YENİ YIL

Tek duyguyla hatırlanmak istemez melodiler

Nermin BEZMEN

Duygularımı en yoğun yaşadığım zamanlarındayım yılın. Hislerimde olağanüstü çoğalmalar olur bu zamanlarda. Zaten hep benimle olan, bitmez tükenmez  hayâllerim yükseliverir ileriye dönük. Anılarımın arttığını hissederim. Unutmuş olduklarım bile, çıkıp geliverirler saklandıkları yerden. An ve an duygularım yoğunlaşır, yeni yaşadıklarımın dahi mazi olup eskide kalacaklarını bilerek. Dinlediğim müzik, içinde olmadığı kadar burukluk barındırır, bir o kadar da neşe. Tek duyguyla hatırlanmak istemez melodiler. Hüznü de, keyfi de sahiplenirler. Çünkü, hem eski yılda kalacaklarını bilirler, hem de yeni yılda daha defalarla dinleneceklerini. Hayâllerimin henüz gerçekleşmemiş olanları bitmekte olan yıla biraz sitemle bakarlar ama bir o kadar da coşkuyla yaklaşırlar gelmekte olana. Âdeta koşarak kucağına atlamak isterler yeni yılın, bir an evvel gerçekleşmek arzusu ve gerçekleşeceklerine inançla.

Bu sene özellikle karmaşık yeni yıla geçiş duygularım

Fırtına gibi bir 2020 geçirdik. Tüm dünya aynı zaman diliminde âdeta tepe sersemi oldu. Çok şeyden vaz geçti, vaz geçirildi insanoğlu. En önemlisi kendinden vaz geçti, önce yaratılan, sonra da dayatılan korku sürecinde.  Özgürlük, bireysel haklar, sosyalleşmek, yaklaşmak, paylaşmak, yolculuk engellendi. Nefesler maskenin ardına, bedenler dar  mekânlara kapandı, zihinler korkuyla, ruhlar umutsuzlukla örtüldü. Kavgasını verdiği ekmek kapılarına kepenk indi insancıkların. İlişkiler, eğitim, toplantılar, sanat, yaratıcılık, üretkenlik, kutlamalar, hâsılı insanlık masa başında ekranın sanallığına teslim oldu.  Sarılışmayı, beraber kahkaha atıp, beraber dertlenmeyi, birlikte coşmayı, dans etmeyi özledik., belki de kimimiz unuttu bile bu duyguları. Sevgililer nişanlarının, düğünlerinin şölenini yaşayamadılar. Yaşlılar yalnız öldü, vefat eden yakınlarına, sevdiklerine son görevini getiremedi eş, dost. Dünya artık aynı yer olmayacak, her şey eski haline dönse bile. Zira insanlar yaratılan korku politikası ile bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak o kadar zedelendiler, öylesine ayrıştılar ki; artık yeniden eski sıcaklığı, içtenliği yakalamaları çok zor olacak. 

Korku, umutsuzluk, yoksunluk insanı en çok, en çabuk tüketen ve kimliğini yok eden, hürriyetlerinden vaz geçiren olgular. Bunların hepsi yaşandı 2020’de. 

Ama aynı zamanda müteşekkirim 2020’ye … ve şükran duymaktayım sahip olduğum sevgileri bana bağışladığı için. Şimdi onları “Daha çok seviyorum.” demiyorum zira zaten sevgimin sınırsızlığında sevmekte ve ifade etmekteydim. Ama çok daha yoğun seviyorum.

Belki de deniz ve dalga örnekleriyle anlatabilirim bu farkı:

Çırpın çırpın kaynaşan, birbirini sarıp sarmalayıp  bir diğerinin içinde devrilip bir diğerine karışan  coşkulu dalgalar gibiyse sevgim, şimdi açıklardan kopup gelen,  kabarırken sudan oluşmuş bir dağ cüssesiyle yükselip sonra sakince, sanki okyanusun dibini de beraberinde taşır gibi, ağır ağır, uzun dalga boylarıyla  yayılan ve tekrar yükselmeye geçen dalgalar gibi. Her bir dalgam kendi içinde bir sevdiğimi barındırıyor. Çocuklarım, sevdiceğim, torunlarım, can dostlarım, beni yüreklerine almış okurlarım… hayatıma sevgi vermiş, veren ve sevgimi kazanmış olanlar… o kadar çok, o kadar çok dalgayım ki; ağırlaştığımı hissettiriyor bana. Biraz yavaşlatıyor beni bu ağır zamanlar ama içimi dinlememe izin veriyor sakin aralıklarda. İçimde, çok konuşmayı sevmeyen ama konuşunca da akıllı şeyler söyleyen abdal kimliğim dilleniyor bu durağan gibi hissettiren ama çok derin yaşanan zamanlarda. 

Bana beni anlatıyor, geçtiğimiz sene boyunca benden memnun kalıp kalmadıklarıyla.

Hesaplaşıyor ben, benimle. Artılarım, eskilerim, artıklarım, arttırdıklarımla, eksiklerimle… Taze yaşanmış kadar yakınıma getiriyor hepsini. “Anladım.” deyip teşekkür ediyorum içimdeki dervişe. Hepsini yazıyorum bir kenara. Her zaman olduğu gibi bu sene de vaz geçeceklerim var, hiç vazgeçmeyecek olduklarım da.Bu sene, yeni yılda sarılıp sahipleneceklerimin, vaz geçeceklerimden çok çok daha fazla olması sevindiriyor beni. Hani neredeyse vazgeçeceğim bir şey yok gibi. Demek ki bir sene evveline kıyasla daha akıllı yaşamışım bitmekte olan yılı. Vazgeçmem gerekecek insanlarla, ‘şey’lerle bağlamamışım kendimi. Bu durum beni 2021 ile ilgili daha da keyifli kılıyor. Böyle akıllı yaşamaya devam edersem, önümüzdeki sene bu zamanlar hayatımdan neyi atıp, neyi saklayacağımı düşünmek zorunda bile kalmayacağım demektir.  Bunu şimdiden duyumsuyor olmak bile yeni yılla ilgili heyecanlarımı arttırıyor.

“Keşke”siz, “acaba”sız geçen bir yıl insana yaşadığı ve ardında bıraktığı zamanı  çok değerli kılıyor.  Bu arada bir şeyler üretebildiyseniz, birilerinin yüreğine dokunup, birilerinin zorluğunu aşılır kılabildiyseniz, umut verdiğiniz birileri olmuşsa, daha da zenginleşiyor geçen yıl. Her sıkıntıya, her yasağa rağmen, sevdiklerinize verdiğiniz sevgiyle, gösterdiğiniz ihtimamla  kendilerini özel ve mutlu hissettirdiyseniz taçlanıyor geçen yılınız. Size sunulan sevgilerin hakkını verebildiyseniz  yüreğinize sindirerek, tâcınıza taşlar ekleniyor.

Sevgi çoğaldıkça hafifliyor insan

İşte, şimdi,  yaşamış olduğum yılın tatmini ile okyanus dalgaları gibi ağır, sakin uzanıyorum yeni yıla doğru. Eskiyen yılın karamsarlığı, fiziki tutsaklığı, arsız yok edicilerin hain plânları, yarattıkları endişe, korku, umutsuzluk dünyasına rağmen, yaşanan başarıları, mutlulukları, heyecanları, coşkuları hazmetmiş olmanın ağırbaşlılığı var üzerimde. Bir de başımdaki tâcın ağırlığı var… beni kanat takmış gibi hafifleten. Ne enteresandır;  sevgi çoğaldıkça, yüklendikçe hafifletiyor insanı. Neredeyse uçacağınızı zannedecek kadar rüzgârlandırıyor kanatlarınızı.

Sevmeyi ve sevilmeyi önemsemek

Sevmeyi, sevilmeyi bu kadar önemsediğim için mi kanatlanacak kadar duygusallaşıyorum yoksa kanatlarım gerçekten var da, havalanmak için bahane mi arıyorum sevgileri yudumlayarak, bilmiyorum. Her nasıl olursa olsun, önemli olan; şu an, bu duygularımı sizlerle paylaşmak isteyecek kadar yoğun yaşamam. Ama tek başına veya ailece bunları yaşayabilmek, bunca acıyla yoğrulmakta olan  dünyaya bir tedavi olmuyor. Bu da beni çok hüzünlendiriyor. 

Çivisi çıkan dünya

“Çivisi çıkan dünya” insanının, henüz hiç yaşanmamış, sarf edilmemiş, harcanmamış yeni yılın kıymetini bilmesine duacıyım. Ama bunun için de, acıların, yoksunlukların, hüzünlerin, savaşların, katliamların sebeplerinin, yaratıcılarının farkına varması şart. Plânlı, programlı yaratılan ve salınan virüslerin, sonra onu kontrol etmek için aynı insanlarca yaratılan labaratuar kontrolsuz aşıların, insanlığı bir kaç ailenin hedefleri doğrultusunda yok edecek mülti mlyar dolarlık projelerin kaynaklarına inip araştırması ve anlaması şart. 

Hür düşünen bireyler

2021’in 2020’yi aratmaması ve kâbuslardan sıyrılabilmesi için; İnsanoğlunun “sürü”nün parçası olma kolaylığından kurtulup “hür, düşünen birey” olma zorluğunu sırtlaması gerek.   

2021’in insanca, insan gibi yaşamanın iz bırakacağı bir zaman dilimi olmasını, eski yılın her birinizin payına biçtiği üzüntüleri, sıkıntıları, kayıpları teselli edecek kadar cömert davranmasını, farkındalıkla yaşamanızı umuyor ve can’ı gönülden diliyorum.

Aşkımdan tacım başımda

Şimdi, okyanus dalgası gibi  doygun, sakin, ağırbaşlılıkla yeni yıla doğru uzanmaya devam ediyorum. Sevgilerimden, aşkımdan tâcım başımda… yüreğim kıpır kıpır,  ruhum coşkulu, zihnimin kanatları oldukları yerde hafif hafif çırpınmaya başlıyorlar…

2021!  Lütfen, tüm insanlık, tüm yeşiller, maviler, tüm ormanlar, dağlar, nehirler, denizler ve gökyüzü için güzelliklerle gel, bizleri huzurla, sevgiyle, umutla, mutlulukla sarmala…

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar