Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı mekânı. Antik Yunan’dan ilham alan mimarisiyle, sadelik ve dengeyi merkeze alan mutfak felsefesiyle iç içe geçmiş bir deneyim alanı.
Geçtiğimiz günlerde bu mekânda geçirdiğim akşam, yalnızca lezzet değil, hafıza ve duygu taşıyan bir yolculuktu.
Stoa’nın mutfağında Executive Chef Ali Yavuz’un imzası var. Onunla gerçekleştirdiğim sohbette mutfakla kurduğu ilk bağın çocuklukta, evde yayılan yemek kokularıyla başladığını öğrendim.
Bu bağ zamanla bir karakter özelliğine dönüşmüş. Ali Yavuz’un mutfak anlayışı, Antik Yunan felsefesinin sadelik ve doğallık ilkeleriyle örtüşüyor. “Ne fazla gösteriş, ne sıradanlık; doğanın kendiliğinden güzelliğini taşımak” diyerek tanımladığı bu yaklaşım Stoa’nın tabaklarında açıkça hissediliyor.
Başlangıç olarak servis edilen damağa olduğu kadar göze de hitap eden ve orman meyveleri ile sunulan zengin şarküteri tabağının ardından menüdeki ilk durağım Red Balloons oldu.
Kırmızı şeker domateslerinin konfi edilip, pesto soslu soğuk sıkım zeytinyağında 24 saat dinlendirilmesiyle hazırlanan bu tabak Parmesan ve nane yağıyla tamamlanıyor.
Tabakta renklerin ve dokuların uyumu, doğanın ritmini taşıyor.
Ardından gelen Akya & Levrek Crudo, şarapla yapılan asiditasyonun ardından köpükk peynir, kapari, maydanoz yağı ve limon zest ile servis ediliyor.
Deniz ürünlerinin tazeliği ve aromatik katmanları damakta hafif ama etkili bir iz bırakıyor. Menüde dikkatimi çeken narenciye emülsiyonlu ve taze baharatlı ızgara karides ben de derin bir iz bıraktı.
Izgaranın hafif isli dokusu, narenciyenin canlı asiditesiyle dengelenirken taze baharatlar aromatik bir katman ekliyor. Her lokmada denizle doğanın uyumunu hissettiren, sade ama karakterli bir lezzet.
Kök Sebze Carpaccio, mango, ananas, greyfurt ve lime suyunda 12 saat dinlendirilmiş kök sebzelerle hazırlanıyor.
Soğuk sıkım zeytinyağı ve ançuezli hardal sosla tamamlanan bu tabak, tropikal bir dokunuşla yerel sebzeleri yeniden yorumluyor. Stoa’nın mutfağında beni en çok etkileyen iki lezzet ise Black Angus Roast Beef ve Granyoz Izgara oldu.
36 gün dry aged dinlendirilen Black Angus bonfile, karabiber ve dijon hardal ile kaplanıp mühürleniyor, ardından fırında pişiriliyor.
Dondurulup slizer ile kesildikten sonra zeytinyağı ve dijon hardal eşliğinde anasonlu sakızlı patates püresiyle servis ediliyor. Bu tabakta zamanın sabrı, tekniğin inceliği ve aromanın derinliği bir araya geliyor.
Granyoz ise önce ızgarada mühürlenip, tereyağı ve taze baharatlarla tavada mantolanıyor. Fırına verilmeden önce Chimichurri sosla kaplanıyor ve kibrit patatesle sunuluyor.
Bu tabakta ise denizin tuzu, otların ferahlığı ve tereyağının sıcaklığı dengeli bir uyum içinde. Tatlı olarak servis edilen Tiramisu ise son dönemde tattığım en dengeli ve rafine versiyonlardan biriydi.
Kahve, krema ve kakao arasındaki geçişler, ağızda uzun süre kalan bir iz bırakıyor. Stoa’nın atmosferi, yalnızca tabaklarla değil, mekânın bütünlüğüyle de kuruluyor. DJ performansları, kokteyl barı ve dekorasyondaki Antik Yunan göndermeleri, yemekle müziğin ve ritmin iç içe geçtiği bir deneyim sunuyor.
Ali Yavuz’un “yemeği yalnızca damakla değil, ruhla da hissedilen bir deneyim” olarak tanımladığı yaklaşım, mekânın her köşesinde hissediliyor. Mekânın mutfak kimliği, Akdeniz ve Asya mutfağının senteziyle şekillenmiş.
Bu iki hattı birleştirirken gözetilen denge; asiditeyle yağın, baharatla ferahlığın, sıcakla soğuğun uyumu üzerine kurulu. Stoa’nın mutfağında yerel üreticiyle kurulan bağ, mevsimsellik ve sürdürülebilirlik gibi temalar da güçlü bir şekilde hissediliyor.
Mevsiminde yetişen ürünlerle çalışmak, yalnızca lezzet değil, etik bir duruşu da temsil ediyor. Bu yaklaşım, tabaklara doğanın döngüsünü taşıyor.
Caddebostan’ın gastronomi sahnesine yeni bir soluk getiren Stoa, hem mutfak hem de atmosfer açısından özgün bir deneyim sunuyor. Bu yaklaşım Stoa’da geçirilen akşamı hafıza, duygu ve ritimle örülmüş bir anlatıya dönüştürüyor.
Bu anlatının içinde yer almak, gastronomiyi bir bağ kurma biçimi olarak yeniden düşünmek için değerli bir fırsat.
UNUTMAMAMIZ GEREKEN GERÇEK
Sadeliğin içinde en derin hikâyeler gizlidir.