Aşk bu, her zaman okşamaz

 

Biliyorum hem kolunda hem bacağında benim tırmık izlerimle dolaşıyorsun şu günlerde. Bilmem, sana bir şey anlatabildim mi. Bizimki senden bir şey istiyor, yapmadın dedi. Ona göre hep ben haklıyım. Yavrucağım. Ah be canım, ben sana bir şey anlatmak istedim. Aşk bu aşk, her zaman okşamaz, yakar canını adamın bazen.

O gün evden içeri bir girdin, bir sevgi böcüğü olmuştun, baktın etrafına, yavru kediler, “ah canım, diye koştun yanlarına. Tutamadın ki. Hepsi oraya buraya kaçıştı. Bizimki zaten kara kara düşünüyor, onları ne yapacağım diye. Hayır sonra bizim bahçede portakal çiçekleri açmış, zakkumlar bir yanda. Onlara baktın, kokladın. Ya böyle bir doğa aşığı, hayvan sevgisi şeklinde dolu dolu dolaştın. Sinirimi bozdun.

Aşk dedin. Bir de, bizimkine aşk bu işte, şu ağacın bembeyaz çiçekleri bir mucize değil mi dedin. Bizimki de ayıp olmasın diye “çok güzel,” diye mırıldandı. Bir de böyle masada duran yeşil eriği ısırırken, böyle tadına vara vara, koklaya koklaya aldın. Sinirimi bozdu senin bu yaşam dolu halin. Bir de oturdun sevgilini anlatmaya başladın. Yok her akşam sarmaş dolaş oturuyormuşsunuz, geçen akşam hiç konuşmadan dolunay izlemişsiniz. Yıllar olmuş birlikteliğimizde hiç ses yükseltmemişsiniz. Ya sıkıldım anlıyor musun sıkıldım bu börtü böcek muhabbetinden. Bizimkini hiç sorma ayıp olmasın diye dinledi. Farkında mısın sadece kafasını salladı. O gelemez böyle sessiz sessiz dolunay ilişkilerine.

Sana bir tırmık attım anlamadın. Mehtaplı geceler, açan çiçekler, duracakmışsın, içine dönecekmişsin derken ikinci tırmığı da attım. Aşk bu canım benim, sessizliği sevmez, hani portakal çiçekleri diyorsun ya, o çiçek bile kabuğundan fırlar, sen ne öyle çıkamamışsın iki kişilik dünyadan, Doğa sevgisine aşk diyorsun ya. Doğada da fırtınalar kopar, seller akar, yanardağlar patlar. Sen doğayı da bizim bahçedeki portakal çiçeği sandın galiba.

O tırmıkla bilmem anlatmak istediğimi anlatabildim mi? Hatırası kalsın dedim. Hiç değilse, bir müddet kalsın da, kafana iyice yerleşsin. Sen yine devam et çiçekleri koklamaya, sevgini saça saça, gülümseye gülümseye dolaşmaya… Ama unutma, bizimki sadece efendiliğinden dinledi. E ne yapacaksın, bende yok işte o kadar efendilik. İki tırmık atarım, konu kapanır. Sen yine dua et, o sıcak çayı, popomu iki sallayıp dökmedim üstüne.

Aşk bu, bak a ile k anın ortasına yerleşmiş, adeta sürünen bir ş. Yılan da olur, akrep de, sokar adamı bazen. Kalpte iz bırakır benim tırmık izlerim gibi. Ama o kadar sinsidir ki, görünmez. Bak ben, ne dürüstüm ama, eline bacağına atarım izini. Bırak bu doğadaki cıvıltıları, kopar sen de içindeki fırtınayı. Sen beni tırmıkla, ben seni… O zaman adı Aşk olsun. E vallahi bize de aşk olsun.)))

Eflatun

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar