Benim Afrika’m

Evliya Çelebi’den bahsetmek…

Tarihe geri dönüp baktığımızda gerek ticaret amaçlı, gerekse yeni yerler görmek ve keşfetmek sevdasıyla dünyayı adım adım, at sırtında veya deniz yoluyla dolaşan birçok gezginle karşılaşıyoruz. Bu seyahatler neticesinde yeni kıtalar, yeni etnik gruplar ve doğaya dair yeni türler keşfedildiğini ve bu gezilerle ilgili hatıraların kaleme alındığı seyahatnamelerin hâlâ güncelliğini koruyarak tarihin seyrine ışık tuttuğunu görüyoruz. Geçmiş yüzyıllarda zorlu koşullar altında ömürlerinin büyük kısmını yollarda geçiren ünlü kâşif ve seyyahlar bugünün gezginlerine hâlâ ilham kaynağı. Dünyayı keşfetme arzusunu dizginleyemeyerek kendisini yollara vuran ve birçok ilki gerçekleştirerek tarihe geçen, değişik milletlere mensup bu seyyahlardan bizim topraklarımızda yetişip, hayatının elli yılını keşif uğruna yollarda geçiren, günümüz gezginlerinin atası Evliyâ Çelebi’den bahsetmeden geçemeyeceğim.

Seyahat ya Resulallah

Küçük yaşlarından itibaren içindeki gezme, keşfetme arzusuna ket vuramayan, 1611 Kütahya doğumlu Evliyâ Çelebi gördüğü bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı. Şöyle ki; “Rüyasında İstanbul’daki Ahi Çelebi Camii’ndeki kalabalık cemaat içinde Peygamber Hz. Muhammed’i baş tarafta görünce ondan şefaat dilemek arzusuyla yanına yaklaştı. “Şefaat ya Resulallah” diyeceğine, “Seyahat ya Resulallah” demesiyle başlayan, çeşitli tehlikeler atlatmasına rağmen vazgeçmediği seyahatleri yetmiş yaşına kadar sürdü.

Çelebi’nin Afrika kıtası izlenimleri

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan topraklarla ilgili anılarını zaman zaman fantastik bir anlatımla süsleyerek 10 ciltlik ‘’Seyahatname’’ adlı kitabında topladı. Türk ve dünya tarihine ve gezi edebiyatına hediye olan Seyahatname’nin en son cildinde Evliyâ Çelebi’nin Afrika Kıtası’nda gezdiği Mısır, Sudan, Habeşistan (günümüzde Etiyopya), Somali, Cibuti, Kenya ve Tanzanya üzerine izlenimleri yer almakta. Evliyâ Çelebi’nin Afrika’nın günümüzde bile hâlâ keşfedilmeyi bekleyen ücra köşelerini 17. yüzyıldan ipuçlarıyla gözlerimizin önüne sermesi biz gezginler için büyük bir nimet.

Benim Afrika’m

Benim Afrika maceram ise 2006 Ağustos ayında, İstanbul’dan Angola’nın başşehri Luanda’ya yerleşmek üzere iki valize sığdırabildiğim kadar eşyamla yola çıkmamla başladı. İnternette yaptığım araştırmalardan edindiğim kadarıyla Angola hayli zorlu bir coğrafyaydı. Gelin görün ki internet üzerinden dehşet saçan bu bilgilerin Angola ile ilgili gerçekleri tam olarak yansıtmadığını Luanda’da yaşamaya başladığımda fark edince, buradaki deneyimlerimi kaleme almaya başladım. Angola’da yaşadığım iki sene sonunda, Afrika’nın doğu yakasında yer alan Kenya’nın başşehri Nairobi’ye taşındım ve orada geçen dört yıl boyunca da yazmaya devam ettim. Kıtada değişik ülkelere yaptığım geziler sırasında gördüğüm ilginç yerleri, tanıştığım yeni insanları, karşılaştığım olayları kaleme aldım. Afrika’nın daha az bilinen köşelerinde gezip, 21.yüzyılda etnik yaşam tarzlarına hâlâ sımsıkı bağlı insanlarla vakit geçirip, farklı yaşam biçimlerini deneyimleyince Angola, Kenya, Zambiya, Ruanda, Kamerun, Mauritus ve Reunion Adaları olmak üzere yedi Afrika ülkesini yazdığım Yaşamımdan Süzülen Afrika isimli ilk kitabım fotoğraflarla birlikte 2013 yılında yayınlandı. Kenya akabinde kuzey komşusu Etiyopya’nın başşehri Addis Ababa’ya taşınıp, nev’i şahsına münhasır bu ülkede dört harika yıl yaşadım. Gezmeye hasret kaldığımız şu pandemi günlerinde, sizleri bir türlü gitmeye cesaret edilemeyen Kara Kıta’ya doğru Afrika Hikayeleri isimli köşemde uzun bir yolculuğa davet ediyorum.

Gezginlerin piri Evliyâ Çelebi’den esinlenerek “Afrika’ya Seyahat Resulallah!”

Diğer kitaplarım :

İnsanlığın Beşiğine Yolculuk Etiyopya-Cibuti Cumhuriyeti (2015)

Jambo Rafiki  – çocuklara Afrika’dan hikayeler (2016)

Karibu Rafiki – çocuklara Afrika’dan hikayeler (2016)

Afrika’nın Kavşağı, Tanzanya-Zanzibar (2017)

Fas’ın Altın İksiri Argan  (2017)

Paylaş

Son Yazılanlar

Kadın emeğinin gastronomiye yansıması

Senelerdir severek yaptığım iş gastronomi yazarlığı ve bunun gibi yeme içmeye, damak tadına ilişkin konulardaki  etkinlikler. Resmi bir tanımı yok, verilmiş unvan da  değil. Sadece 

Gastronominin evrensel gücü

Altın Kaşık Ödülleriyle Mutfak Dostları Derneği’nin ödüllendirdiği yaratıcılık, FSUMMIT 2025’in vizyonuyla sektöre kazandırdığı yenilikler ve Husin belgeselindeki derinlemesine hikâye, gastronominin sınırları aşan gücünü gözler önüne

Prada dertsiz başına dert mi arıyor?

Tasarımlarından marka kimliğine, müşteri portföyünden sattığı hayallere kadar birbirinden çok farklı iki marka hakkında bir söylenti dolaşıyor lüks moda sektöründe… İtalyan moda devi Prada’nın, Capri

Sofralarımızın Ortak Dili

Yemek sadece fiziksel bir gereksinim değil; kültürel kimliğimizi şekillendiren, tarihimizin sessiz tanıklığını yapan ve insanlar arasındaki bağları güçlendiren evrensel bir unsurdur. Her ülkenin, her yörenin

Heyecanla beklenen birinci sayfa

Dag Solstad, her gün yazdığı bir sayfa ile romanlarını tamamladığını söylemiş. Ayağına gelen güne, dönme dolaba atlama adımı ile başlamanın hikayesi midir yazdıkları veya bitirdiği

Yılbaşı ve Vasilopita çöreği

Bir yılı geride bırakıp uğurlarken yeni umutlarla başlayan yeni bir yıla ‘hoş geldin’ diyoruz. Dilekler her zaman sağlık, mutluluk, sevgi ve barış olmak üzere; dostlar

Manav Türklerinin sofrasında zamanın izleri

Geçtiğimiz hafta sonu Tuzla, gastronomi tutkunları için benzersiz bir deneyime ev sahipliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı’nın hayata geçirdiği “Gastronomi Günlükleri” serisinin