Beyaza davet

Bu yılın Tıp Bayramı her yıl geçiştirilen bir anma sıradanlığını birden yitirip, kınından çekilen sözlerle bir beyaz itaatsizlik başlattı. Acil servislerde saldırganlardan barikat kurarak korunabilen, yazmadığı ilaç, vermediği rapor için şiddete uğrayan sağlıkçılar, süren bir savaştan paylarına düşeni alırcasına varlıklarını hedef alan bu saldırıyı yaratan koşulları sorgulamaya çalışıyor. Yakın tarihimiz rastlantı olamayacak sıra sıra  gelişmelerin biz sağlıkçıları nasıl derinden etkilediğini gözler önüne seriyor.

Tıp eğitimi sabah programlarından alınır oldu

Uzun zamandır bilimsel düşünce ve yöntemlerin yetersizliklerini ima eden aklı evveller, akli sani vaktinde geleneksel tıp, alternatif tıp uygunsuzluklarını alanımıza sokuşturmuşlardı. Altı yıllık Tıp Fakültesinden mezun olmak , ‘’bilinçlenen  halkımızın’’  gereksinimlerini karşılamaya yetmiyordu doğal olarak. Pek bir şeyden anlamayan, verdikleri ilaçlardan hep yan etki çıkan, istenilen ilacı yazmakta sorun çıkaran, doğal- organik tedavilere dudak büken bu hekimler ufaktan yeni rantın üfürükçülerine yerlerini bırakmaya zorlandı. Tıp eğitiminin televizyondan, hem de sabah sabah salim bir zihinle izlenilen programlardan alınabileceği çoktandır biliniyordu.

Ders tekrarları farklı hocalardan yapılıp, bilgisavarlarında Google’dan Lokman Hekim’in izniyle ilgili sayfa açıldıktan sonra, tedavinin doğrusu, doktorun hatası kabak gibi görünüyordu. Google, karşısındaki meraklı, müthiş araştırıcılardan  ‘okuduğunu anlama’ belgesi istese bu  arkadaşların bir çoğunun kendi işine dönmesi  gerekecekti olasılıkla. Yalan ve yanlışın çöpçatanları işlerini ustaca halledip, cehalet ve rezaletin bir yastıkta kocamalarına karar verdiler. Bir an evvel kocayasıcalar ,el ele, kol kola, omuz omuza aramızda gezmeye başladıktan sonra,  birçoğumuz nefret söylemlerinin, yıldıran kararların, kanun yerine geçen kanuninin boy hedefi haline geldi.  Artık hükümler iki dudak arasına sığıyordu. Her katmanında farklı bir zenginliğe sahip olan toplumsal kültür; tarih boyunca değerlerini hırpalayıp, saldıranları bir türlü zamanında tanıyamıyordu.

Yaşadığım sorunları ifade edeceğim!

Ben bir hekimim. Gerçek dışı zorlamalar ve korkutmalar ile yaşadığım sorunları ifade etme hakkımdan asla caymayacağım. Aldığım eğitimin uzunluğunu değil, farklılığını belirtmek  isterim sadece. Bir insanın iyi olma halinin koşulları, onu çepeçevre saran hastalık risklerinin kontrolü,  sağaltımı, korunması için ortak bilinçlenme: insanın sağlıklı, mutlu olması dışında hiçbir amacı olmayan, asıl bu nedenle zor ve ağır olan bir eğitim. Yaşam boyu bunu başarabilmenin sorgulandığı bir vicdan.  Yurttaşlarıma, mesleki bilgilerimizin denetleyicisi olmalarını değil, bize her zaman doğru yolu gösteren vicdanımızı, sağduyumuzu, insan sevgimizi, örnek almalarını öneririm.  Bizi esenliğe götürecek tek ortak yolun bu olduğundan hiç kuşkum yok.

Safa Özkızıltan

Paylaş

Son Yazılanlar

Alanya’nın Sessiz Dönüşümü

Alanya’ya her gelişimde, kentin değişmeyen ritmini yeniden duymaya çalışırım. Güneşin sabahları denize düşüşü, Kleopatra Plajı’nın rüzgârla dalgalanan kumları, sahildeki taşların sessizliği… Bu kez, Türkiye Digital

Kime Anlatıyoruz? Dinleyen Kim?

Bazı cümleler öyle ortada kalıyor ki, sahibi bile geri dönüp bakmıyor arkasına. Birileri bir şey söylüyor; yüksek sesle, kalın harflerle, bazen de üstüne basa basa…

Türk Mutfağının Hafızası Ve Geleceği

Türk gastronomisi son on yılda yalnızca lezzet repertuarını değil, kültürel anlatısını da dönüştürdü. Bu dönüşümün merkezinde iki yapı var: Gastromasa ve Gastronometro. Biri uluslararası diyalogun

Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor

Ayten ve Mehmet’in Hikâyesi:  Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor Geçen ay kısa bir Ayvalık tatilim oldu. Plajda, yanı başımdaki şezlongda, Fransızca konuşan çiftle ahbaplık etmeye

Puta nedir şimdi anlarsınız

Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun geldi geçti o evden. Puta’nın gerçek yüzünü gösteremediği, Uzun’un “ne

Lezzetin Sessiz Mimarisi

Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı mekânı. Antik Yunan’dan ilham alan mimarisiyle, sadelik ve dengeyi merkeze