Bizim oraların sokakları taşradan kaçırma, büyük kentten aşırma, zorunlu buluşma geometrisinin eşsiz berbatlıkta tasarımlarından oluşmuştur. Bu sokaklar insanlar ve arabalara, birinin diğerine üstünlüğünü kıyasıya tartışma olanağı sağlar. Havadan görüntüsü beton katarların çiziktirdiği okunaksız bir grafiti veya hiyeroglife benzer. Her çok katlı dikmenin üzerinde gelişigüzel yerleşmiş hamam tasına benzer görüntü kımışıklıkları da içi su dolu teneke varillerdir. İki ayak üzre olanlar, gün denilen telaşı var eden suçlu gözüyle bakarlar sanki güneşe; öyle bir aldırmazlık, bıkkınlık, kuruma, buruşma hali içinde.
Şehir, her insanın aklındaki görüntülerdir, bir köşede yaşadığı mutlu bir şey varsa, hırsızın sokak sokak koşup kaçtığı gibi kaçırması gerekir. Kimsenin sıra dışı bir şeyler yaşamasına, hele bundan haz duymasına izin vermez, kimse sırdaşı olmaya da gönüllü değildir. Göz hapsi, kuş bakışı ve yan bakış ile pekiştirilmiştir. Ne kadar hayal edersen o yanda, o kadarını yaşarsın bu yanda, bir sarkacın salınımı gibi.. Bir avucunda yağmur bir avucunda tohumla dolaşanlardan haberdardır şehirler, gece gündüz bekçiler onları gözetler.
İlkbahar, tırtılların oyuna girdiği zamandır
Şehirler her mevsimi şüpheyle karşılar, çok sıcak veya çok soğuk olma olasılığı kayıplar ve zararların bilanço dilinden konuşulur; İlkbahar çiçek tozlarının uçuştuğu tırtılların oyuna girdiği zamandır, sonbahar çöpçülerin söylenmesinin tam vaktidir.
Ayrıcalıklı olmayan, sokakların telaşlı, sağır, güdümlü, yola fırlamışlarıdır. Acaba dersiniz havadaki egzoz gazı oranı biraz düşse, başka türlü mü olurdu bakışları, hayata yakışık alışları… Bilen bilir, her köşede bir bileyici durur, bıçak bileyledikleri kadar, ıslık ve bakış bileylerler.
Geçip giden insanların yüzlerindeki minnetsiz ifadeye veresiye bakan dilencinin istediği şeyin, sadece bu olduğu bilinmez, geçen birkaç kuruş verirse de bunu aldıkları hazdan düşerler. Yüzleri evire çevire inceleyip, çoğunu götürüp çöpe atarlar. Yol üzeri insanlar vitrinlerin arkasındaki mankenler ve muhteviyat ile kibir mukabelesi yaparlar, karşılıklı kıpırdamazlar. Duraksayan, durakta yaslanan, bindiği otobüste bacakları paslanan insan-yolcu- manken katakomplarının bırakın bir yolculuk sırasında, bütün bir hayat boyu rahatsız edilmese öyle kalmaya hevesleri vardır.
Şehir sadece kasap dükkanlarında değil tüm mekanlarında kanın ve vahşetin saklanmayı başardığı yerdir. Maktuller kendi istedikleri, bildik yerlerde ölmek isterler. Bilinçsizce , ezbere yürünür yollar, kaldırımlar fabrikalardaki bantlar gibidir, aynı malların durmaksızın geçip gittiği.. önceden bu yolların bazı köşelerine idam sehpaları kurulurmuş, işkence tezgahları… bilen biliyor onları, ama oradaki vahşetin bir fazlası yokmuş şimdi yol boyu olan bitene .
Şehir aldırmazlık, yalnızlık, küf ve çöp kokusudur..
Bir çocuk hayal edebilir ancak; bir semtinde insan şemalinden bir tek ayakkabılar görünse, koşup dursa bazıları , kimi sek sek oynasa ; bir semtinde çantalar görünse, açılıp kapanan, gizlenmiş ellerin hüneriyle, bir semtinde gözlükler ve tokalar görünse , en çok kimin saçını , kimin gözlerini görmek istesek diye düşünsek; bir yerinde havalanan çay bardakları, ısırılan simit, kumru ve poğaçalar görünse, bütün dünyada bir tek aç kalmadığını düşünsek birlikte… Bir alanda oradan oraya yuvarlanan toplar, kaleler, fileler görsek… İnsan şemali görmeyince bu kadar güzel düşünmek dünyayı ne ola ki.