Eflatun'dan Hayat Felsefesi
Yoksa tarihe mi geçiyorum? Kahvaltıda masaya oturan, sofrada yeri olan bir kedi olarak. Karşımda da Uzun. Onun bu razı olmuşluğunun
Kulaklarımı pür dikkat açıyorum. Bizim eve gelip gidenlerden, Uzun’dan, bahçeden, komşudan bir laf çıkar mı diye. Tesadüfen duydum bu sözcüğü,
Seviyorsan sadece iki kişilik alanda sevme. Yalnız olduğumuzda, kurduğumuz o iki kişilik dünyada bana sevgi gösterisi yapma. Ben orada neden
Üzerime bir yorgunluk çöker gibi çöktü kıskançlık. Evin içinde bir oraya, bir buraya gidiyorum. Ama dönüp dolaşıp burnumu yine cama
Yıl biterken önümüzdeki yıl için ben de bazı kararlar alayım dedim. Sanki hepinizin huyu suyu değişecekmiş gibi başlarsınız ya konuşmaya.
Miyavlarım ben bizimkinin gözlerinin içine bakarak. Ona göre o bakışlar, bir kedinin değil de bir filozofun derin ve anlamlı bakışları.
Ya o, ya ben. Hani o meşhur soru. İnsanı ağlatan soru. Diğerine git diyen soru. Kalanın da tam kalamadığı soru.
Eve döndüm Uzun! Beni hastanede kaldığım sürede en güçlendiren şey; senin yüzünde yenilgi, benim yüzümde ise zafer ifadesi olacağıydı… İşte
Ben Eflatun, maalesef hastayım… Bir fotom vardı, bakıyordum uzaklara, öyle bir noktaya, geleceğe falan değil. Andan kaçmak için bakarsın uzaklara.
Nihayet evde toplanmaya başlarız Şöyle gerine gerine bir yazayım dedim. Hava bugün biraz serinledi ya. Bende aldı mı bir sevinç.