. Hortumu o kadar güçlü ki, bir hamlede koca dalı koparıp midesine indiriyor. Arada uzanıp Mary’nin kafasını okşuyorum. Ormanlık alanda gerçekleştirdiğimiz fil safari 1 saat kadar sürüyor. Filin üstünde ilerlerken ya da sağa sola sallanır ve hatta arada hoplarken fotoğraf çekmekte hayli zorlanıyorum. Bu aktivitenin en güzel kısmı safari bitiminde filleri besleyip, onlara dokunup sevebilmek.
Doğaya, doğanın gücüne hayran olduğum bir gezinin daha sonuna gelmişken bu sefer de bu tatilin kahramanı olan Gürleyen Duman’a veda etme zamanı. Darısı dünyanın diğer büyük şelaleleri olan Niagara ve İguazu Şelaleleri’ne yolumu düşürmekte.