“Yaşsız bir kadın olmamı hayata aşkla bakabilmeye borçluyum”

Nermin Bezmen 60’larının ortalarında ve yaşsız diye tabir ettiğimiz güzel kadınlardan. 30 yılı aşkındır yoga yapıyor, hayata umutla ve aşkla bakıyor. Nermin Bezmen’le yaşamını konuştuk.

Bu kadar fit ve güzel görünmenizde genetiğin etkisi büyük olmalı ama kendine ve ruhuna bakım vermek de önemli sanırım, ne dersiniz?

Gözümüz açıkken başımıza ne geleceğini bilmiyoruz, kapalıyken neler olacağını ise hiç bilmiyoruz. Dolayısıyla uyanıyor olmak hissi yeniden doğum heyecanı veriyor. Uyanırken zihnimden hızlı bir şekilde, öncelikle sahip olduğum iyilikler, güzellikler geçiyor. Gün; zihnimi karamsar, kötü haberlerle beslemeden, karşılaşacağım tatsızlıklara karşı kendimi kuvvetlendiriyorum. Bu kadar sene yaşamışlığımın bana gösterdiği şeyler var… Acının, hüznün, kırgınlığın ne zaman geleceği belli değil. Bunlar elimizde olan şeyler de değil. Duygu yoğunlukları ve kırgınlıkların bir kısmını kendimiz yaratıyoruz ama bir kısmı da dışarıdan geliyor. O, ani gelebilecek kırgınlıklara karşı beni besleyen hali hazırda sahip olduğum güzellikler ve hoşluklar. Bunun bilinciyle yaşıyorum.

Nedir bunlar?

Sağlığım öncelikle… Bir kere gözümü dünyaya açabiliyor olmak kendi başına bir nimet. Hala duygusalım… Eğer birgün yağmur yağdığında, dalgaları gördüğümde ya da kuş yumurtadan çıkarken gözüm dolmazsa o gün kendimden korkarım. O gün bende bir şeyler bitti demektir.

Kayıplar yaşadınız ama onlara karşı da kendinizi yeniden onarabildiniz…

Çok büyük kayıplardı hem de. Onarabildim, çünkü kaybettiğimin yanında daha elimde ne kaldı, sahip olduğum başka ne güzellikler var bunlara baktım. Ve sanırım ömür uzadıkça kayıplar çoğalıyor. Her bir kaybettiğinize karşılık sizin sevginizle beslenebileecek insanlar var hayatınızda bunu unutmayın. Dolayısıyla kaybettiğimden ziyade, sahip olduğumu elimde tutmak, ona sevgimi vermek üzerine bakıyorum hayata.

Gün içinde kendinizi fiziksel olarak nasıl takviye ediyorsunuz?

Sevmediğim yemek yok. Makarna çeşitlerine bayılırım, arada bir tatlı yerim ama asıl olarak vücudumun sesini dinleyerek yaşıyorum. Profiterole bayılırım. Eskiden oturup 1 kg yerdim. 35’lerime kadar böyleydi ama bu devamlı olmuyor. Salata mutlaka yerim. Yemeğe dönüşen salatalar hazırlarım. Salata yanında et, balık yiyorum. Üç öğün yemiyorum. Akşam yemekleri ise bir ritüeldir ve çok severim. Sevdiklerinizle bir araya gelebildiğiniz zaman dilimi akşamdır. Her gün vitamin alıyorum. C vitamini muntazam olarak kullanıyorum.

E vitamini kürü yapıyorum. İçki içtiğim için B vitamini alıyorum. Onun dışında da özel bir şey yapmıyorum. Hiçbir şeye saplantı halinde bağlantım yok. Canım ne zaman, ne isterse yiyorum. Fakat balık ve salata çok seviyorum onlar ana gıdalarım.

‘Yoga sayesinde sabırlı olmayı öğrendim’

Yoganın hayatınıza etkisi nedir?

Rahmetli kayınvalidem Şermin anne yoga yapardı. Ondan aldığım bir kitapla 80 yılında başladım. Yoga hareketleri nefes ve bedenin ısıtılmasıyla başlar ve seri hareketlerle yapılır. Sabırla ve bedenin uyumunu dinleyerek takip edilmesi gereken bir sırası var. Bedenin gücünü, esnekliğini, kusursuzluğunu konsantrasyon ve sabırla pekiştirmek üzere, hakkını veren egzersiz zamanı baştan sona bir-bir buçuk saat arasında değişiyor. Sonunda, beynin, bedenin ve ruhun dilini birleştiren bu öğretiye değiyor bu zaman.

Nasıl bir beyin boşaltma hali bu?

Yogi gibi yoga yapmıyorum aslında. Çünkü gerçek dünyadan ve onun verdiği keyiflerden kopmayı sevmiyorum. Hayatta tadını aldığım keyifleri bırakmak istemem. Yogada görüyorsunuz ki, beyin isterse her şeyi yapabilir.

İnsanlar ağır acılarını dindirmek için mi yoga yapıyor?

Herkes kafasını boşaltmıyor. Ben 6 sene ders de verdim. Burada genel olarak insanların beklentileri vücudu sıkı tutmak, fit kalmak… Yoksa insanın ruhuna gerçekten ne yaptığını, nasıl bir sakinlik getirdiğine bakmıyor çoğu kimse. Yoga çok yumuşak geçişle sabretmeyi ve sabrın sınırlarını gösteriyor.

İnsanlar avucundaki aşkı kaçırıyor

Pek çok insan 40 yaşından sonra aşkın bittiğine inanır… Aşka inanmak da insanı diri ve güzel tutar mı?

Tabii ki. Aşk ille de başka birine duyulan bir duygu değil. Hayata aşkla bakabilmek lazım. Yaşamı bir mucize olarak görüyorum. Acısı, zorluğu, kötülüğü olabilir… Birçok insana göre şanslı gibi görünsem de ben de payıma düşen acıları yaşadım. Yine de hayatı, solumayı sevmek lazım. Yaşama sevgiyle bakabildiğiniz zaman başka bir insana aşk duymak kolaylaşıyor. Aşk sevgi yelpazesinin en son hali. İçinde çok şey barındırıyor. O zaman aşkı çağırıyorsunuz ya da geldiğini görüyorsunuz.

Çoğu insan elinin, avucunun içindeki aşkı kaçırıyor. Aşk benim için yaşanması gereken olmazsa olmaz bir duygu. Ama ille de olsun diye yaşayan insan da değilim. File atılıp tutulacak ya da aranıp bulunacak bir duygu hali değil aşk. Fakat geldiğinde de getirdiği diyetlere hazırlıklı olmak lazım. Her aşkın kendi içinde, hele de yetişkin insanlarsa her birimizin geçmişten getirdiğimiz yükleri, yaşanmışlıkları var. Bunların her biri bizi oluşturan şeyler ve karşımızdakine yansıyorlar. Dolayısıyla aşkı korumak lazım…

İçimde daima bir coşku vardır
Güzellik sırlarınız neler?

Aslında insanın yüzüne vuran içindeki ruh hali. Ben en bedbin olmam gereken günde bile hayata bir ümitle bakıyorum. Sakin ağırbaşlı halim vardır ama içim coşkuludur. Yaş da hissetmiyorum. Yaş, zaman bir şey söylemiyor bana. Önemli olan kendinden mutlu olmak. Kendimle barışığım ve bu halimle seviyorum. Bu kafa, bu ruh hali iyi bir kombinasyon. Beni iyi götürüyorlar, seçimlerimden pişmanlık duymuyorum. Ama ve keşkelerle yaşamıyorum. İleriye dönük de kaybetme endişem yok.

Sevdiğinizi kaybetme korkunuz yok yani?

Yok. Pamir de kendi devrinde hanımların göz bebeği bir erkekti. Ve hep dikkatler üzerindeydi. Tolga da çok geniş bir yaş yelpazesindeki kadının hayran olduğu bir erkek ama benim içlerindeki gerçek insanı keşfetme şansım oldu. Kıskançlık çok yorucu bir şey, bundan uzağım. Ben başkalarının kıskanıyorum dediği tarz bir şey yaşarsam, hayat arkadaşım beni kıskandıracak bir şey yapıyorsa, kıskanmam, aksine rencide olurum ve o zaman da o ilişkinin içinde olmam. O an bitiririm. Hiç sorgulamam, neden demem. Ona ihtiyaç hissedip beni o duruma getirecek haldeyse orada biter.

Siz çok sevilmiş bir insansınız o zaman.

Allah’a şükür… Davetlerde Tolga’ya hayran olan kadınlar etrafını sardıklarında keyifle izliyorum. O da hayranlarıyla ilişkilerinde; hayranlık, saygı, sevgi ilişkisini çok iyi ayarlıyor. Beni baştacı ettiğini belli ediyor. Huzursuzluk hissetmeme gerek kalmıyor. Ben sahiplik duygusuna da inanmıyorum. İnsanlar bir diğerine teslim olabilir ama kimliğini kaybetmeden… Ve diğeri ona sahip olamaz.

İlişkide heyecan sürekli olmalı
İlk günkü heyecan sürer

Sevgilimle ilk flört ettiğimde ne hissediyorsam öyle sürüyor. Tolga’cım akşam eve gelirken ilk akşam nasıl bekliyorsam hala öyle bekliyorum.

Başkalarının ne dediğini önemsemem…

Ne derler, ne düşünürler gibi sorunlarım olmadı. Sevdiğimi, seçtiğimi yaşadım. Üretmek, bitmeyen öğrenme merakı beni enerjik yapıyor.

İnsanları hırs yıpratıyor

Tek hırsım kendimle alakalıdır… Seçtiğim bana ait şeylerin benimle tamam olduğuna inanıyorum ve ben de olanları biz olarak görüyorum. Bana lütfedilmiş olanla kendimi bir bütünlüyorum. Dünyaya da öyle bakıyorum. Gözümde gördüğünüz mutluluk, ve ışıltının sebebi asıl olarak bu.

Füsun SAKA

Paylaş

Son Yazılanlar

Türk Mutfağının Hafızası Ve Geleceği

Türk gastronomisi son on yılda yalnızca lezzet repertuarını değil, kültürel anlatısını da dönüştürdü. Bu dönüşümün merkezinde iki yapı var: Gastromasa ve Gastronometro. Biri uluslararası diyalogun

Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor

Ayten ve Mehmet’in Hikâyesi:  Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor Geçen ay kısa bir Ayvalık tatilim oldu. Plajda, yanı başımdaki şezlongda, Fransızca konuşan çiftle ahbaplık etmeye

Puta nedir şimdi anlarsınız

Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun geldi geçti o evden. Puta’nın gerçek yüzünü gösteremediği, Uzun’un “ne

Lezzetin Sessiz Mimarisi

Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı mekânı. Antik Yunan’dan ilham alan mimarisiyle, sadelik ve dengeyi merkeze

Markanın başında kim var?

Marka ve İnsan Bazı markalar hikâye anlatmaz, hikâyenin ta kendisidir. Ve bu hikâye çoğu zaman bir fikirle, bir cesaret anıyla ya da bir içsel kırılmayla

Atletizm Şampiyonası: Rüzgâr gibi geçti

Dünya Atletizm Şampiyonası bu en eski sporun küreresel ölçekteki en önemli şampiyonası… Kıtalara özgü şampiyonalar ve bu sporun yıldızlarının katılımıyla gerçekleşen Diamond League de var

Bir festivalin ardından…

Son yıllarda bir festival furyası oluyor yurdun her köşesinde. Davetler, workshoplar, paneller, konuşmalar, lezzet dolu günler, eski ve yeni dostların buluşmaları, gastronominin sürdürebilirliği, inovasyon konusunda

Mutfakta Bilgiyle Büyümek!

Gastronomi, yalnızca lezzet peşinde koşmak değildir. Bir tabağın ardında yatan kültürel mirası, üretim zincirini, emeği ve zamanı anlamadan mutfağa girmek, eksik bir yolculuğa çıkmak gibidir.

Ege’nin Sakız Kokulu Adası

Daha evvel gitmediğim Sakız adasına; sözde bu mevsim tenha olur, kafamı dinlerim azıcık, diyerek yola çıktım. Seçtiğim tarih 19 Mayıs’tı. Hata burada başlıyordu. Akıncı Türkleri

Lezzetle Yazılan Kültürel Hafıza

Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı yalnızca mevsimin değil, kültürel belleğin de olgunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Bu yıl Konya, Gaziantep ve