Puta nedir şimdi anlarsınız

Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun geldi geçti o evden. Puta’nın gerçek yüzünü gösteremediği, Uzun’un “ne seninle, ne sensiz” diye yanıma yaklaştığı ve Bizimkinin de bana yaşam vermek için çırpındığı, birlikte kahvaltı yaptığımız  günlerdi. Ben gözlem yapan, Puta fıkır fıkır ortalıkta bir tipti. Ama ben anlamıştım.

Leyla mı? Leyla, her zamanki gibi kendi dünyasında. Ya gerçekten hepimiz adımıza mı uygunduk, bilemedim. İşte tam da adımıza uygunluktan söz edeceğim zaten.

Peki, ben gidince neler oldu?

Yazmıştım aslında Puta’nın putalığını göstereceğini. Bizim bu Puta, kulak memesi yumuşaklığında hamur gibi, gerektiği yerde; ben hiç meme emmedim, anne sütü nedir bilmiyorum, bağlanma bozukluğum var diye mızırdanıyor, gerekli yerde de evin hanımı, bir eda, bir zekâ salınıyor.

Tam da adına uygun bir davranış. Hiç biliyor muyuz o güzelim Leyla’nın yaşadığı travmaları, o bir asil Leyla. Kıyıda, köşede, kenarda. Ama Puta nerede? Orada burada, hatta şimdi niyeti benim kahvaltı soframa oturmak.

Bizimki ne yapıyor?

Ona yaşayamadığı bebekliği vermeye çalışıyor. Zaten o değil mi, herkesi bir travmasıyla sarıp sarmalayan, erkek putaların puta olduğunu bir türlü anlamayan. Kim kime verebilir o yılları? Haa, benim gibi şanslıysan, almasını bilirsin. Ahh o bebeklik ah, sağlam olsa da, şöyle biz de oturabilseydik üstüne güvenle, mutlulukla.

O evin içinde hepimiz sokaktan farklı hikayelerle toplanmadık mı? Sanki benim çocukluk çok güzel geçti. Ben, bizimki sayesinde yarattım kendimi. O, beni yarattı. O, beni Eflatun yaptı. Ben sığındım ona, sevgisine, güven veren bakışlarına. Bir daha adını anmadım kendi çocukluğumun.

Olmadı, yazdım. Bizi yazdım. Huysuzluk da yaptım tabii. Ama, bizimki bu, hep zoru sever, hep bir şeyleri düzeltmek için uğraşmayı sever, sevgiyi de bu zanneder. Sevdi, hem de çok sevdi beni. Ahh ahh, ona çok şey anlatmak istedim, gözlerimle, tırmığımla…Ama şimdi bu Puta var ya bu Puta, hiç emmedim, oral dönem diye acındırık bir şekilde dolaşıyor ortalıkta. Kedi milletinin yüz karası gibi.

Oyyy oyyy oyyy, bu putalardan sizin dünyanızda da bol miktarda var, yok öyle erkeği kadını. Sezgilerim güçlüydü ya, tanırdım onları. Bir kırılgan, bir mahcup ya da bir şirret, bir çekici. En iyi arkadaş olurlar.

En iyi sevgili olurlar. Hatta sana dünyaları verirler. Yaşamadığın mutluluğu yaşatırlar. Yaşatırlar yaşatırlar da… Anlık mutluluğun, öbür boyu sürecek mutsuzluğu getireceğini anlamazsın hiç.

Arkadaşlıklarında da, ona güven diye her şeyi anlatır, ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Senin mutluluğunla sevindi zannedersin, anlattıkça anlatırsın.

Üzüntün mü? ohh benim başıma gelmedi diye sevinir, seni öyle görmekten keyif alır. Severler, senin özellerini, sırlarını dinlemeyi, onları bilmeyi. Sana ait olan her şeyi ama her şeyi çok isterler, sırf senin olduğu için isterler.

Senin olanın tadı bambaşka olur. Velhasıl, hayatın içinde bi yamuk dururlar. Bizimki anlamaz Putaları. Bak, her şeyi çok bilir de, putaları seçemez, ayırt edemez.

Haa Uzun mu, Uzun başka. Onda zaten var yok, iki üç insan. O, gereksiz samimiyeti de sevmez. Bir şey, öyledir böyledir olmaz, ya var ya yok, bitti. Bizim Puta, ona da göstermeye çalışıyor Putalığını. Şimdilik takipteyim. Bir sevgi seli akıyor, valla olur mu olur. Ahh Puta ahh, bana neler yazdırıyorsun şimdi.

Onun Uzun’un tepesinde, kafasında hele benim kahvaltı yaptığım masanın etrafında görünce sinirleniyorum. Balçık balçık yapışıyor Uzun’a. Olmaz ki, bu Putalığın erkeği kadını.

Tabii ki, yok, bizim evde şimdi bir erkek kedi. Bak, onlar da az puta olmaz. Dedim ya, Puta, yamuk duruşsa, erkek Putalardan da geldi geçti buralardan. Ahh Puta ahh, biliyorum, sen de zekanla etkilemek istiyorsun Uzun’u, bizimkini.

O masadan atlamalar, o kutuyu açmalar, sonunda E=mc2 diye fırlarsan Uzun’un tepesine hiç şaşmam.

Eflatun

Paylaş

Son Yazılanlar

Lezzetin Sessiz Mimarisi

Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı mekânı. Antik Yunan’dan ilham alan mimarisiyle, sadelik ve dengeyi merkeze

Markanın başında kim var?

Marka ve İnsan Bazı markalar hikâye anlatmaz, hikâyenin ta kendisidir. Ve bu hikâye çoğu zaman bir fikirle, bir cesaret anıyla ya da bir içsel kırılmayla

Atletizm Şampiyonası: Rüzgâr gibi geçti

Dünya Atletizm Şampiyonası bu en eski sporun küreresel ölçekteki en önemli şampiyonası… Kıtalara özgü şampiyonalar ve bu sporun yıldızlarının katılımıyla gerçekleşen Diamond League de var

Bir festivalin ardından…

Son yıllarda bir festival furyası oluyor yurdun her köşesinde. Davetler, workshoplar, paneller, konuşmalar, lezzet dolu günler, eski ve yeni dostların buluşmaları, gastronominin sürdürebilirliği, inovasyon konusunda

Mutfakta Bilgiyle Büyümek!

Gastronomi, yalnızca lezzet peşinde koşmak değildir. Bir tabağın ardında yatan kültürel mirası, üretim zincirini, emeği ve zamanı anlamadan mutfağa girmek, eksik bir yolculuğa çıkmak gibidir.

Ege’nin Sakız Kokulu Adası

Daha evvel gitmediğim Sakız adasına; sözde bu mevsim tenha olur, kafamı dinlerim azıcık, diyerek yola çıktım. Seçtiğim tarih 19 Mayıs’tı. Hata burada başlıyordu. Akıncı Türkleri

Lezzetle Yazılan Kültürel Hafıza

Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı yalnızca mevsimin değil, kültürel belleğin de olgunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Bu yıl Konya, Gaziantep ve