EVRİM, DEDİĞİN BİR İNANÇ MESELESİDİR

İnsan’ın Evrimi’ni noktalayalım bu yazıyla.

Önce Varoluş Hikâyesi’ni, sonra da Tanrı ve Din kavramlarını konuşalım.

13.5 milyar yıl önceye gidelim… Big Bang’le birlikte, Evren’i oluşturan 3 temel şey ortaya çıkar: Madde, enerji ve zaman. Madde ve enerji, atomları, atomlar da molekülleri oluşturur. 4 milyar yıl önce, bazı moleküller, organizma adı verilen karmaşık yapılara dönüşür. 70 bin yıl kadar önce de Homo Sapiens, yola çıkar.

En ilkel tek hücrelilerden bugünkü canlılara…

Darwin’in “Doğal Seçilim” kuramına göre, içinde yaşadığı ortamın koşullarına en iyi şekilde uyum sağlayan organizmalar hayatta kalmayı başarır ve çoğalır. Uyum sağlayamayan organizmalar ise yavaş yavaş yok olur.

Mutasyonla değişikliğe uğrayan canlılar genetik özelliklerini yavrularına geçirir. Bu yavrular çoğalır… Hakimiyet kurarlar, kuramazlarsa türleri yok olur.

Yeni koşullarla karşılaştıklarında, hayatta kalabilmek için farklı özellikler geliştirirler: Avrupa ve Batı Asya’da “Neandertaller” ya da Homo Neandertalensis, Batı Avrasya’da “Sapiensler”, Doğu Asya’da ise Homo Erectus’lar…

Farklı coğrafyalara yerleşip yaşam mücadelesine başlarlar.

Bu arada insan, kendine bazı sorular sorar: “Ben kimim, geldiğim yer neresi?”

Bu sorunun cevabını önce onu dünyaya getiren varlıkta, yani annesinde arar. Daha sonra tarım dönemi başlar, annenin yerini toprak alır. Zamanla Tanrı fikri giderek soyutlaşır.

İnsanların tanrıları icat etmesinin birden fazla nedeni vardır. Bunların en başında da ölüm korkusu gelir. İnsan, ölüme karşı kendini korumaya almanın peşindedir.

 

İNANÇ MESELESİ

Hem Evrim Kuramı’nı benimseyip hem de Tanrı’ya inanabilir misiniz?

İnsanlar, diğer hayvanlardan üstün müdür, yoksa bu düşünce sadece bir insan önyargısı mıdır?

Evrim bize yaşamın amacının ne olduğunu söylüyor mu, yoksa yaşamın nihai bir amacı olmadığını mı ima ediyor?

Evrim, ahlakî bakımdan neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gösteriyor mu, yoksa son tahlilde yanlış ya da doğru diye bir şey olmadığına mı işaret?..

İngiliz bilim insanı Prof. Dr. Steve Stewart-Williams’ın  (1971-….) “Tanrı” kavramı ile ilgili ilginç bir tanımı var:

“Bazılarına göre Tanrı, kelimenin tam anlamıyla gökyüzündeki koca adamdır. Diğerleri için, bir vücuttan soyutlanmış cinsiyetsiz bir akıl ile özdeştir. Bazılarına göre kıskanç ve öfkeli bir zorbadır; diğerlerine göre ise esirgeyen ve bağışlayan bir babadır. Bazıları için, insan gibi bir varlıktır; diğerlerine göre ise bir güç veya ilkedir. Bazıları için dualara kulak verir; diğerleri için ise yalnızca uzaktan izler ve evrenin işleyişine nadiren müdahale eder.

Tanrıbilimciler, Tanrı özellikleri ve bu özelliklerin ortak listesini şöyle çıkarır: Kusursuz, tüm varlığı seven, her şeyiyle iyi, her şeyi bilen, aynı anda her yerde olan ve her şeye gücü yetendir.”

Her inanan, kendi tanrı kavramını kendisi oluşturduğu için Tanrı, en zor açıklanan kavramlardan biridir.

PEKİ YA DİN?

Peki ya din nedir?

Teolojik tanımlarda gizemli, tabiatüstü bir gücün varlığı esas alınır.

Elbette , dinin tanımını yapmak kadar işlevini de anlamak önemlidir…

Dini yalnızca bazı metafizik varlıkların kabulü olarak görmemek gerekir.

Tanrı’nın varlığını oldukça geniş bir bakış açısıyla inceleyen Prof. Dr. Richard Dawkins’in değerlendirmesine bakalım:

Birinci grupta “Koyu Teistler” var: Tanrı’nın var olma olasılığı yüzde 100… C. G. Jung’un sözleriyle, ‘Ben inanmam, bilirim.’

İkinci grupta ise Fiilî Teistler: ‘Çok yüksek olasılık, ama tam yüzde 100 değil. Tanrı’ya fazlasıyla inanırım ve olduğunu varsayarak hayatımı sürdürürüm.’

Üçüncü grup, aslında agnostik ama teizm eğilimli: ‘Şüphelerim var, ama Tanrı’ya inanmaya meyilliyim.’

Dördüncü grup, agnostik: Tam yüzde 50. ‘Tanrı’nın varlığı ve var olmaması eşit olasılıktadır.’

Beşinci grup, teknik açıdan agnostik, ama ateizm meyilli: ‘Tanrı’nın olup olmadığını bilemem, ama inançsız olma eğilimindeyim.’

Altıncı grup, fiilî ateist: ‘Kesin olarak bilemem. Ancak Tanrı’nın epey olanak dışı olduğunu düşünürüm ve olmadığını varsayarak hayatımı sürdürürüm.’

Yedinci grup, koyu Ateist: ‘Tanrı’nın olmadığını bilirim.’”

ATATÜRK: “BİZ MAYMUNUZ…
DÜŞÜNCELERİMİZ İNSANDIR!”

Burada Atatürk’ün görüşleri ile noktalayalım Evrim konusunu:

“Filhakika umumiyetle iddia olunuyor ki, insanın ve büyük maymunların müşterek bir cetleri vardır. Bu cet dahî, daha basit şekilleri haiz bir nesilden, ilk memeli hayvan cinslerinin birinden ayrılıyor… Gördük ki, hayat zincirinin son halkası insandır. Bu zincire nazaran insanın sair memeli hayvanlar gibi, daha basit bir sınıfa ait cetlerden geldiği kanaatine varılır.

Hayat, herhangi bir doğa dışı etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur. Hayat sıcak, güneşli ve sığ bir bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı. Denizlerden tekrar karalara geçti. İlk hayvan denizlerde balık ve karalarda muhtelif kemikli yaratıklar oldu. Bunlar devirlerde şekilden şekle tekâmül ettiler.

İnsanlar sularda kaynaşıp çırpınan bir mevcuttan bugünkü şekline geldi. İnsanın bugünkü yüksek zekâ, idrak ve kudreti milyonlarca ve milyonlarca nesilden geçerek hazırlandı…

İnsanlar sürfeler (kurtçuk) gibi sulardan çıktıkları için önce, ilk önce ceddimiz balıktır.

İşler daha ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler; biz maymunuz, düşüncelerimiz insandır.” (Âfet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1968)

….insanlar, primat zümresinden türediler; biz maymunuz, düşüncelerimiz insandır.

Kemal Atatürk/Evrim

Halit KAKINÇ

 

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar