Kapı açıldığında üzerine düşen ilk ışıkla kendini gösteriyordu. Rahatsız edilmemesi gereken biri için sağlanan sessizliğin ortasında, diğer çalışma arkadaşlarından ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu hemen fark ediliyordu. Sadece kendisi boy göstermiyor, gölgesi ve aynadaki yansımasıyla da az buz bir üstünlük sağlamıyordu.
Sanki başka bir ağırlığı, sözü geçerliği vardı. Onun buyurgan ve üsteleyici tavırlarını itici ve gereksiz bulan genç oda arkadaşı, kırık aynadan yansıyan diğer tekini daha sevimli buluyordu. Bedeninden yayılan gururlu, tedirgin edici gerginliği hissediyor, ne olur olmaz diye mesafeli duruyordu.
Durduğu yer müştemilatın en göze çarpan yeriydi kuşkusuz.
Kapıyı açanın karşısına hoş beşten önce sorgu sual edercesine dikiliyordu. Bir kazmayı çetrefil ve abartılı sözlerle kayırmanın nedenini anlamak kolay görünmüyordu. Bahçıvan bu ayrıcalıklı saygınlığı nedeni ile ona kazmakam diyordu.
Yağmur beklenen günlerin arifesinde bütün bahçenin bellenme işini bitirmeyi aklına koymuş olan bahçıvan küreği elden bırakmıyordu. Bir nefeslenmeye durunca bile yere saplayıp üzerine dineliyor, uzaktan kafa kafaya vermiş gibi görünüyordu. Küreğin ilenmesi boşunaydı. Yoruldukça karısına bırakıyor, eline aldığı çapa ile kesekleri ufalıyordu.
İşini maharetle, çabucak, küreğin o günkü keyfine aldırmadan yapıyordu. Ensesine basıp, burnunu batırınca koca bir toprak parçasını bir yana deviriyor, bir karış altından gün yüzüne çıkan toprağın verdiği keyifle çalışıyordu. Darlanıp dırlanması boşunaydı küreğin, duvardan duvara bütün bahçeyi dolaşacakları mukadderdi.
Kuşlar ters yüz olmuş toprakta ortaya çıkan solucanlara atılsa da, birisinin bile başını çevirip minnet göstermesi hak getireydi. Oysa yanında, yöresinde alçalıp yükselmeleriyle süregiden oyunları ve neşeleri ne hoş geliyordu. Telaşla geçen kısacık ömürlerine verip, bağışlamıştı onları.
Kendince bir şans keşfetti o sıra. O soğuk havalarda hele yağmur da bastırmışsa saçak altlarında donup kalma korkusu ile titreyen zavallı kuşlara göre epey şanslıydı.
Yağmurda işi bırakırdı bahçıvan. Ötesi berisinde yapışan çamurları kazır, sapının etrafında bir tur çevirip, sağına soluna dikkatlice bakıp, yerine yerleştirirdi. Müştemilatta her birinin yeri öncelerden belirlenip, ezbere dökülmüştü sanki. Bu mevsimin en fazla çalışanı oydu.
Çalışma arkadaşları yerlerini yadırgamadan, kendi hallerinde, köşelerine çekilmiş en rahat hallerine kavuşmuş gibiydiler. Biraz da yaşları ve içi geçmiş halleri gözden kaçmıyordu. Yüzlerinde beliren çizikler, saplarındaki enine boyuna çatlaklar epey zamandır işin gücün içinde bir ömür geçirdiklerini belli ediyordu.
Kullananların duaları ve esirgemedikleri malzemeden olsa gerek ömrü epey uzun olacak gibiydi. Ağır, güvenli, sağlamdı. Çalışmasına bakılırsa bu dinçlik gençliğinin eseriydi. Yaşını kestirebiliyordu aslında, kazma aynı duvara yaslı dururken, yepyeni alınıp getirilmişti.
Ömrü boyunca aynı işleri yapacak olduğuna pek aklı yatmamıştı. Her birinin hayat gailesini üst başından, duruşundan kestirebildiğinden bu yana, anlamanın ve anlatmanın en sadık yolunu bulmuş gibiydi. Şimdi kendine bir yer edinmeliydi; her birine yakın durduğu, kazmaya hafif yan durup, yan baktığı yeri beğenmişti.
Safa Özkızıltan