Ah almaya inanır mısınız? 1910 yılında sokak köpeklerine yapılan acımasız muamelenin ahının nasıl çıktığını biliyor musunuz? Osmanlı İmparatorluğu’nda, yıl 1911’i gösterdiğinde patlayan Libya ve 1912’de Balkan Savaşı, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı ve kaybedilen binlerce insan… Yitip giden 80 bin canın çektiği acının ahı evrende karşılık bulmuş olabilir mi acaba?
Şimdi tarih yine tekerrür ediyor sanki. Milyonlarca insanı kahreden haber aynen şöyle! “AKP, son dönemde sokak köpeklerinin saldırısından mağdur olan vatandaşların sayısında yaşanan artışı neden göstererek, sokak köpeklerinin “uyutulması” seçeneğini de içeren yasa teklifini hızla Meclis gündemine getirme kararı aldı.
“Sahiplenilmeyen Köpek Uyutulacak”
AKP’nin hazırlığını sürdürdüğü yasa teklifine göre öncelikle başıboş hayvanlar sahiplendirilmeye çalışılacak. Barınaklardaki köpeklerin fotoğrafları çekilerek, internet sitelerinde sahiplendirme ilanı yayınlanacak.
30 gün boyunca sahiplenilmeyen köpekler, iğne ile ilaç verilerek uyutulacak. Uyutulan köpeklerden boşalan barınaklara alınacak yeni hayvanlar için de aynı süreçler işletilecek.
Bu cümleleri tekrar tekrar okuyorum, (Siz de gözünüzde canlandırarak okuyun ne olur…) Ama anlamak çok zor geliyor. Gerçekten tüm evrende bir toz zerresi bile olamayan insanın, yine bu dünyada kendi gibi nefes alan canlılara üstünlüğünü sağlayan aklını kullanma becerisinin geldiği nokta bu mu?
İnsan evladı hangi hakla kendi gibi soluyan, acı çeken, korkan, sevinen, çocuklarına sahip çıkan, yaşadığı çevreyi sahiplenen bir canlının canını almaya kalkabiliyor? Adalet hepimiz için var ve bir gün ne ektiysek onu biçeriz…
Hayırsız Ada’yı da unutmayın
Tam 114 yıl sonra, Hayırsız Ada katliamının üzerinden bunca yıl geçmişken… Yine, sokakta yaşamlarını sürdürmeye çalışan “can” lar, insan evladının canını sıktı ve onlara yaşam biçimi-sonu belirlemeye karar verdi.
Betona ve griye çevirip sonra da her depremde kayıplarımıza ağıtlar yakarak yardım beklediğimiz, derme çatma kavruk şehirlerimizi belli ki sadece sokakta yaşama alanı bile bulamayan canlarımız yaşanmaz hale getiriyor, ya da yaşamı tehdit ediyor. Oysa, o canlar ki bizim göçük altında kalanlarımızı tutup oradan çıkarmadı mı, hatta kimileri bu uğurda hayatını kaybetmedi mi?
Uzun lafa gerek yok, biz yüzlerce yıldır kentlerimizde, köylerimizde köpekler ve kedilerle yaşıyoruz. Hem de barış içinde. Esnafımızın neredeyse her birinin kendi mekanında baktığı köpekleri ve kedileri vardı. Bu, hep böyle olmuştur ve bu durumun kimseye zararı olduğunu kendi adıma görmedim.
Son zamanlarda aşırı derecede dikkat çeken küçük çocuklara ve yaşlı kadınlara köpek saldırısı haberleri, belli ki herkesin dikkatini suçsuz günahsız, bir lokma ekmek ve biraz su karşılında sevgi gösteren binlerce köpeğe çevirdi. Peki, yine aynı şekilde çocukları ve kadınları taciz eden, öldüren sapıklar nasıl aramızda dolaşıyor ya da tutuklansalar bile af çıkınca aramıza dönüyor?
Ben, gece sokakta yalnız yürürken hiç köpek saldırısına uğramadım ama rahatsız eden insana maalesef çok rastladım.
Oysa, kentlerde yaşayan bizler belki bilmiyoruz ama o, saldırdığını söyleyip, hakkında kamuoyu oluşturulan köpekler, saldırganlardan korumak için çocukları okula götürüp sonra da çıkışta evine getirirmiş eskiden.
Biz Türk toplumu olarak, sokak canlarına bakıp, onları mahallelerimizde kendimizden bir can gibi bilmekle tanınmıyor muyduk aslında ve ne oldu bize?
Avrupa’yı kimse örnek vermesin
Çünkü ne köylerimiz ne de kentlerimiz ve kültürümüz aynı değil. Orta çağ karanlığından bu yana, kendi dinini kabul ettirmek için bile yüz binlerce insanın hayatına kasteden, toplama kamplarında çocukları ve kadın-erkek bir toplumu yakan Avrupa bu konuda bize örnek olamaz.
Biz, belki de sokakta artık nefes alamayacak hale gelen bu canlarımızın öncelikle barınmaları için köyler oluşturup, kısırlaştırma hareketi başlatıp, satın almayı kesinlikle yasaklayıp-sahiplenmeyi öne çıkarmalıyız. Evlerine aldıkları köpek ve kedileri sokağa atanların affı da olmamalı ve çok büyük cezalar ödemeliler.
Bu köylere örnekler var. Samsun kedi köyü gibi. Kısırlaşma hayata geçirilirse 10 yıl içinde sorunun çözülmesi mümkün olabilir. Bu arada belediyelerin vatandaşlardan aldığı temizlik vergisi gibi sokaklarda yaşamaya çalışan canlar için de vergi alınabilir. Ve kedi-köpek köylerine alınacak mamalar-malzemeler vergiden muaf olamaz mı?
Öte yandan köyler oluşturulsun derken barınaklardan söz etmiyorum tabii. Bu konuda, Youtube kanalında konuyla ilgili konuşan Yılmaz Özdil’in anlattıklarını bir kez daha okumak gerek barınak demişken…
Barınakların durumuna dair gözlemlerini anlatan Özdil şöyle konuşuyor:
“Barınak dediğin neresi? Yolu bile zor bulunan, tabelasız, tel örgülerle çevrili yerler… Barınak deniyor ama cezaevi sıfatı bile hafif kalır. Soykırım kampıdır orası. Sağ çıkabilen olmaz. Barınaklara sağ çıkabilen köpek yok. İnanın elimde imkan olsa her vatandaşımızı bir dakikalığına bile olsa herhangi bir köpek barınağına gidip gösterebilmek isterdim.
Medya geldiğinde değil ama, sıradan vatandaş olarak. Medya geldiğinde herkes pozisyon alıyor. Korku filmi gibi… 600 köpek, 1000 köpek aynı yerde kalıyor. Her cins, her boy, her yaş… Mümkün mü ya? Ne oluyor? Gücü gücü yetene oluyor. Dalaşıyorlar, kavga ediyorlar, birbirlerini parçalıyorlar. Küçüklerin hiçbir yaşama şansı yok. Yemek saatinde gidin, dehşete kapılırsınız.
Makarna döküyorlar topluca veya kuru ekmek döküyorlar orta yere, 800 köpek aynı anda üşüşüyor. Toz bulutu oluyor. Korku filmi gibi… Ucundan bir lokma kapmaya çalışan ufaklıklar kocamanların saldırısına uğruyor. Canınız sıkılıyor dinlerken biliyorum, üzgünüm ama canımız sıkılsın diye anlatıyorum.”
İstanbul’da sokak köpeklerinin başına gelenleri hatırlayalım
Hayırsızada Sürgünü, 1910 yılında İstanbul’da yaşayan 80.000’den fazla sokak köpeğinin toplu bir şekilde İstanbul açıklarında bulunan Sivriada’ya gönderilmesi olayıdır. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan veya birbirlerini yiyerek ölmüştür.
Köpeklerin adaya sürülmesinden iki yıl sonra Marmara Denizi’nde büyük deprem meydana gelmiş ve çıkan Balkan savaşları neticesinde büyük bir toprak kaybı gerçekleşmiştir. Pagan inançlarında olan doğal afetleri bir olayla ilişkilendirmeye benzer şekilde, bazı insanlar yaşanan felaketleri adada ölen “köpeklerin laneti” olarak yorumladıkları için bu olayı Hayırsızada sürgünü olarak isimlendirmiştir.
Füsun Saka