Aslında Eflatun bendim. Benim kim olduğumun da hiçbir önemi yok. Eflatun’un bakışı, öfkesi, patisi benim ilhamımdı. Evdeki Uzun’la olan ilişkisi ise en güzel hikayeydi. Eflatun ile biz bir bütün olmuştuk. Eflatun benim imzasız yazma özgürlüğümdü.
Kusurlu, düşük cümleler, konuşur gibi sözcükler. Sinirlediğimde, canım sıkıldığında Eflatun olurdum. Öfkemi Eflatun anlatırdı. Eflatun yazmanın özgürlüğüydü. Eflatun gölgemdi. Ama Eflatun benim için herhangi bir kedi değildi. Ben ona kedi gözüyle hiç bakmadım.
Hani, o bilmediğimiz bir dünya var ya, o da bir kedinin içinde geçmiş bir bilgeydi. Bakışları sanki ben şimdi bu bedendeyim ama… diyordu.
Eflatun bize çok şey anlatmak istiyordu
Biz birkaçımız onu anladık. En çok da bizimki kurdu onunla o muhteşem bağı, o bağı anlamamız ise çok zordu. Onların arasında bir aşk vardı. Sabırla, uykusuz gecelerinde hep yanında oldu Eflatun’un. Çok şanslıydın Eflatun. Benim için ise Eflatun, özgürce yazdığım satırlardı.
Seviyordum Eflatun olmayı. Sahi, bu hikayenin birçok gerçeği vardı elbette. Uzun ve Eflatun ve onların arasında geçenler gerçekti mesela. O parmesanı Eflatun yemişti, Eflatun gerçekten kahvaltı sofrasında yerini alıyordu. Uzun mu? O Eflatun’a olan sevgisini, ona sinir oluyormuş gibi gösteriyordu. Ama çok sevdiği kesindi. Şimdi de Puta favorisi ama hiç çaktırmıyor.
Eflatun yine anlatmaya devam edecek, minik olayları, yaşamdan kesitleri. Uzun’u , evdeki Puta’yı… Ya hayat bu değil mi, kafanı şöyle bir çevir, yaz bir hikaye. Eflatun, bizi görüyorsun eminim, belki de şimdi, başka bir bedende hayat buldun ve aramızdasın yine.
Tamam, sen yazmaya devam et. Keşke herkesin bir Eflatun’u olsa da, söylemek istediklerini dilediği gibi yazsa, günlük tutsa, mektup yazsa ama duygularını sözcüklere dökse. O zaman biz seninle yine buluşuyoruz ve birlikte yazıyoruz Eflatun.