‘AŞK’IN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI

Nermin Bezmen’den…

 

Aşkınızı ispat etmek veya size duyulan aşktan emin olmak için Şubat’ın 14’ünü bekleyenlerden misiniz? O halde gözünüz aydın! 🙂  Duygularınızdan tatmin, sevildiğinizden emin olmaya veya hayâl kırıklığı ile bir sevgiliyi terk etmenize iki gün kaldı. Evliyseniz, hayâl kırıklığınız biraz daha farklı tecelli edebilir; hemen ayrılmayı göze alamayabilir, sadece surat asıp, dırdırla kocanızın başının etini yiyebilirsiniz. Böylece dersini verip, bir sonraki senenin 14 Şubat’ını garantilersiniz. Ne de olsa, sahip olduğunuz eşin hayatını karartarak kaprislerinizin neticesini almak, sil baştan denemekten evlâ gelebilir.

Her nedense, ‘Sevgililer Günü’nde, erkeklerin aşkını ispat etmesinin fiyatı, kadınlarınkinden her zaman daha pahalı olur. Hep merak ederim, erkekler kadınlarını, kadınların erkeklerini sevdiğinden daha mı fazla severler, yoksa, erkekler ancak aldıkları hediyenin değeri arttıkça aşklarını daha iyi ispat ettiklerine mi inanırlar diye. Aslında öyle inandırılmışlardır. Onun için, acırım erkeklere. Yine de, o veya bu şekilde, iki taraf da tatmin buldukları müddetçe iş hallolur. Ama, bu sessiz karmaşadan genellikle en kârlı çıkan mücevher endüstrisi olur. Pırlantacılar, sevgisizliğin, görsel aldatmacayla beslenen aşkların açığını o kadar hassas bir noktasından yakaladılar ki. Çok kadının hayâlinde yatan, lekesiz, parmağı kapladıkça değeri artan tek taşın aşkı ifadesi kâfi gelmemeye başladı. Üç taş yana dizilip sevgilerin, aşkların ispatına sunuldu. Slogan da müthişti, insanı yüreğinin ta derininden vuruyordu:

“AŞKIN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI”

Kadına sadece zenginlik katmakla kalmıyor, aşkının hem geçmişini, hem gününü, hem de geleceğini garanti altına alıyor. Yani, aslında, kadının erkeğinden bekleyip de, sözlerinden, tavırlarından bir türlü hissedemediği güveni, yan yana dizilmiş üç taş veriyor. Harika değil mi? Erkeklerin işi de kolaylaştı. Kadınlarına aşktan yana ne kadar güvence vermek istiyorlarsa, o kadar çok pırlanta yan yana. Bir de dördüncü ilâve edilmeli bence. Hani, bunun bir de yaşamdan sonrası yok mu? Oralara yalnız gidip, aşksız mı kalacağız, bilmediğimiz yaban dünyalarda?

Şimdiden, mücevher mağazalarında yapılan gizli pazarlıkların, sevgililere, kocalara güya hissettirmeden verilen imalı ipuçlarının, yağmurla, rüzgârla kulağıma gelen fısıltılarını duyabiliyorum. Bugüne dek sevdiği kadına tek bir taş bile alamayan erkekler, artık çok geç, bir tanesine ulaşamadıysanız şimdiye kadar, bundan sonra üçlüye falan hiç eliniz varamayacak. Üçlemeye gücü yetenler, belki de küpe, bilezik takım tamamlayacaklar.

Zenginlikten doğan güven duygusunun verdiği rehavetle en çılgın aşklarını sunacaklar

14 Şubat akşamı, bazı kadınlar, üzerine nadide bir orkide yerleştirilmiş kadife kutudan, aşklarının ‘Dününü, Bugününü, Yarınını’ garantileyen pırlantalar çıkaracaklar, narin, bakımlı parmakları ile. Erkeklerinin gözlerine bakıp, kirpiklerini kırpıştıracaklar, mutluluk gözyaşlarıyla. Teşekkür edecekler, sadece bugünlerini değil, gelmiş, geçmiş tüm sevgilerini garantileyen erkeğe ve sonra… zenginlikten doğan güven duygusunun verdiği rehavetle en çılgın aşklarını sunacaklar, sevgililerine, kocalarına, hayat arkadaşlarına. Aşklarının ‘an’lık değil, ömür boyu olduklarına inanacaklar, ‘Aşkın Dünü, Bugün, Yarını’ bedenlerini öperken. Öyle kaybedecekler ki kendilerini, erkek düşünmeyecek bile, o kutuyu veremeseydi hediye, sevişmeleri bunca şehvetli olur muydu diye. Kadın hele, hiç düşünmeyecek, erkeğinin benzeri hediyeyi veremediği gün, onu hâlâ isteyip istemeyeceğini. Üçleme pırlanta, en azından 14 Şubat gecesini garantiye alacak.

Bazı kadınlar ise, hiç hatırlanmayacak bile ‘Sevgililer Günü’nde. Bir çoğu zaten bilmiyor, bunun ne demek olduğunu, hangi güne karşılık geldiğini. Bir kısmı, kendilerinden, görevlerine ek görevler beklenen bir gün olduğunu dahi zannediyorlar.

Sakın yanlış anlamayın. Ne sevdiğine pırlanta alan erkeğe, ne de pırlanta isteyen kadına karşı bir duruşum var. Ancak, ben, aşkın sadece bir ‘taş’ın ucunda asılı kalmasından yana değilim. Aşk, onsuz da olabiliyorsa, ancak bir nebze şıklık ekler taşlar ama sevginizin ve sevgilinizin bir garantisi olarak görmeye başladığınız zaman, zaten aşk çoktan bitmiştir, haberiniz olsun.

AŞK’IN SADELİĞİNE DAVET

Aşklarını, kolyalar, yüzükler, bilezikler üzerinde montürlemeye hali vakti olmayan erkekler! üzülmeyin. Bir kadına aşkı hissettirmenin çok daha kolay yolları var, aslında çok daha zor olan. Çünkü gerçek sevgiyi, kesin aşkı, ihtimamı gerektirir bu yol.

Bir kaç satır mektup yazın el yazınızla, onun hayatınızdaki yerinin ve anlamının ne olduğunu ifade eden ve kuvvetle hisettiren. Şampanya alamadıysanız üzülmeyin, köpüklü şarap var. O da olmadı, iyi bir beyaz şarap, ya da Absolut, şişesi soğuktan buğulanmış, bir kaç kırmızı gülle beraber kucak kucağa buzlar içine yatırılmış… mum ışığı, bir de güzel müzik, paylaşmayı sevdiğiniz… klâsik kıpırdatıyorsa yüreklerinizdeki duyguları; Chopen’in prelüdleri, yok biraz daha farklı sürüklemek istiyorsanız ruhlarınızı;  Craig Armstrong yorumuyla ‘Weather Strom’, ya da hemen dansa kaldırıp sevdiğinizi sevişmek isterseniz; Leonard Cohen’den ‘Here it is’i çalın. Cohen, ‘Hello my Love’ derken, daha bir sıkı sarılacaksınız aşkınıza. Tenleriniz arasında pırlantalar olmayacak kucaklaştığınızda, ama kâlplerinizin sesini duyacaksınız. ‘…And my love good by’ sözlerini farketmeyeceksiniz bile, Cohen’in dudaklarından dökülen, Sharon Robinson’la paylaştığı. ‘May every one live’ duyulacak, ‘…and every one die’ size çok uzak gelecek.  Eminseniz sevdiğinizden ve sevildiğinizden, midenizde de kâlbinizdeki kelebekler uçuşuyorsa gözleriniz bakıştığında, aşktan başka bir şeye iştahınız kalmıyorsa, yüreğiniz coşup, kafesinden çıkmak için çırpınıyorsa tenleriniz temas ettiğinde, işte ‘o’ andır, DÜNünüz, BUGÜNünüz ve YARINınız. Bu kadar sadedir işte, ama çok da zordur. Zira, yalanı, riyayı kamufle edemeyecek kadar şeffaftır sadelik. Yüreğinizle sevdiğiniz arasında başka hiç bir şeyi görmez, tanımaz, kabul etmez. Sadece sizi bilir, bir de diğerinizi. Bir de, namussuz, parayla alınmaz… satılmaz… kârla devredilmez… İşinize gelirse…

Yine karlar, penceremi örttü. Craig Armstrong’un piyanosunun tuşlarından kalkıp tipiyle savruluyor bahçeye, pervazlara. Aşkla ısınma zamanıdır.

Bir hatırlatma: Bu arada, her ne kadar hediye sendromu o inancı yarattıysa da, ‘Sevgililer Günü’ sadece cinsel çekimin bağladıkları arasında kutlanan bir gün değildir. Sevdiğiniz, sevgi sözcükleri ile mutlu etmek ve bundan huzur duymak istediğiniz çocuk, yaşlı, arkadaş, size özel olduğunu hissettiğiniz her kimler ise, onları da hatırlamanın ve karşılıksız sevginizi telâffuz etmenin zamanıdır 14 Şubat. Bir gün de olsa… hiç yoktan iyidir.

Şimdiden kutluyorum, aşkınızın DÜNünü, BUGÜNünü, YARINını… ve daha sonrasını.

Sevgiyle kalın. Hâtta mümkünse AŞKla kalın.

 

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Çocuklarımızın Geleceğini Tüketmemeliyiz!

Üretim ile tüketim arasındaki dengeyi bulmak önemli. Tabii ki ihtiyaçlarımız var ve tüketmek zorundayız. Ancak, sürekli olarak daha fazlasını tüketmek yerine, ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi sorgulamalıyız.

Lavanta ve altın otu dünyası

Küçüklüğümden hep hatırlarım. Açtığım her dolap çekmecesinde lavanta kokusu sarardı beni. Gardıropta, elbiselerin arasında, el işlemeli keselerin içinde, yatak çarşaflarının arasında, yastıklarda, bembeyaz keten masa

Dünya Ekonomisi Büyüyemiyor

Borsa İstanbul haftaya düşüş ile başladı. 10 bin 200 seviyesi altında seyrini sürdürüyor, yatırımcı ise tercihini mevduattan yana kullanmaya devam ediyor. Ons altın 2685 dolar

Ana Arı Kraliçenin Gıdası Arı Sütü

ANAERKİL KOVANLARDA DÜNYA VARLIĞINA VE İYİLİĞİNE ÇALIŞAN ARILAR Uzun ömür ve doğurganlığın sırrı arı sütü nedir ? Arı sütü, genç işçi arılar tarafından üretilen beyaz,

Kavanozlarda sakladığım yaz lezzetleri

Eylül ayına geldik ve yavaş yavaş yaza veda ediyoruz. Sonbahar hafifçe esen rüzgârlarıyla, arada sırada çişeleyen yağmuruyla kendini belli etmeye başladı. Mevsimlerden en sevdiğim sonbahar

Narsisizm Hakkında Sık Tekrarlanan 10 Yanlış

1. Narsisistiklerin özgüvenleri fazladır. Narsisizmin temelinde özgüven eksikliği vardır. Dışarıdan bakınca özgüvenli gibi görünen tutum ve davranışlar, özgüven eksikliğine karşı geliştirilmiş defansif işlemlerdir. Övünme, böbürlenme