Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı yalnızca mevsimin değil, kültürel belleğin de olgunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Bu yıl Konya, Gaziantep ve Afyonkarahisar’da düzenlenen gastronomi festivallerine katıldım.
Üç festivalin de ortak yönü yerel üreticiden genç şeflere, tarihsel mirastan toplumsal dayanışmaya uzanan bir anlatı kurmalarıydı. Benim için bu üç şehirdeki festivallere katılmak, yalnızca lezzetle buluşmak değil; bir kültürün, bir kimliğin ve bir direnişin izini sürmekti.
Çünkü her biri farklı bir ruh taşıyordu
Konya’da düzen ve geleneğe, Gaziantep’te evrensellik ve üretime, Afyon’da ise ritüel ve dayanışmaya tanıklık ettim. Konya GastroFest, bu yıl da mutfağı bir medeniyet dili olarak sahneye taşıdı.
“Benim Şehrimde Yemek Medeniyettir” söylemi, sadece bir slogan değil; Konya’nın kadim mutfak mirasını günümüzle buluşturan bir çağrıydı.
Festivalin düzenlendiği alan, son yıllarda gördüğüm en organize ve işlevsel gastronomi sahnesiydi. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Katılımcıların rahatça dolaşabildiği, söyleşilerin ve atölyelerin birbirini tamamladığı bu alan, festivalin her yıl daha da geliştiğini gösteriyordu.
Özellikle esnafların açtığı stantlarda Konya’nın coğrafi işaretli ürünleriyle hazırlanan yiyeceklerin bulundurulmasının zorunlu olması, yerel üretimin görünürlüğü açısından çok kıymetliydi.
Bu karar, sadece bir düzenleme değil; kültürel mirasa sahip çıkmanın somut bir örneğiydi. Bu yıl ben de festivalde bir söyleşiyle yer aldım.
Konya mutfağının tarihsel derinliği, toplumsal hafızadaki yeri ve sürdürülebilirlik bağlamındaki potansiyeli üzerine gerçekleştirdiğimiz sohbet, dinleyicilerle güçlü bir bağ kurdu. Gaziantep, her yıl olduğu gibi bu yıl da GastroANTEP ile gastronomiyi evrensel bir sahneye taşıdı.
“Güvenli Gıda: Topraktan Tabağa” teması, sadece sürdürülebilirlik değil; etik üretim, kültürel sorumluluk ve toplumsal farkındalık çağrısıydı.
Sektörün önde gelen isimlerinin yer aldığı paneller, gastronomiyi sadece damakta değil; düşüncede de yankılandırdı. Michelin yıldızlı şeflerin yerel ürünlerle kurduğu diyalog, Gaziantep mutfağını dünya mutfaklarıyla eşitledi.
Ben de her yıl olduğu gibi bu yıl da gerçekleştirilen panellerden birinde moderatör olarak yer aldım. Cüneyt Asan, Tahir Tekin Öztan ve Erhan Ece’nin yer aldığı panelde, “Geleneksel Lezzetlerin Markaya Dönüşüm Yolculuğu” üzerine konuştuk.
Festival alanındaki sergiler, konserler ve etkinliklerle Gaziantep, gastronomiyi bir yaşam biçimi olarak sundu. Zeugma’nın mozaikleriyle bütünleşen anlatı, şehrin tarihsel kimliğini lezzetle buluşturdu.
Afyonkarahisar’da bu yıl yedincisi düzenlenen GastroAfyon Festivali, her yıl daha da gelişen ve büyüyen bir etkinlik haline geldi. “Tarihle Mayalanan Şehir” teması, mutfağı bir kimlik anlatısına dönüştürdü.
Festivalde 1 ton sucuk ve 15 bin yumurtayla hazırlanan “Dünyanın En Büyük Sucuklu Yumurtası” Guinness rekoru kırarak sadece bir gösteri değil; yerel ürünün küresel sahneye taşınmasının simgesiydi.
Bu yıl Afyon festivaline ilk kez katıldım. Düzenlenen panellerden birinde konuşmacılar arasında yer aldım.
Gazeteci dostlarımla birlikte Afyon’un gastronomi sahnesinde yer almasının şehir üzerindeki etkisinin yanı sıra yerel mutfakların kültürel direniş gücü ve gastronomik hafızanın toplumsal etkisi üzerine konuştuk.

Beni en çok etkileyen ise Büyükşehir Belediye Başkanı Burcu Köksal ve Vali Kübra Güran Yiğitbaşı’nın festivali sahiplenmeleri ve verdikleri güçlü destekti.
Bu sahiplenme, yerel yönetimlerin gastronomiye sadece ekonomik değil; kültürel bir değer olarak yaklaştıklarını gösteriyordu. Katıldığım üç festivalin yakaladığı başarıda katkısı olan herkesi tüm kalbimle kutluyorum.
Bu yazı yayımlandığında, Uluslararası 4. Bursa Gastronomi Festivali “Rota Yeniden Oluşturuluyor” temasıyla başlamış olacak.
Bursa’nın kadim mutfağı, göçlerle şekillenen kültürel dokusu ve üreticiyle kurduğu bağ, bu festivalde yeniden yorumlanacak. Ben de bu festivale katılıyorum. İzlenimlerimi, yorumlarımı ve Bursa mutfağının bugünkü anlatısını haftaya bu köşede sizlerle paylaşacağım.
UNUTMAMAMIZ GEREKEN GERÇEK
Topraktan tabağa uzanan yol, kimliğimizin izidir.