Öylece baktım bizimkine, çaresizce, benim için çaresizlik, onsuzluktu, bizimkinin yanımda olamamasıydı, ne hırladım, ne mırladım, “ben sadece seni çok sevdim,” der gibi baktım. Bir tek o anladı bakışlarımı…
Hani, siz şu dünyanın iki bacaklıları, çok bilmiş kortekslileri, bu dünyaya bir kez daha geleceğinize inanıp, ruhunuzun bir sokak kedisinde ya da tarla faresinde yer bulmaması adına, “iyi insan” olma uğraşıları içinde, mertebeniz yükselsin diye çabalıyorsunuz ya. Ya da bu dünyayı, bundan sonraki dünyada mutlu olacağınıza inanarak yaşıyor olabilirsiniz.
Her neyse, bunlar beni, feylosof Eflatun’u bile aşan derin konular. Yaşam herkesin inandığı gibi akarken, ben, o bakışlarda, bir kedi Eflatun değildim, hadi inanalım, ruh göçüne inanalım, başka bir bedende yer bulduğumuza inanalım, kim bilir geçmiş yaşamlardan kimdim ben? Kimin ruhu geldi benim bedenime yerleşti?
O bakışlar bana mı aitti?
Ben, o bakışlarda, ilk defa dile gelmek istedim. Miyavlamaya bile halim yoktu. Veteriner gelmiş beni götürüyor. İsyan yoktu, öfke yoktu. Teslimiyet vardı sadece. O, bu evde bizimkine, Uzun’a kök söktüren Eflatun, sanki bu kedi bedeninde misafir olan ruha ulaşmıştı.
Kedilikten çıkıp dile gelmek istemişti o ruh. Ve yerleşmişti benim bakışlarıma, söylemedikleriyle yerleşmişti gözlerime. Sanki tüm çabası bizimkiyle buluşmak içindi. Ve ben o tüylü bedenimle bu buluşmanın tek şahidiydim.
Bir aşk vardı o bakışlarda. Ben kedi, sen insan. Ama biz bir başka dünyada çılgınlar gibi aşıktık demişti bizimki. Hey hat ya, aşk dediğin nedir ki? Adını kim koymuş. Bir erkek bir kadın olduğunu hangi dar beyin söylemiş? Aşk mı? Belki bir kedi bir insan, belki bir köpek bir insan. Aşk bedende mi saklı, bakışlarda mı?
Hırladım, mırladım, bir ayrılık acısıyla, özlemle, çaresizlikle baktım bizimkine. O an, ben bir kedi miydim? Geçmişten gelen biri miydim bilmiyorum. Neyi biliyoruz ki, sayın okuyucu. Ben şu koca evrende kendimi bir kediden öte hissediyorsam, bana biri bunu açıklayabilir mi? Siz evde hayvan diye bakarsınız, beslersiniz. Size arkadaş olsun, evde yalnızlığınıza ortak olsun istersiniz. Havlar, mırlar, öter de… Onunla hemhal olabilir misiniz?
Ya yazdım işte bunları, yaşlandım diyeceğim ama değil, ben ilk defa bizimkinden ayrılırken, bedenimde yıllarca taşıdığım o ruhu hissettim. Hadi canım, olmaz öyle şey deyin, biliyor musunuz o köpeğinizin aşk dolu bakışları kime ait?
Belki de hayat boyu bulamadığınız o aşkın bakışları bir kedide, bir köpekte saklı. Kedinin hırlaması, tırmıklaması kimin öfkesi? Her gün pencerenize gelen kuş neyin habercisi, sizi özleyen kimin cıvıldaması?
Hadi yok deyin, eve gelirken, hoşt dediğiniz o köpeğin bedeninde kim can bulmuş, sizi sessizce takip eden kedi, yarım kalan hangi aşk hikayesinin kahramanı? Tamamlanmamış tüm hikayeler biz “hayvan “ dediğiniz dört bacaklıların gözlerinde saklı. Yok canım mı diyorsunuz, buyurun çürütün iddiamı o zaman. Kim ne biliyor ki…
Kedi Eflatun der ki, bilmeniz de çok önemli değil, bildiklerimizin ne kadarı doğru, hipotezlerin hepsi çürütülebilir, yeter ki siz, bakışları es geçmeyin, anlamı yakalayın. Unutmayın, sevdikleriniz sizi ziyaret ediyor. Belki de bir kuş olup uçup geliyor.