Nicedir peşindeydi, unutturmuştu kendini,
Düzlükte beton katarlarını yakaladı tufan,
Ovalar, kurumuş dere yatakları, kumsallar dolmuştu tepeleme
Geceyi zifiri bekledi, kışı zemheri
Titretti yer kabuğunu örse vuran çekiçler,
Harladı ateşler, başladı humması,
Gidip geliyor toprak, törpüleyip ufalıyor önüne geleni
Kurtulup, yıkmak istiyor varlığını tanımayan her şeyi.
Yerden yükselen ışıklar, çakıp durdukça,
aydınlatıyor dehşet dolu geceyi
Kıvrılıp, dürülüp, silkiniyor, koçbaşı vuruluyor duvarlara
Mekandan akla yükleniyor toprak,
Görünmeyesi tokmak, havanda dövüyor
Dört duvar, tavan sökülüp, dökülüyor,
Sinesi, başı, omuzları yer bulursa kıpırdamaya,
beton külleri arasında
Yekinip bir nefes arıyor,
Toprak çatırdayıp, çatlıyor, bağrını püskürtüyor,
Hükmünü azgın vuruşlarla duyuruyor Tanrı
Bin yıllık ölülerin belleğinde canlanıyor son anlar
Sonsuz hayat denilen; işte bu mezarlıkta sonların bir yenisi,
durmadan yinelemesi…
Ölmese delirecek bazıları, yok başka bir çaresi.
Sordu yıkıntılardan kurtulan birisi ‘Dünya duruyor mu halen’ ,
Kilisesi, Havrası, Camisi, evi, okulu yıkılmışken
Yeni baştan kurulmayı denese miydi bu devran.
Haftanın günlerini unuttum; ayın döngüsünü
Uyumanın sırasını,
O haliyle de yaşıyor işte insan.