ACI DENİZİNDE KALBİNİ BURUŞTURMADAN “YAŞAMAK”

ÇOK DOKUNANLAR RAFI – 4

Bazen, okuduğum kitaplar birbiriyle konuşuyormuş̧ gibi geliyor bana. Kara Sis’te Barana, “Bana sıradanlığın şarkısını dinlet,” diyordu. “Yaşamak”ta Fugui, onun bu arzusuna yanıt verir gibi. Biraz acıklı bir şarkı…

Elif Nihan Akbaş

“Yakında hayatım sona erer diye düşünüyorum. Sıradan bir hayattı. Babam atalarımızı onurlandıracağımı düşünmüştü. Yanıldı. Bu benim kaderim. Gençken atalarımızdan miras kalan parayla bir süre hovardalık ettim ve zamanla maddi

durumum gittikçe kötüledi. Ama sonunda işler yoluna girdi. Etrafımdaki insanlara baksana. Longer’a, Chunsheng’a. Onlar da bir süre sefa sürdüler, ama sonunda canlarından oldular. Sıradan bir hayat en iyisi. Onunla savaş, bununla mücadele et derken, sonunda hayatından oluyorsun. Mesela ben: Zor günler geçirdikçe daha işe yaramaz hale geldim, ama uzun bir hayatım oldu. Sevdiklerim birer birer öldüler, ama ben hâlâ hayattayım.”

Yaşamak adlı kitabı geç keşfettim

Çağdaş Çin romancılığının önemli isimleri arasında yer alan Yu Hua’nın 2016 senesinde Jaguar Yayınları’ndan Bahar Kılıç çevirisiyle çıkan Yaşamak adlı kitabı, benim ne yazık ki geç keşfettiklerimden oldu. İnsanın “Şöyle bir bakayım,” diye eline alıp ne ara kendini kaptırdığını anlamadığı kitaplardan. Bir akıntıda sürüklenir gibi okunan bir roman.

Köy köy gezerek halk türküleri ve hikâyeler derleyen bir araştırmacının, tek bir öküzle bir tarla süren yaşlı Fugui’yle karşılaşmasıyla başlayan roman, çok geçmeden sözü bu ihtiyar köylüye veriyor ve okur da araştırmacıyla birlikte oturup Fugui’nin müthiş bir sükûnetle anlattığı çalkantılı bir yaşamın öyküsünü dinliyor.

Acı sonradan gelir

Fugui’nin anlatımı öylesine sakin, öylesine sade ki hani bazen darbe ânında hiçbir şey hissetmeyiz de acı sonradan gelir ya, bazı olayların etkisi de birkaç saniye sonra idrak ediliyor okurken. Öte yandan aynı sadelik sayesinde, insanın dinledikçe dinleyesi geliyor. “Dur bir, ara ver, içim şişti,” demiyorsak böylesine trajik bir hikâyede, anlatımın başarısı bu. Sadece arada boğazı kurumuştur diye çay ikram etmek istiyor insan Fugui’ye. Yazılı bir metni gözlerle dinlemek de ilginç bir deneyim.

Romanın ana karakteri o kadar çok olay yaşıyor, öyle çok acı geçiyor ki hayatından, belki bir başkasının elinde ciltlerce drama, çölü denize çevirecek gözyaşına dönüşebilirdi. Ama Yu Hua, karakterine bırakıyor sözü.

İnsan tanık olduğu acıları çok büyük anlatma eğilimindedir genelde. O acıda kalırız. Acıyı deşeriz. Oynadıkça büyüyen bir delik gibi büyür o da içimizde. Bazısı hâlihazırda kocaman bir deliktir, biz içinde kalır, tutunacak bir kenar bulamaz, belki de aramayız. Parmakları buruş buruş olana kadar denizden çıkmayan çocuklar gibi kalbimiz buruşana kadar kalırız acının ortasında. Ama acının içinden geçmiş, o acının içinde kendine ondan bir kimlik yaratacak kadar uzun kalamamış insanlar için acı, hayat denen yapbozun parçalarından biridir yalnızca. Öyle ki acıları yaşayıp geçmiş insanlar, “Sabah kalktım, bir kahve yaptım ve yazımın başına oturdum,” sadeliğinde anlatabilirler bu yaşadıklarını. Dışarıdan bakan bir göz için de bu, çoğu zaman o acıyı yoğurup duranların anlatımlarından daha çarpıcıdır.

Fugui de yaşadığı bir ömürlük acıyı böyle anlatıyor işte

Bu kadar yükü nasıl taşıdığını düşünüyor insan. Ama Fugui’nin sırrı da burada galiba. Acıyı yük etmiyor kendine, taşımıyor da yaşıyor, yaşayarak içinden geçiyor. “Yaşamak zorundayım,” diyor ve bu sözünün gereğini yerine getiriyor.

Öte yandan, “Yaşamak” yalnızca bireysel bir anlatıdan ibaret değil. Çin’in uzak bir köşesinde, az haneli bir köyde yaşayan sıradan bir insan olan Fugui’nin hayatının akışını değiştiren hemen her önemli olay Çin Kültür Devrimi’nin izlerini taşıyor. Politik kararların sıradan hayatlar üzerindeki sarsıcı etkileri, savaşın insanda yarattığı tahribat göze sokulmadan ama gözden kaçırılmayacak kadar net bir biçimde aktarılıyor okura. Kimseyi suçlamadan, bir suçlu bile aramadan, neden sonuç gibi analizlere girmeden sade, zarif bir anlatımla ilerleyen roman, bir ömürden taşan acıların ortasında umudun izini de hiç kaybetmiyor. En çarpıcı yanı da bu belki… Sağlam bir kök gibi yaşamanın paket içeriğindeki umut, romanın tam ortasında ama takılıp düşmenize de müsaade etmeyecek kadar sıradan. Acı gibi umut da olağan bu romanda.

Aynı acıları bambaşka bir üslupla anlatmak

“Yaşamak”ı okurken, sık sık olduğu gibi yine üslup üzerine düşündüm en çok. Anlamı, anlatılan şeyin içeriğini nasıl da etkilediğini, çehresini tamamen değiştirdiğini… Aynı karakteri alıp, aynı acıları yaşatıp, bunları bambaşka bir üslupla anlatsak yine aynı tesiri bırakır mıydı acaba? Bana kalırsa tamamen farklı bir hayat hikâyesi okumuş gibi hissederdim kendimi. Zira beni bu denli çarpan roman, bu güçlü darbesini kısa ve doğrudan cümlelerle oluşturduğu sade anlatımına borçlu.

Elif Nihan Akbaş

 

 

 

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Bir kahve iki hikaye Cafe Da Giovanni

Galatasaray’da Tophane’ye inen yokuşun hemen başında, kaldırımla aynı hizada, dışarıdan bakınca bu semte özel eski apartmanlardan birinin alt katını görüyorsunuz.

Türkiye oyuna dahil oluyor

Borsa İstanbul geçtiğimiz haftayı, yüzde 3.66 kazanç ile 8334 puandan kapattı. Altının onsu düşüşte ve 1850 dolar seviyesinin altı test

“Cumhuriyet değerleri zamansızdır”

Türkiye’nin uluslararası bilinirliğe sahip sanatçılarından biri Gürbüz Doğan Ekşioğlu… Çizgileri ile konuşan ustalardan… Çizgileri “The New Yorker”ın kapaklarını süsleyen Ekşioğlu,

Koç burcundaki dolunayın etkileri

Pazartesi gününe aile arasındaki ilişkileri inşa etmek adına güzel bir adım atarak başlıyoruz. Düşüncelerin uyumu sağlanabilir. Bireyler arasında düşünce alışverişleri

Bedeli pahalı bir dünya kupası

20 Ağustos 2023, Sidney’de Stadium Australia’da önemli bir organizasyonun, Kadınlar Dünya Kupası’nın finalinin son düdüğü ile birlikte İspanyol futbolcular büyük

Putin de olurmuşum ben!!!!

Sizin kırmızı çizginiz nedir ? Hani o çizgiyi geçince savaş ilan edebileceğiniz yer. İşte geçen gün bizim evin “minik” Puta’sına