Nerede o berrak sular Zaman Bey?

Zeytin Ağacı Dizisi yine Aile Dizimi tartışmalarını başlatacak. Bu defa, ilk sezondan çok daha profesyonel olduğunu görüyorum. En azından Aile Dizimi ve kanser bir araya gelmemiş. Göçler, geride kalanlar, doğum, ikinci kadınlar… Tüm bunların gösterildiği bir dizi olmuş.

Hatta Aile Dizimi’ni ortaya çıkartan Alman psikoterapist Bert Hellinger’den de söz ediliyor. İlk sezonun o abartı, o teatral hali ikinci sezona çok fazla yansımamış. Ancak dizide Aile Dizimi uygulayıcısı Zaman Bey’le, hem iç yolculuğunu yaşayan, hem de elinde kağıt kalemle Zaman Bey’i pür dikkat dinleyen ve bir doktor olarak orada yer alan Ada arasında geçen konuşma çok ilgimi çekti.

Suya bir taş attık. Su bulandı. Şimdi o taş suyun dibine batacak. Zemine oturacak. O zaman su berraklaşacak.

Kendi içindeki sular berraklaşmadan başka suları nasıl göreceksin?

Burada şu sorular geldi aklıma.

Hangimizin içindeki sular berrak? Hangi psikoloğun, hangi psikiyatrın ya da aile dizimi uygulayıcısının suları berrak? Şimdi burada psikologlar, psikiyatrlar aynı yazıda anılmak istemezler biliyorum. Ama anlatmak istediğim, insana dokunan herkes. Zaman Bey, “ iddialı ” bir laf ediyor, ediyor da…

Aslında uygulayıcının çocuk bilincinden çıkıp yetişkin bilincinde olması gerektiğini anlatmak istiyor. Elbette anlatmak istediği terapi süreçlerinden geçen psikologlar, önce kendileri danışan koltuğuna oturan, dizimlerini açtıran aile dizimi uygulayıcıları. Ama tüm bu çalışmalar yeter mi o suları berraklaştırmaya?

Bir insanın kişisel gelişim alanına yönelmesi genellikle kendi sorunlarını çözmek için yola çıkmasıyla başlar. Örneğin yoga camiasında birçok hocanın geçmişinde kendini tedavi etme amacı vardır. Zaten güzel olan da bu. Mesleki bilgi yanında empati yeteneğini geliştiren şey, kişinin kendi yaşadıklarıdır. Psikolojide de kuramcıların özel yaşamını incelediğimizde de bu gerçeği görüyoruz.

Alınan eğitimin dışında, galiba önemli olan, önce “insan “olabilmek.

Hepimizin hikâyesi bir yerde kesişiyor, sadece kimimiz bu hikâyeleri dönüştürmeyi başarıyor, acıyı görüyor ve onlarla yaşamayı öğreniyoruz. Ve bu öğrenme çok uzun bir sürede oluyor. Attığın taş ne kadar zemine oturuyor, bana sorarsanız, hiç oturmuyor. Ve diyelim ki Zaman Bey ve onun gibilerinin suları gerçekten berrak mı sizce? Başka suları görmeleri için nasıl bir berraklık gerekiyor?

İnsan olmak, kırmızı odada danışanını dinlemek, yüreğinle dinlemek. Ama o kırmızı odadan çıktıktan sonra, belki sevgilinin yanında ağlamak, belki ebeveyn olarak çocuğunun yanında çaresiz hissetmek – hele çocuğun ergenlik çağındaysa – ebeveynlerinin yanında yine küçük bir çocuk olmak, belki de yalnızlığını hissetmek. Tüm bunları gerektirmez mi?

Burada çok samimi bir itirafta bulunmak istiyorum. Ben de kendimle çok uğraştım. Edip Cansever’in de dediği gibi, “gökyüzü gibi bir şey çocukluk, hiç bir yere gitmiyor.” Gitmiyor, gerçekten gitmiyor. Gitmesin tabii ki.  Freud’un oral dönemi, anal dönemi, fallik dönemi diye öğrendikçe, “iyi gelmişim” bugüne diye alkışlamaz mı insan, kendini bazen.

Başkalarının acılarını paylaşarak büyüyorsun, kendi acılarınla büyüyorsun. Ama o su ne kadar berrak oluyor? Yıllar önce Türkiye’ye Aile Dizimini getiren kişi Psikoterapist Mehmet Zararsızoğlu’nun danışan koltuğuna oturduğumda, en çok onun beni anlayan, acımı hisseden bakışlarını sevmiştim. İşte buna kendisinin tanımıyla “hemhal” olmak diyoruz. Terapistin o yukarıdan bakan, halletmiş insan tavrından öte bir şeydir bu, gerçekten “hemhal” olabilmek.

Psikiyatr Dr.Alper Hasanoğlu’nun “İlişkilerin Günlük Hayatı” kitabında beni çok etkileyen bir bölümden de söz etmek istiyorum. İyi Hekim ( Psikiyatr ) olmak yazısında belirttiği gibi, Psikoterapi aklınıza gelebilecek her türlü meslekten daha fazla hayatın içinde bir uğraştır. İyi hekim olmanın tek ve basit bir sırrı vardır: iyi insan olmak. Gerisi zaten sorumluluk duygusuyla kendiliğinden gelir.

Evet, benim taşlarım zemine inmedi, suyum berrak değil, psikoloji okuyorum. Keşke okulda öğrendiklerimizle, Freud’la, Adler’le, Jung’la …suyumuz berraklaşsa. Bugün gerekli eğitimleri tamamlayan herkes, psikolog olabiliyor. Aile Dizimi konusuna hiç girmeyeyim, iki aylık online eğitimle uygulayıcı olarak dizimlere başlıyorsunuz.

Ama sularınız ne kadar berraklaşıyor? Kimlere, nasıl dokunuyorsunuz? Orası bambaşka bir konu. Her şeyi bırakın, bu arkamızda var olan bir Türkiye geçmişinde, göçlerimizle, etnik ayrımcılığımızla, darbelerle hangimizin taşları zemine oturabilir?

Kişisel gelişim furyasında bana göre samimiyet önemli. Olmuş insan edasıyla dolaşmak, kendimize karşı söylediğimiz en büyük yalandır. O zaman Zaman Bey, suya o taşlar hep atılır, hayat devam ettikçe atılır. Ve o suların bulanıklığı hiç gitmez, bu coğrafyada hepimiz için bulanıktır o sular.

Mine Türkili

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar